Burada tartışmaya çalışacağımız ve samimi amacımız kesinlikle; LEED ve-veya BREEAM gibi, farklı ülke ve koşullar için geliştirilmiş “gönüllü” bina sertifikasyon sistemlerini ve LEED AP, BREEAM Assessor’ları olumsuzlamak, kötülemek ve karşı olmak değil, daha yolun başında iken yanlış uygulamaları, sorunları saptayıp, “yerli, gerçek, doğru uygulamaların” başlatılabilmesine-sağlanabilmesine yardımcı olabilmektir. Naçizane bu köşenin yazarı da; “Bina Enerji Yöneticisi” ve “Bina Kimlik Uzmanı” Sertifikası olan, ÇEDBİK üyesi, LEED AP kursuna katılmış ancak henüz sınavına girmemiş ve ülkemizde LEED PLATİN alan bir binanın da, deneyimli-bilgili bir grupla enerji ve çevre danışmanlığını yapmış, şimdi de danışmanlığını yaptığı ESER Yeşil Bina’da, kurucu ortağı olarak ESER ESCO A.Ş. de çalışmaktadır. Benzer 5 projeye de halen danışmanlık yapmaktadır.
Hedefimiz; ülkemizde son yıllarda çokça konuşulan, yazılan ve çizilen ancak yeni yeni uygulamaları başlayan genel adı ile “Yeşil Binalar-Tesisler”in, ne kadar yeşil olup/ olmadıklarını, “yabancı” bina gönüllü sertifikalarının ülkemize ne kadar uygun olup/ olmadıklarını tartışmak, yüksek performanslı sürdürülebilir binaları öne çıkarmak ve bu vesile ile de, “yerli ve gönüllü” bina sertifikasyon sisteminin oluşumuna katkıda bulunmak, kamuoyunun gündemine sunmak, tartışmak, olgunlaştırmak ve oluşturmaktır.
Ayrıca; binalarda enerji verimliliğinden, gerçek “yeşil-sürdürülebilir-etkin-performanslı” binalardan, pasif evlerden, yaklaşık 0 enerji binalardan, enerji performans garantili binalardan, binaya entegre yenilenebilir enerji kullanımından, bina enerji simülasyon sistemlerinden, güneş mimarlığından, enerji etkin yapı malzemelerinden, entegre bina tasarım ve uygulama yönetiminden, enerji yönetim sistemlerinden, karbon ayak izi ve hasta bina sendromundan, devreye alma, test ve ayarlama, ölçme, doğrulama standartlarından, metodolojilerinden, “bina enerji performans yönetmeliğinden”, BEP-TR bina enerji kimlik belgesinden, mevzuattan, uygulama örneklerinden; dilimizin döndüğünce, bilebildiğimiz kadarı ile yazmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Bütün bu “geniş-kapsamlı” başlıklar, söylemesi ve yazması kolay olan; ancak uygulaması, gerçekleştirmesi zor olan, tartışmalı, ülkemize özgü hasletlerden de kaynaklı “dejenere” olmaya çok müsait konulardır…
Çünkü;
İMSAD İş Geliştirme Koordinatörü Gonca Ongan;
“Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş ülkeler her konuda olduğu gibi Yeşil Bina konseptinde de standartları koyuyor; bizim de bu dönüşüme süreç içinde uymamız gerekiyor. Yaşanan bu süreçte malzemeyi konumlamak ve ön plana çıkarmak adına ‘Yeşil Pazarlama’ yapılabiliyor. Buna ‘Yeşil Beyin Yıkama’ diyoruz.
Kendi uzmanlarımızı yetiştirmeliyiz. Avrupa ile uyumlu kendi değerlendirme sistemimizi tartışmaya başlamalıyız. Etiketleme ve beyan konusu güçlü tek bir elden yönetilmezse süreç içinde ‘Sertifika Kirliliğine’ ve ‘Haksız Rekabete’ yol açacak. Bireysel değil, ortak hareket ve ortak menfaat etrafında birleşilmelidir ki, tüketicinin de kafası karışması”(1).
“Son olarak, şunu da belirtmem gerekir ki, Türk Sertifika sistemi tamamlanıp, uygulamaya geçse de, Avustralya ve Almanya’da olduğu gibi bazı şirketlerin binalarını LEED veya BREEAM kullanarak yapmaya devam edecekleri kaçınılmaz bir gerçektir. Günün sonunda aslında önemli olan binanın hangi sertifika sistemine göre çevre dostu bina yapıldığı değil, çevre dostu olup olmadığıdır.”(2).
