ir zaman gelecek, belki de eski bir masal veya kaynağı unutulmuş bir
efsane gibi anlatılacak İstanbul şehri. Bir zamanlar böyle bir şehrin var
olduğunu kimse kanıtlayamayacak. Hatta o şehrin insanlarının hafsalası bile
yetmeyecek.
Bazen zihnimde, bir şehrin, kimin yaptığı meçhul bir
haritası açılır. Bu şehir, Görünmez Köprüler Şehri'dir. İhtimal
yüksek ki efsaneler arasına karışmış İstanbul şehrine aittir bu
harita.
Bu görünmez köprülerden biri Işıklar
Köprüsü'dür. Bu köprü, her sabah kurulur ve her akşam, narin ışıktan
asma tellerini usulca çekip alır. Şehrin ışıkları bu köprüden geçer. Parlak ve
loş ışıklar. Morlar, turuncular, lale renkleri, gül renkleri, erguvan renkleri
geçer, soluk ya da parlak giysileriyle. Bu şehrin aşağıya neşeyle inen
derelerini yeşile, kirli kaldırımlarını griye boyar bu ışıklar; saraylarını, taş
evlerini, ahşap evlerini sarıya, maviye boyarlar. Işıklar Köprüsü, gözlerin
rengini verir, dudakların kırmızı tonlarını, saçların altın sarısını verir ya da
kirpikleri, kaşları siyah sürmelerle parlatır.
Şehrin köprülerinden biri
de Sesler Köprüsü'dür. Diğer köprü şehrin gözlerine kuruluyorsa
eğer, bu köprü de kulaklara kurulur. Şehrin müziği bu köprüden geçer, sevinçli
haberler, acılar, söylentiler, fısıltılar, dedikodular bu köprüden geçer ve
içeriye girerler. Yelkovanların kanat sesleri, atların nal sesleri, boğazı
yararak ilerleyen vapurların düdük sesleri, şehrin bu köprüsünden içeriye buyur
edilir.
İsminin İstanbul olduğu rivayet edilen bu şehrin bir köprüsü daha
vardır ki, kokular içindir. Güzel kokular, tatlı kokular, şekerli kokular
içindir. Şehrin burnudur bu köprü. Uzaklardaki denizlerin kokusu dahi geçer bu
köprüden, rüzgârın elinden tutup.
Bu şehrin köprülerinden birinden, serin
rüzgârların soğukluğu, ömrü giderek uzayan yazların sıcaklığı gelir. Bir tenin
bir tene temasıyla doğan hisler, öpüşmeler, okşamalar gelir ve girer bu
köprüden, Temaslar Köprüsü'nden.
En son köprünün adı
ise Tatlar Köprüsü'dür. Şehrin ağzı gibi açılır. Çok uzaklardan
bu şehri görmek için gelen gezginler, ecnebiler, merakperestler ve
maceraperestler, şehrin bu beş köprüsünden ayrı ayrı geçerek içeri girerler.
Zihinlerindeki haritada işaretli beş köprüyü, İstanbul olduğunu tahmin ettikleri
şehrin caddelerinde ya da yokuşlarında, ince derelerinde, haliçinde ya da
sahilinde bulmak için gelirler. Yere ve göğe kurulan
şehirler
Esasında şehirler ikiye ayrılır diyebiliriz, ey bahtı
güzel okur! Yere kurulan şehirler ve göğe kurulan şehirler şeklinde. Sen de
kabul edersin ki İstanbul, göğe kurulan bir şehirdir. İstanbul olduğu tahmin
edilen bu Görünmez Köprüler Şehri de göğe kurulmuştur.
Mimar Sinan yapılarını, köprülerini, minarelerini göğe asar.
Süleymaniye, Osmanlı'nın bu en büyük külliyesi, Evliya Çelebi'nin dediği gibi
"Dünyayı seyreder". Haliç'i seyreder. Topkapı'yı, Ayasofya'yı, Boğaz'ı
seyreder.
İşittim ki efsane İstanbul'a gelen gezginler, dünyayı seyretmek
için Süleymaniye'ye çıkarlarmış. Yine Evliya anlatır ki İstanbul'a gelen
gezginler, değerli eşyalarını ve hatta paralarını, Süleymaniye Camii'nin
içindeki hazine maksuresine bırakırmış. Süleymaniye, bir emanet sandığıymış.
Öyleyse Süleymaniye de bir emanettir, öyle değil mi?
Yere kurulan
şehirlere bir örnek vermek gerekirse eğer, Aziz Petersburg'un ismini
söyleyebiliriz. Hiçbir tepesi, yükseltisi olmadığı için bu şehir yere
kurulmuştur. Adına, cennetin kapısında bekleyen azizin ismi dolayısıyla
Petersburg denmiştir. Bu şehir cennete, göğe açılır iken, İstanbul, tam tersine,
gökten yere, dünyaya açılır. İstanbul'un yedi tepesi de yedi göğünden başka bir
şey değildir aslında.
Mimar Sinan'ın göğe astığı Süleymaniye'nin arka
sokaklarındaki ahşap evler birer birer yıkılıyor, yakılıyor, çatıları sökülüp
götürülüyor, bunların bazılarını, onları korumakla görevli olanlar yapıyor.
Süleymaniye'nin göksel manzarasının tam önüne, çelik tellerden bir perde
geriliyor. Uçları kıvrık, çift boynuzlu direkleriyle bir köprü yapılıyor. Bu
boynuzlar tuhaf bir şekilde bazen gizleniyor, bazen ortaya çıkarılıyor. Bazen
kısalıyor, bazen uzatılıyor.
İstanbul halkı, giderek yok edilen ve
efsaneye dönüşen şehrinin tanıklığını dahi yapamıyor.
www.Istanbulsos.wordpress.com
|