Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Çaldağı'nın Kaderi

Manisa’ya bağlı Turgutlu ilçesinde bulunan Çaldağı da, benzerleri gibi, barındırdığı madenler için, üstünde yaşattığı doğanın yok edilmeye çalışıldığı bir bölge. Aynı, Kaz Dağları gibi, Bergama gibi, İzmir’deki Efemçukuru gibi, Balya gibi, Burgu gibi. Çaldağı’nın şanssızlığı da nikel madenine sahip olması.

Radikal İKİ
Çaldağı'nın Kaderi

Manisa’ya bağlı Turgutlu ilçesinde bulunan Çaldağı da, benzerleri gibi, barındırdığı madenler için, üstünde yaşattığı doğanın yok edilmeye çalışıldığı bir bölge. Aynı, Kaz Dağları gibi, Bergama gibi, İzmir’deki Efemçukuru gibi, Balya gibi, Burgu gibi. Çaldağı’nın şanssızlığı da nikel madenine sahip olması. 1970’li yıllarda zengin nikel madeninin Çaldağı’nın altında olduğu keşfediliyor; fakat kâr-zarar hesaplamalarıyla madenin yeraltında, yaşamın yer üstünde kalmasına karar veriliyor. Tabii ki kâr hanesine, Çaldağı’nın ekosistemi, üzerindeki sayısız canlının elinde bulunan yaşam hakkı değil, nikel madeninin piyasa değeri yazılıyor. Bu hanelerde bunlar yazılmasına rağmen, bu yazının konusu ne nikel borsasındaki fiyatla 45 milyon ton olduğu söylenen rezervin değerini ortaya koymak ne de bu rezervin bir İngiliz şirketine sunulmasındaki fiyat farkını vurgulamak. Bunlar ekonominin içinde yaşam ve bölge halkının isteklerini barındırmayan sayılarının konuları. Aslına bakılırsa bu olay başından itibaren o kadar absürd, o kadar ters bir şekilde yürüyor ki, işin mantığını piyasa mantığı içinde dahi olumlamak mümkün değil. Ekonomik olarak, ithalat, ihracat olarak, eder açısından kâr zarar dengesi olarak, piyasa mantığının bile şaştığı bir girişim bu.

Bir maden kurulmak isteniyor. Madenin kullanmayı planladığı zenginleştirme yöntemi olan atmosferik (açık hava) yığın liçi (siyanürleme), nikel madenciliğinde dünyanın hiçbir yerinde tercih edilen bir yöntem değil. Yani eğer olursa, nikel madenciliğinde bu yöntemin uygulandığı tek ülke Türkiye olacak. Madenci şirketin bu yöntemi uygulamak istediği ülkeler olmamış mı? Olmuş ama ancak ruhsat almaya kadar ilerleyebilmiş. Gösterilen tepkiler ve AB çevre komisyonlarının müdahaleleri nedeniyle bu girişimi yarıda kalmış. Hatta durum öyle ki, şirket uygulamanın laboratuar çalışmasını Yunanistan’da yapmış olmasına rağmen, arazi çalışmasını, Yunanistan izin vermediği için Türkiye’de yapmış.

Çaldağı’ndaki maden çalışması doğadan ne götürecek, insana, yaşama, canlılara nasıl bir zarar verecek diye baktığımızda ise gördüğümüz manzara, madenin piyasa mantığıyla yaşadığı çelişkinin misli misli üstünde bir çelişki yaşatıyor insana. İlk adımda şu söylenebilir ki, maden için tahsis edilen arazinin üstündeki 300 bine yakın, yaşı 25 ile 35 arasındaki kızılçam ağacı kesilecek. Katliamın büyüklüğünü düşünmek aklın sınırlarını aşıyor. Bu sayıdaki ağacın bir bölgeden bir anda çekilecek olmasının o bölgeye ve çevresine getireceği zararın boyutlarını düşünmek ise zaten hayalgücü dışında şu anda. Aslına bakılırsa kısa vadede o kesilen ağaçlar şanslı sayılabilecek. Çünkü, fabrika için bölgede bir asit fabrikası kurulması planlanıyor ve zaten kullanılan yöntem de atmosfere doğrudan teması içerdiği için kalan ağaçlar kısa sürede asit yağmurlarının etkisiyle kuruyacak. Büyük bir tarım bölgesinin ekosistemini değiştirdikten sonra asit ve ağır metal tehlikesiyle başbaşa bırakıldığını düşünün. Peki bu yeter mi Çaldağı’nı açıklamak için? Yetmez, yetmiyor. Madencilik sürecinde kullanılması planlanan bir su miktarı var. Yıllık 4 milyon metreküpün üstünde bir rakam bu. Kışın suyun Gediz nehrinden alınması planlanmış ama hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de özellikle de Ege ve Akdeniz’de yazları nehirler çok cılızlaşıyor. DSİ’ye göre nehrin yetersiz kalacağı süre, en iyimser ihtimalle 4 ay. Bu 4 ay gereken su ihtiyacı ise yeraltı kaynaklarından karşılanacak. Yerüstünde bir canlı kalmayacağı için, yeraltı suyunun bu şekilde talan edilmesi ve dengenin bozulması herhalde planlayanlara pek de olumsuz görünmemiş olsa gerek.

