alka ait olan bazı kamu varlıkları vardır ki; bunların mülkiyeti devlette de olsa, belediyede de şirketlerde ya da vakıflarda, hatta kişilerde de olsa, asıl meşru sahibi halktır. Mülkiyet ne olursa olsun, tarih ya da kültür ya da manevi miras, onları bugünün ve yarının toplumuna mal etmiştir.
O varlıklar, devletin, hükümetin, belediyenin yönetiminde olabilir. Ve belki onların idaresi, halkın oylarıyla tecelli eden bir irade ile iktidara teslim edilmiştir. Ne var ki demokraside, oyların göreve getirdiği iktidar, mutlak yetkiye sahip değildir. Her icraat, günü gününe denetim altında olmalıdır. Halk iradesi, belirli sürelerde verilen oylarla kısıtlı kalmamalıdır. Seçilmiş olmak, bir hükümet ya da belediye için, her dilediğini yapmak serbestliği olarak düşünülmemelidir. Halk iradesi, gerçek demokrasilerde, kendini sürekli olarak belirler ve ifade eder. Seçimlerdeki oylar, yetkilerin kayıtsız şartsız teslim edilmesi anlamına gelmez. Demokratik yönetim, halk denetimidir.
Bugün Ankara'da, üç zorlu sınav var:
1. Atatürk Orman Çiftliği
2. Yeni Sahne
3. Kuğulu Park
Bu üç tarih ve kültür varlığı, halkın iradesinde mi kalacak, yönetimin tasarrufunda mı?
Atatürk Orman Çiftliği'nin, Atatürk'ten koparılarak ve halkın elinden alınarak, yeni bir rant düzenine aktarılması belirgin bir tehlike. Halk iradesi, kendi denetimini ve baskılarını cesaretle sürdürürse AOÇ, Atatürk'ün vizyonu ve Ankaralıların hayrı için kurtarılabilir.
Yeni Sahne, ölüp ölüp diriliyor. Bir ara, ölümün pençesine bırakılmıştı. Şimdi Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz'ın 'takas' önerisiyle belki yeniden yaşama kavuşturulacak. Bu gerçekleşirse, sürekli halk denetiminin bir zaferini kutlayacağız: Türk tiyatrosu, kendini bir kez daha kanıtlayacak.
Kuğulu Park, yanlış büyüyen kentin ve amansız trafik yoğunluğunun boğmaya başladığı bir küçük vaha, bir doğa ferahlığı, daracık bir güzellik... Şimdi onu da bozmaya kalkışıyorlar.
Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi, Belediye Meclisi'nin onayı olmayan Kuğulu Kavşağı uygulamasını ve Kuğulu Park'a müdahale edilmesini durdurma kararı almıştı ama asfalt belediye ekipleri tarafından kazılıyor bir yandan. İş makineleri de Kuğulu Park'ın göğsüne hançerini dayamış. Sivil toplum örgütleri ve kentsever kişiler, parkı kurtarmak uğrunda mücadeleyi sürdürecek.
Kuğulu Park küçültülecek, tümden kapatılacaktı belki. Böyle bir girişime bazı gazetelerin karşı çıkması ve parkın bütünlüğünü korumak isteyen Ankaralıların gösteri yapması etkili olmuşa, bir bakıma, sonuç vermişe benzer. Gösteride demeç veren Can Dündar ne güzel söyledi: "Burası, bizimdir, halkındır, hepimizindir." Anakent Belediyesi tümden ilgisiz kalamıyor. Şimdi Kuğulu Park yakınında büyük-boy birkaç bez afiş asılı: "Duyuru - Kavşak Çalışması Esnasında Kuğulu Park'a Müdahale Edilmesi Söz Konusu Değildir." Acaba bir aldatmaca mı bu? Müdahaleyi gerçekleştirecekler de şu anda "söz konusu değil" diye hile mi yapıyorlar?
Tepkilerin ve mücadelenin sürmesi büyük önem taşıyor. En iyisi, elbette, mahkeme kararıyla, projenin iptal edilmesi olacaktır.
Yanlış icraata karşı demokratik baskılar ve hukuk mücadelesi şart. Böyle dirençler, bazı yerlerde başarıya ulaşmıştır. 1960'lı yıllarda, New York'taki efsanevi konser salonu Carnegie Hall'u yıkmaya kalkıştıklarında, büyük bir direniş hareketi başlatılmıştı. Carnegie-severler, Jackie Kennedy'nin başkanlığında örgütlenerek aylar süren bir çalışma sonucunda salonu, yıkılmaktan kurtardılardı. Bugün, Carnegie Hall, nefis hizmetler veriyor.
Bizim başkentimizde, AOÇ, Yeni Sahne ve Kuğulu Park'ı kurtarmak ve yaşatmak için iyi Ankaralılar, tek tek, elbirliğiyle, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla uğraşmalıyız. Müdahaleye karşı mücadele, demokraside bir görevdir, bir erdemdir.
Büyüklerin sokakları
Sayın Hilmi Develi, eski milletvekili. TBMM'deki en mert vekillerden biriydi. O, Norveç'te bulunduğu yıllarda tanık olduğu bir uygulamayı anlattı bana.
Bizde genellikle sokaklara, caddelere, meydanlara kişilerin isimleri ölümünden sonra verilir. Bazı bakımlardan, doğru ve isabetli bir usuldür bu. Gerçi şimdilerde yaşamakta olanların adları da kurumlara, caddelere veriliyor: Süleyman Demirel Üniversitesi, Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı gibi... Bazı hayırseverler de kendi adlarına üniversiteler, liseler açıyorlar: Kadir Has Üniversitesi, Aydın Doğan Lisesi gibi...
Norveç'te ölmüş ünlülerin yanı sıra hayatta olan önemli kişilerin adlarını sokaklara veriyorlarmış. Ve genellikle bu kişilerle önce bir centilmen anlaşması yapılıyormuş. Çoğu varlıklı ve nüfuzlu olan "sokak sahipleri", kendi adlarını taşıyan sokakların denetimini yapmayı, ihtiyaçların giderilmesine yardımcı olmayı, düzen ve temizliğe özen göstermeyi vaad ediyormuş. Ve ömürboyu hemen hepsi sözünü tutuyormuş, sokağını ihya ediyormuş. Her biri, sorumlu bir bir ombudsman, bir fahrî müfettiş gibi çalışıyormuş.
Bu, elbette, belirli bir kültür ve hemşehrilik düzeyi gerektirir. Bizde de böyle bir sahipli sokaklar programı geliştirilemez mi?
Ankara'da ilk olarak yürürlüğe koysak ve iyi bir deneme yapsak... Ünlü ve güçlü insanlarımız kendi adlarını taşıyan sokakları denetleseler, güzelleştirseler...
|