Atatürk Kültür Merkezi ile ilgili
çalışan mimarlar inisiyatifi tarafından 5 Ağustos 2009 Çarşamba
günü Pera Müzesi’nde düzenlenen panelde genel vurgu, yapının yenilenmesinin
ardından kamusal bir buluşma / karşılaşma mekanı olarak daha çok faaliyet
göstermesi gerektiği üzerineydi.
Atatürk Kültür Merkezi’nin geleceği için çalışma grubu oluşturuldu. Yapının
özgün yapısına sadık kalınarak korunması, elektromekanik sistemlerinin
güncellenmesi ve kullanım performansının geliştirilmesi çalışmalarına dair
uygulama sürecini ve gelişmeleri değerlendirmeye çalışacak inisiyatifin ilk
toplantısı ise, 5 Ağustos 2009 Çarşamba günü Pera Müzesi’de gerçekleştirildi.
Düzenlenen panelin konuşmacıları Murat Tabanlıoğlu, Mete Tapan, Doğan Tekeli,
Tansel Korkmaz, Serhat Ada ve oturum başkanı İhsan Bilgin, AKM’nin geleceğini
yurtdışından örnekler ile karşılaştırmalı olarak tartışmaya açtılar.
Bir makyaj değil, okşama
İhsan Bilgin’in katılımcıları tanıttığı ve AKM –
Taksim dönüşüm tarihine değindiği ön konuşmasının ardından ilk sözü,
İstanbul 2010 Ajansı desteği ile yapının yenilenmesi projesinde görevlendirilen
Tabanlıoğlu Mimarlık’tan Murat Tabanlıoğlu aldı. Konuşmasının
başında Oslo Operası, Kopenhag Operası ve
Royal Opera gibi örneklere yer veren Tabanlıoğlu, çevre ile
bütünleşmenin bu gibi yeni ve yenilenmiş yapılarda taşıdığı önemin altını çizdi.
Tabanlıoğlu, kamuoyuna sunulan cephe ve perspektif görsellerinin ötesinde yapı
ve planlama detaylarını paylaştığı konuşmasında, AKM’nin şu anki durumuna
yönelik kritik eleştirilerde de bulundu. Girişlerin ortak hale getirileceğini,
prova salonlarının yenileneceğini, sanat galerisinin güncellenmesinin söz konusu
olduğunu dile getiren Tabanlıoğlu, yapının restorasyonunun “bir makyaj değil,
okşama” olacağını, günümüz teknolojisinin uzun ömürlülük odaklı olarak
kullanılacağını söyledi. Tabanlıoğlu buna bağlı olarak üç kritik noktaya, yangın
korunumu, iklimlendirme ve ısı korunumu ile akustik şartlara vurgu yaptı.
Parası, yasası, uzmanı var; ama hareket yok
Panelin ikinci konuşmacısı Mete Tapan, koruma kurullarında
yıllardır sürdürdüğü görevinden hareketle AKM’nin yıkılması, yenilenmesi ve
yenilenmesinin durdurulması kararlarına bir bakış attı. Bugün yapının hala
ayakta olmasını sivil toplum kuruluşlarına borçlu olduğumuzu belirten Tapan, bu
süreçten en çok İstanbul ve İstanbulluların zarar gördüğünü, kentin iki senedir
operasız kaldığını dile getirdi. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın projesinde yapılan işin
–kimileri badana boyadan ibaret sansa da- bilimsel ve doğru olduğunun altını
çizen Tapan, parası, yasası, işin uzmanı sorumluluları olan bir projede bir adım
ileri gidilememesinin vahim olduğunu ekledi.
Türkiye: Bir mimari dram ülkesi
AKM’nin başından bugüne tanıklık ettiği hikayesini esprili bir dil ile
paylaşan Doğan Tekeli, Tabanlıoğlu’nun açılışına dek 20 sene
uğraştığı yapının akıbetinin ve aynı açıklamayı yaparak, aynı raporları vererek
geçirdiği sürecin Türkiye’nin “bir mimari dram ülkesi” olduğuna işaret ettiğini
belirtti. Tekeli, Hayati Tabanlıoğlu’nun yıllar süren uğraşılarına dair
anekdotlar da aktaran Tekeli, mimarın “yakarsınız” diyerek raporlar sunmasına
rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını, sonuç olarak 1970 yılında yapının
yandığını ve yine Tabanlıoğlu’nun sorumlu tutulduğunu hatırlattı. Tekeli, bir
buçuk sene davalarla uğraşan ve neticede aklanan Tabanlıoğlu’na binayı yeniden
gerçekleştirme teklifi geldiğinde mimarın kendisi ile konuşarak “Sen olsan ne
yapardın?” diye sorduğunu paylaştı.
Doğan Tekeli, 63 milyon TL’ye mal edilmesi beklenen yenilenmenin,
yurtdışındaki benzerlerine kıyasla ne denli kısıtlı bir bütçeye sahip olduğunun
da altını çizdi.
“Fildişi kule” AKM’ye müdahale daha cesur olmalıydı
AKM çalışma grubunun düzenlediği paneldeki bir diğer konuşmacı,
Tansel Korkmaz da sunumunu yapının çevresi ve kamu ile ilişkisi
üzerine kurdu. Karşılaşma mekanlarının küresel kentlerdeki önemine dikkat çeken
Korkmaz, Taksim’in bu anlamda önemli, AKM’nin ise şanslı olduğunu dile getirdi.
Yıllarca kentsel hareketliliğe mesafeli duruşu nedeniyle kentsel ölçekte
ulaşılmaz bir duvar gibi algılanan AKM’yi “fildişi kule”ye benzeten Korkmaz,
yeni düzenlemede yapının, kamusal mekanın tüm akıcılığını davet ve kabul etmesi
gerektiğini belirtti. Korkmaz bunun, yapı kesitlerine müdahale edilerek mümkün
kılınabileceğini söyleyerek yalnızca mevcut yapı kurgusunu değil,
Tabanlıoğlu’nun yenileme projesini de eleştirdi. Korkmaz, projenin söz konusu
müdahalelerde az bile kaldığını, daha cesur olmasının beklendiğini açıkladı.
AKM = Ulusal Opera
Panelin son konuşmacısı olan Serhan Ada, “23 yıl geçti ve
nihayet açılıyor” şeklindeki Hayati Tabanlıoğlu alıntısı ile başladığı sunuşunda
Tabanlıoğlu’nun AKM’ye ilişkin notlarını aktardı. Sekiz hükümet, 16 Bayındırlık
Bakanı görmüş, 30 sene kapalı 30 sene açık kalmış bir yapının ülkenin mimarlık
ve siyaset ortamı hakkında pek çok şey söylediğini vurgulayan Ada, AKM’nin
adının koymamız ve bu binanın “ulusal opera”mız olduğu gerçeğini göz önüne
almamız gerektiğini ekledi. Kamuya ait olması gereken AKM’ye dair tüm sorunların
da ülkenin kültür politikası ile ilgili olduğunu belirten Ada, Avrupa’da bu gibi
sorunların hep krizlerin aşılması ile bertaraf edildiğini hatırlatarak “Umarım
biz de bunu sağlayabiliriz” temennisinde bulundu.
|