Tasarlarken İklimi Hesaba Katın
"Studio Set" ile İç Mekanlarınızı...
Ofis Tasarımında 2018-2019 Trendleri
Human Connections® ile Kendi...
Interface’in Yeni Koleksiyonu...
Interface'den Equal Measure Koleksiyonu
Koleksiyon'dan Yeni Amfi-Sıra...
Interface'den Güzel Düşünceleri...
Interface Urban Retreat ile...
“Ofislerin Yeni Dünyaya Ayak...
Interface Türkiye'de Klassis...
Interface’ten Sürdürülebilirliği...
Interface, Sürdürülebilir...
Interface, Healthy Seas Örgütüne...
Okyanus Yaşamını Güvence Altına...
Net Effect, Rahmi Koç Müzesi’nde...
Interface, Planks ile zemin...
Interface Türkiye Yeni Ülke...
Interface "Reconnect" Yarışmasına...
Interface Doğayı Kentsel Alanlara...
Interface “Güzel Düşünce” Konseptli Yeni Koleksiyonunu Tanıttı
Dünyanın önde gelen karo halı üreticilerinden Interface, yeni küresel koleksiyonunu "Güzel Düşünce" konseptli bir lansmanla 16 Kasım akşamı Soho House İstanbul Big Room’da tanıttı. Mimar ve tasarımcıları buluşturan etkinlik, Four in the Pocket grubunun performansı ile sona erdi.
Interface Türkiye Mimari Portföy Yöneticisi Neslihan Küçükaslan'ın açılış konuşması ile başlayan lansmanda, mimar Michael Pawlyn, "Mimariyi Keşfetmek: Doğa ile Tasarlamak" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Biyolojiden ilham alan yaklaşımları tasarım sürecine dahil eden az sayıda firmadan biri olan Interface'in etkinliğinde yer almaktan ötürü mutlu olduğu dile getiren Pawlyn, geçtiğimiz yıl Şubat ayında başka bir tasarım etkinliği için Türkiye’ye geldiğini hatırlatarak, "Her şey çok güzeldi ama etkinlikte konuşan Amerikalı bir tasarımcı, tasarımla ilgili tüm temel sorunların çözüldüğünü o yüzden tasarımcıların artık güzelliğe odaklanmaları gerektiğini savundu. Bense çok daha farklı düşünüyorum. Bugün de birçok zorlukla karşılaşıyoruz. İklim değişikliği, kaynak eksikliği, biyoçeşitliliğin yok olması geleceğimizi etkileyen en büyük sorunlar. Bu nedenle sunumumda biyolojiden ilham alan tasarım yaklaşımından bahsedeceğim. Çünkü en iyi çözüm kaynağının bu olduğunu düşünüyorum." dedi. 25 yıl önce mimarlığa başladığında, çevre konusunda daha çok şey yapması gerektiğini düşününen Pawlyn, 1997'de 'The Eden Project' üzerine çalışmaya başlıyor. Biomimikri konusundaki ilk gerçek deneyiminin bu proje olduğunu söyleyen Pawlyn, binayı inşa etmek için tasarım süreci boyunca biyolojiden ilham alan çözümler kullanıyor. Biyoloji mimarlık için neden önemli? Michael Pawlyn sunumunda, biyolojiden ilham alan tasarım konusunu 2 yaklaşım üzerinden aktardı: Biophilia: Biyoloji/doğa sevgisi anlamına geliyor. Doğa ile düzenli temas kurduklarında insanların daha mutlu, huzurlu ve üretken olduklarıyla ilgili pek çok bulgu var. Singapur'da ağaçlarla kaplı bir hastanede, hastaların diğerlerine oranla %25 daha hızlı iyileştikleri kanıtlanmış. Biomimicry: Yeni çözümler için doğayı ilham kaynağı olarak görmek. Bu hikayelerden bazıları gerçekten çok etkileyici. Bu çalışmalar ilk olarak deniz biyologu Dr. Frank Fish ile başlıyor. Bir kambur balinanın vücudunu inceleyen Fish, hayvanın biyolojik yapısı üzerinden hidrodinamizmle ilgili tespitlerde bulunuyor. Fish, balinanın anatomisinden ilhamla yeni bir rüzgar türbini kanadı tasarlıyor. Böylece daha çok enerji üreten bir türbin elde ediliyor. Sonraki yıllarda mimarlar da geniş açıklıkları geçebilmek için deniz kabuklarından yararlanıyor. Deniz kulağı bu konuda en iyi örneklerden birisi. Kimyasal yapısı beyaz tebeşirle aynı olmasına rağmen mikrostrüktürü sayesinde ondan 3000 kat daha dayanıklı bir yapıya sahip. Öyle ki deniz kulağını taklit ederek, geleneksel yapı yöntemlerine göre daha az kaynak tüketerek daha güçlü yapılar elde etmek mümkün. Yakın zamanda bu strüktürden ilham alan ve aynı prensibe dayanan bir ev tasarladıklarını belirten Michael Pawlyn, böylece geleneksel yöneteme kıyasla yarı yarıya daha az malzeme kullandıklarını ekliyor.
