BR> Her şey benim
mantığıyla hareket edenler
- Siz sivil toplum
kuruluşları (STK) içindeki yolsuzluklara da dikkat çekiyorsunuz. STK’ler nasıl
yolsuzluk yapabiliyorlar?
W.B. - ABD’de bunun
en ünlü örneği Baptist Foundation adlı dini bir kuruluş. Dindar insanları
kilisenin bir yatırım kuruluşuna yatırım yapmaya ikna etti. Olay şöyle oldu:
Diyelim ki o dönem ABD’de banka faizleri yüzde 5’ti. Bunlar dindar insanlara,
tasarruflarına yüzde 50 faiz ödeme sözü verdiler. Bu saadet zinciri bir süre
çalıştı. Her yatırımcı başkalarına da haber verdi. Böylece o yatırım şirketine
para yatıranların sayısı arttıkça arttı. Faiz ödemeleri yükseldi. Derken olay
bir gün balon gibi patladı. Buna bizim terminolojide “Charles Ponzi Yöntemi”
diyoruz. Bu Charles Ponzi ABD’nin gördüğü en büyük dolandırıcılardan biriydi.
İtalyan asıllıydı. Küçük yatırımcılara kısa vadeli çok yüksek faizler ödemiş,
yatırımcılar kendi paralarından ya da başkalarının paralarından paralar
kazanmışlardı. Derken Ponzi’nin kurduğu şirket bir gün iflas ediverdi.
Yatırımcılar da ortada kaldı.
Baptist Foundation, Ponzi’den biraz
farklı. Çünkü dindarların paralarını iç etmişti. (Ben bu filmi galiba Deniz
Feneri e.V. davasında gördüm.) Düşünebiliyor musunuz? İnsanlara önce yüksek ve
güvenli olduğunu söylediğiniz faizler vaat ederek onların güvenlerini
kazanıyorsunuz. Sonra da güvenlerine ihanet ediyorsunuz.
Benim
mantığım
- İyi de, işler tıkır tıkır yürürken herkes
para paylaşmadı mı?
W.B. - Evet ama burada
durum biraz farklı. İnsanların dini inançlarını sömürerek onları
dolandırıyorsunuz. Üstelik Baptist Foundation’da işleri çevirenler papazlardı.
Böyle bir durum ortaya çıkınca insanlarda dine karşı inanç ya da saygı kalır
mı?
- Dünyadan başka örnekler verebilir
misiniz?
W.B. - Mutlak hükümdarlara bakın.
Bütün güç onların elinde olduğu için kesin dokunulmazlıkları da var. Bütün
ulusun malvarlığına el koyabilirler. Bu hükümdarlar, “Her şey benim” mantığıyla
hareket ederler.
- İtalyan Başbakanı Berlusconi gibi çağdaş
hükümdarları mı kastediyorsunuz?
W.B. - Evet.
Filipinler’de Ferdinand Marcos vardı. Kendi hazineleriyle devlet hazinesini
birbirine karıştıran insan tipidir bu. İngilizce deyimiyle buna “crony
capitalism” (sen ben bizim oğlan düzeni) diyoruz. Yakınlarınızla iş
tutuyorsunuz. Size kontratlardan pay ödüyorlar. Birkaç yıl içinde sadece siz
değil, aile üyeleriniz, yakınlarınız, herkes zengin oluyor. Böylece saadet
zinciriniz sürüp gidiyor. Buna; kapitalizmde olur, rekabet de var,
diyebilirsiniz. Ama bir tür çarpık kapitalizm. Üstelik dürüst bir rekabet etme
şansı hiç yok.
Bir de pek çok ekonomistin yolsuzluk olarak görmediği bir
durum var. O da kartelleşme. Türkiye dahil, dünyanın pek çok yerinde bu
kartelleşme büyük sorunlara yol açıyor. Yüzeyde piyasa sanki rekabete açık gibi
gösteriliyor. Ama gerçekte aynı sektördeki birtakım şirketler bir araya gelip
fiyatları belirliyorlar. “Modern ekonomilerde karteller yaşayamaz. Kendi
felaketlerinin tohumlarını ekip bunları biçiyorlar” derler. Ama gerçek hayata
bakın. Japonya’da yüzyıllardır kamu ihaleleri kartel tarafından yönetiliyor.
Japonca Dango yani kontrat isimli bir kartel var. Yetmiş yıldır Dango
bütün kamu ihalelerini yönetiyor ve hangi ihalenin kime verileceğinin kararını
veriyor. Yaptığı iş de çok basit. Teklif fiyatı biliyorsunuz gizlidir. Ama Dango
kabul edilecek fiyatı ihaleyi vermek istediği kuruluşa sızdırıyor. Böylece o
kuruluş, ihaleyi alıyor. Japonya’da yüksek bürokratın elinde bütün güç var.
Günün birinde emekli olunca ona yüksek bir maaş bağlanıyor. Ama tabii bu
yetmediği için ona iyi bir de iş bulunuyor. Böylece çifte maaş almaya hak
kazanıyor. Böylece ödüllendirilmiş oluyor. Bu düzen böyle sürüp gidiyor.
|