Muhalefet cephesi gani gani

Çaldağı’nın bu durumu ve geleceğinin karanlık olması ekolojik olarak incelenmesi gerektiği kadar siyaset bilimi ve küreselleşmeyi anlamak açısından da önemli Bu madenin hayata geçmemesi, çalışmaların başlamaması için bölge halkının oluşturduğu ve çevre illerden de katılımlarla genişleyen bir muhalefet cephesi var. Bu oluşumun içinde de deyim yerindeyse olmayan yok. İktidar partisi, anamuhalefet partisi, ikinci büyük muhalefet partisi... Bunun yanısıra Turgutlu Ticaret Borsası, Turgutlu Ticaret Odası, Turgutlu Belediye Meclisi, Manisa Barosu, kısaca söylemek gerekirse Turgutlu’da örgütlenmiş neredeyse bütün kesimler bu madenin Çaldağı’nda işletilmesine karşı. Peki, biz demokrasi fikrinde nasıl bir noktadayız ki, daha 29 Mart tarihinde bir seçim olmuşken, bu kadar istenmeyen ve yaşamı doğrudan etkileyecek bir maden faaliyete geçirilmek istenebiliyor? Siz, Turgutlu’da yaşayan ve 300 bin ağacın kesilmesine karşı olan bir seçmensiniz, 29 Mart’ta sandığa gidiyorsunuz ve kim seçilirse seçilsin sizin iradeniz yanı başınızdaki ağaçları kurtarmaya yetmeyecek, bunu biliyorsunuz. Ne hissedersiniz? Demokrasi kavramına, temsili demokrasi kavramına, küreselleşme kavramına, irade kavramına inancınız hangi noktaya evrilir? Kararın alındığı yerle, kararın uygulandığı yerin bu kadar birbirinden koparıldığı, yani demokrasinin en yalın halinin yok edildiği ve kararın muhataplarının hiçbir şekilde dikkate alınmadığı uluslararası düzende, neoliberal, yaşamın önüne kâr etmeyi koyan bir düzende; Çaldağı’nın altındaki nikel madeni kadar bile küresel olamıyor artık bizim ulusal/yerel iktidarlarımız.

Bu olay, çağımızdaki muhalefet etme biçimlerini kökten gözden geçirmemizi bize fısıldıyor. Artık kararların alındığı yerler bizim çok uzağımızda ve biz kendi sınırlarımız içindeki örgütlenmelerde biraraya gelsek dahi yetmeyebiliyor. Avustralya kökenli bir İngiltere şirketi için Çaldağı ne kadar küresel bir olguysa, bizim Çaldağı’ndaki ormanlar için ya da Meksika’nın La Candone ormanları için yürüteceğimiz mücadele de küresel olmak zorunda. Belki klasik olacak ama saldırı küreselken, bizim yerelliklerimiz tek başlarına iktidarsızlıklarını kanıtlamaktan başka bir iş yapamaz. Sermayeyi dünyanın tüm yaşam oluşumlarını yok sayacak bir hiddetle küreselleştirmeyi amaçlayan güçlere karşı mücadele de küresel olmalıdır. Yerellerin içindeki küresel duruş, dünya halklarının ve doğanın değerlerini paraya çevirmeyi hedefleyenler tarafından değil, muhalefet tarafından ortaya çıkarılmalıdır.

Koray Doğan Urbarlı / Yeşiller Partisi, İzmir-Konak Eş Koord.

ETİKETLER: yeşil
http://www.yapi.com.tr/haberler/caldaginin-kaderi_69656.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!