Verimli strüktürler, süreçler ve insan ihtiyaçlarına cevap veren çözümler üretmek için evrim sürecinin rafine çözümlerine bakmanın yeterli olduğunu dile getiren Pawlyn, sürdürülebilirlik için geleneksel yöntemlerin ötesine geçmemiz gerektiğini belirterek, bu doğrultuda gerçekleştirdikleri 3 mimari proje örneğini paylaştı. Biomimetric Office: Ofis tasarımı konusuna yeni bir yaklaşım getiren projede neredeyse 100 farklı biyolojik organizma referans alınmış. Tasarım ekibinde bir biyologun da yer aldığına dikkat çeken Michalel Pawlyn, mümkün olduğunca doğal iklimlendirme, havalandırma ve aydınlatma sağlamayı ve yapının kendi enerjisini üretmesini amaçladıklarını belirtiyor. Doğal aydınlatma konusunda ışığı toplayan ve yayan organizmalardan ilham alan ekip, dünya üzerindeki çeşitli balık ve bitki türlerini mercek altına alıyor. Bu örnekler hem daha yaratıcı düşünmelerini sağlıyor, hem de alanları daha verimli kullanmalarına ve evrensel bir yapı tasarlamalarına yardımcı oluyor. Atriumun ortasına yerleştirilen dev ayna günışığını çoğaltmanın yanı sıra, altında yapılacak toplantılar için etkileyici bir örtü oluşturup binaya artı değer katıyor. Günışığını maksimize etmenin bir faydası da mekandaki bitki sayısını çoğaltabilmeniz. NASA'dan öğrendiğimize göre bitkiler ortamdaki bulaşıcı hastalıkların yayılmasını azaltıyor. Bu, verimlilikte %25 artış, baş ağrısında %50 düşüş ve kandaki oksijen oranında artış demek. Mountain Data Centre: Biomimikri işlevsel bir disiplin. Biyolojide nasıl çözümler olduğuna bakarsanız, yeni çözümlere ulaşabilirsiniz. Sunucular ve veri merkezleri genelde şehir merkezindeki ofis binalarında yer alır ve kullandıkları enerjinin büyük bölümü soğutma içindir. Pawlyn ve ekibinin yaptıkları ilk şey, binayı soğuk bir yere konumlandırmak oluyor. Norveç'te bir dağın içinde, 90 km'lik bir tünel. Pawlyn projeyi şöyle anlatıyor: "Tek yaptığımız, soğuğu veri merkezine taşımak oldu. Dal sistemlerindeki minimum enerji çözümünden ilham aldık. James Bondvari bir yapı oldu çünkü önce güvenlik tarayıcısına gidiyorsunuz, sonra tünelden geçerek, bir tekneyle yeraltı gölünü kat ediyorsunuz. Sonra ana sunucunun olduğu merkez mağaraya varıyorsunuz. Daha sonra şaftlar sıcak havayı dağa doğru taşıyor. Dikdörtgen plana ilk baktığımda bir sürü atıl alan gördüm ve bunu iyileştirebileceğimizi düşündüm. Bize yardımcı olacak bir biyolojik algoritma oluşturduk. Bu algoritma, bağımsız elemanların pozisyonlarını optimize ediyor. Bu sayede %60 oranında tasarruf sağladık." Sahara Forest Project: Pawlyn, enerji ve su sıkıntısı, gıda yokluğu gibi farklı sorunlara çözüm bulmaya çalışan bu projeye yedi yıl önce dahil olmuş. Gıda fiyatları ile toplumsal huzur arasındaki ilişkiye dikkate çeken Pawlyn, geleceği tehlikeye atmamak için su, enerji ve yiyecekle ilgili projeler üzerine düşünmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Çöl gibi bir alanda çalışıyorsanız uzun süredir burada yaşayan ve bu koşullara adapte olmuş canlılardan pek çok şey öğrenebilirsiniz. Bu projenin kahramanı da kendi içme suyunu toplayan Namibya çöl böceği. Bu böcekten ilhamla tuzlu suyla soğutulabilen ve kendi içme suyunu üretebilen bir sera tasarlanmış. Dünyanın en kurak alanlarından birinde sıfır karbon salımı ile nasıl yiyecek ve enerji üretilebileceğinin güzel bir örneği. Bu projenin ilk örneğini 2012 yılında Katar'da inşa ettiklerini söyleyen Pawlyn, işe başladıklarında çölden ibaret olan alanın, 8 ay içerisinnde gerçek bir ekosisteme kavuştuğunu müjdeliyor. Projenin ölçeği büyüdükçe bu etkinin daha da artacağını ekliyor. Şimdi aynı projeyi Ürdün vadisinde hayata geçirmekle meşguller.