Bu fikirleri, kaygıları paylaşan, dile getiren birçok sektör derneği, kurum ve kuruluş, konuya duyarlı akademisyen ve uzman sayısı oldukça fazla, giderek de yaygınlaşıyor. Bu kaygıları artıran; hem yurtdışında hem de yurtiçinde, gelişmeler de çoğalıyor.
ABD’de LEED Sertifikalı binaların yaklaşık; 1/3’ünün, maalesef sadece “kağıt” üstünde, “enerji verimli” olduğu anlaşılmış ve yeni uygulamaya geçen LEED kriterlerine göre de, 5 yıl boyunca binaların enerji performansı izlenmeye alınmıştır. ABD New Buildings Institute’den But Gifford’in yaptığı araştırmaya göre; “LEED Sertifikalı binalar, sertifikasız olanlara göre; yüzde 29 daha fazla enerji harcıyor” (3). Örneğin, ülkemizde de proje yapacak olan çok meşhur “yabancı” bir mimarın; İngiltere’de yaptığı ve sertifika alan binalarının, “enerji performansı” çok düşük çıkmıştır.
Önemli olan, binanın önce ve öncelikle; “yüksek performanslı sürdürülebilir-ekserji verimliliği yüksek” olarak tasarlanması ve entegre bina tasarım-yönetim-uygulama sistemi ile birlikte projelendirilmesidir. Zaten, bu kriterler olmazsa olmaz olarak hedeflenir ve uygulanabilirse, LEED veya BREEAM Sertifikası zaten en üst düzeyde sağlanacaktır. Binanın ömür boyu işletme maliyetlerinde de (LCCA), sürdürülebilir olarak mal sahibine, işletmeciye, kiracıya, ülkemize ve doğaya gerçek anlamda fayda sağlayacaktır. Aksi taktirde sadece “sertifika” alınması hedeflenir, yalnızca kağıt üzerinde çalışmalar yapılır (paper work), hızlı-ucuz danışmalık hizmetleri ile sadece projeler kopyalanarak (copy paste); hem müşteri, kiracı, mal sahibi ve işletmeci hem de ülkemiz-doğa yanıltılmış-kaybetmiş olacaktır.
Sertifikalı bina maliyetleri…
Sertifika alabilmek için ya LEED’in onayladığı, tesisin bütününe puan kazandıran sistem (PV, güneş kolektörleri, rüzgar, ısı pompaları, trijenerasyon, yüksek verimli HVAC sistemleri, yerden ısıtma, sıcak su-buz depolama, arıtma sistemleri vb.), cihaz-ürün (fotoselli bataryalar, susuz pisuarlar, gün ışığı bacası vb.), ürün, malzeme (VOC sertifikalı halı, duvar kağıdı, boya, ahşap, tuğla, beton, yalıtım vb.) kullanılacak ya da bunları kullanmayıp, kullanılmış gibi “kağıt üzerinde beyan ve kabul mekanizmaları” devreye girecektir. Eğer, LEED kriterlerinin tutturulabilmesinden ve uygulanmasından puan alınacak ise, inşaat maliyetine ABD ‘de; yüzde 3-7, ülkemizde de yaklaşık; yüzde 5-10 civarında “ek” bir ilk yatırım maliyeti gerekecektir. Bunları “maliyet” saymayıp, sadece LEED AP danışmanlığını ve başvurma bedelini, yaklaşık; yüzde 1 olarak yatırımcıya-kamuoyuna belirtmek doğru değildir. Çünkü yukarıda belirtildiği üzere; atık suyun geri dönüşü, iç hava kalitesinin artırılması, doğal-gün ışığı aydınlatma, yenilenebilir enerji ve enerji verimli teknolojilerin kullanılması, sertifikalı malzeme, otomasyon, enerji izleme sistemi, devreye alma, doğrulama vb. maliyetler, aslında konvensiyonel- normal bir binada kullanılmayan, kullanılmayacak olan, sadece sertifika almak ve yüksek performanslı bina yapmak isteyen projelerde kullanılacaktır. Diğer yandan, yukarıda belirtilen ilk yatırım maliyetlerini dezavantaj olarak görmemek, bunların geri dönüş sürelerinin kabul edilebilir seviyelerde tutulmasının sağlanması önemlidir.
“Yeşil maliyeti' olarak da adlandırabileceğimiz projede inşa maliyetinin altında değerlendirilen, LEED uygulamalarının maliyeti projede tercih edilen uygulamalara göre değişmektedir. Projemizde kullandığımız fotovoltaikler, rüzgâr türbinleri, su tasarrufu uygulamaları, tercih edilen mekanik sistemler ile yapı maliyeti geleneksel yapılara göre artış göstermektedir. LEED'in proje maliyeti üzerindeki etkisinin, proje maliyetinin yüzde 10'unu aşmamasını planlamaktayız”(4).