Şu anda en önemli meselemizin gezegendeki herkes için mutu ve sağlıklı bir yaşam yaratmak olduğunu savunan Michale Pawlyn, konuşmasını şu sözlerel tamamladı: "Biomimikrinin bunun için en iyi çözüm olduğuna inanıyorum. Geleceğin gelmesini bekleyebilir ya da onu şekillendirmeyi seçebilirsiniz. Aslında aldığımız her kararla, yaptığımız her eylemle geleceği şekillendirmekteyiz. Bunun için liderlere ihtiyaç yok. Sıradan insanlar olarak yaşam ve çalışma şekillerimizi değiştirirsek, geleceği pozitif yönde şekillendirebiliriz. Bugün bahsettiğim canlılar 3.8 milyar yıllık bilgi kaynağının küçük bir parçası. Dijital teknolojileri bu bilgilerle birleştirdiğimiz zaman günümüz tasarımcılarının inanılmaz fırsatlara sahip olduğunu söyleyebiliriz." Interface'in yeni koleksiyonunu keşfetmek için ilerleyiniz >>>>>
Michael Pawlyn'in ardından söz alan Interface Ülke Müdürü Murat Güney, firmanın yaklaşımı ve yeni ürünleri hakkında bilgi verdi. 'Mission Zero' hedefi doğrultusunda sürdürülebilirliği temel alan küresel karo halı üreticisi Interface, Net Effect ve Human Nature konseptlerinden sonra piyasaya sunduğu Beautiful Thinking (Güzel Düşünce) konseptli yeni serisinde de doğaya saygılı ürünleri ile dikkat çekiyor. Ürün tasarımlarında son 3 yıldır biyofilik tasarımı temel aldıklarını söyleyen Murat Güney, "Bunların çıkış noktasında belirlenmiş bazı gerçekler var. Bilimsel araştırmalardan elde edilen çıktılarla özellikle ofis ortamları için nasıl ürünler geliştirilebileceği konusunda bazı çalışmalar yaptık. Çalışanların doktor ziyaretlerinin %60-80'inin stres kaynaklı olduğu ortaya çıkmış. Bizim amacımız iş ortamında stres seviyesini aşağıya çekecek tasarımlar ortaya koyabilmek. Bunun temelinde de doğadan aldığımız ilhamı tasarımlarımıza yansıtmak var. Interface'in de içinde yer aldığı bir çalışma grubu, 16 ülkede (yaklaşık 3 milyar nüfus) yaptığı araştırmalar sonucunda, çalışanların, doğanın içeri yansıtılmasını istediklerini saptadı. Interface bu noktada, insanı temel alan ortam tasarımlarının yapılmasında neye dikkat edilmesi gerektiğini ürün tasarımına yoğun bir şekilde taşıyor. İnsanlar ofiste giderek daha fazla zaman geçirdiği için kendilerine özel noktalar yaratılmasını istiyor. Aradığımız her sorunun cevabı aslında doğada var. Son üç yıldır yaptığımız ürün tasarımlarında hep bu noktadan hareket ediyoruz. Urban Retreat koleksiyonuyla doğanın dokunuşlarını iç mekana taşıdık. Net Effect'te denizden gelen esintileri çalışma ortamlarına dahil ettik. Human Nature ile kentteki doğayı çalışma ortamlarına taşıdık. Bu üç ürün grubundan sonra Beautiful Thinking (Güzel Düşünce)'yi tasarımlarımızın temeline koymayı düşündük ve bu noktadan hareketle yeni ürünlerimizi yarattık." şeklinde konuştu. Interface'in Beautiful Thinking konseptli yeni ürünleri üç ana koleksiyondan oluşuyor: Equal Measure: Near & Far: Narratives: |