“2008’de ABD’de yayınlanan sektör raporlarına göre ise tasarım maliyetlerinde, binanın ne kadar yeşil tasarlandığına göre; yüzde 1 – yüzde 10 arası bir artış gözlendiği belirtilmiş” (5).
“Buna karşın yeşil bir binanın maliyeti, yeşil olmayan bir binaya göre sadece yüzde 2 ila yüzde 7 oranında artış gösteriyor” (6).
Arif Künar, Dr. İbrahim Çakmanus, Prof. Dr. Birol Kılkış, Prof. Dr. Haluk Pamir vb. danışman-akademisyenlerinden oluşan ekip tarafından, ESER Yeşil Binası’nın LEED Sertifikası alması hedefinden-adaylığından çok önce başlatılan, “yüksek performanslı sürdürülebilir bina” olmasına yönelik yapılan yatırımlar ve sonradan da LEED PLATİN almak üzere yapılan yatırımların toplamı; bina inşa maliyetinin; yaklaşık yüzde 10’una karşılık gelmiştir. Normal LEED Sertifikası alınması hedeflenmiş olsa idi, en fazla; yüzde 5 maliyet artışı çıkabilecekti.
“Yeşil Bina uzmanları”
Ülkemizde kullanılan bir başka yanlış (terminoloji) ise; “Bina Enerji Yöneticisi”, “LEED AP”, “BREEAM Assessor” sertifikası sahibi olmanın, doğrudan: “Yeşil Bina Uzmanı” olmayı da sağladığı iddiasıdır. Nasıl ki, B sınıfı sürücü ehliyeti alarak; “ileri sürüş uzmanı”, “trafik uzmanı”, “araç uzmanı” vb. olunmuyor ise; uluslararası literatürde yer almayan, ancak ülkemizde giderek artan sayıda; “Yeşil Bina Uzmanı” gibi kendinden menkul sıfatları kullanmak, doğru değildir. Ayrıca, “yeşil bina uzmanı”, “bina uzmanı” diye de bir şey olamaz. “Bina” uzmanı var mı ki, “yeşil bina” uzmanı olabilsin? Çünkü bir bina; mal sahibi, müteahhit, mimar, iç mimar, peyzaj, elektrik, elektronik, otomasyon, makine, tesisat, aydınlatma, inşaat, yapı fiziği, akustik, zemin, malzeme, yangın, güvenlik, işletme, finans, satın alma, devreye alma, çevre, enerji mühendisi-uzmanı, bina enerji simülasyon, BREEAM veya LEED AP danışmanı vb. onlarca disiplinin yer aldığı BAĞIMSIZ VE-VEYA ENTEGRE hizmetler sonucu ortaya çıkar. Çünkü artık hiçbir kişi-uzman; her şeyden anlayan, bilen, yapan, uygulayan, karar veren olamaz ve olmamalıdır. LEED AP; LEED kriterlerine göre “check-list”i doldurur, başvuru dokümanlarını toplar, birikimi, uzmanlık alanı oranında da projeye katkı vermeye çalışır. Bu bağlamda LEED AP de, yukarıda sayılan disiplin ve uzmanlıklar içinde yer alabilecek bir kişidir yalnızca.
Gönüllü sertifikasyonlarda ülkemizde yaşanan uygulama sorunları…
Türkiye’de de, henüz ülke koşullarına göre hazırlanmış bir gönüllü “sertifika” değerlendirme sistemi olmadığı için, dünyada kabul gören LEED ve BREEAM gibi uluslararası bina değerlendirme ve sertifikalandırma kriterleri kullanılmaktadır.
Bu kriterler doğrultusunda hazırlanan projeler ve kriterler ülkemiz koşullarına tam uymadığı için; tasarımcılara, müşavirlere, müteahhitlere ve mal sahibine birtakım ilave yükler, sorunlar getirebilmektedir. Özellikle bazı konuların projenin-uygulamanın başında düşünülememesi, belirlenememesi ve yapılamaması durumunda, projenin gelişimini ve tasarlanan-öngörülen uygulamaları engelleyecek aşağıdaki sorunlarla karşılaşılabilmektedir;
- Projenin gecikmesi,
- Projenin değiştirilmesi,
- Projenin maliyetin artması,
- Projenin uygulanamaması,
- Projenin başarısızlığı,
- Projenin enerji simülasyonunun doğru yapılmaması,
- Projenin devreye alınamaması,
- Projede arzu edilen sertifika seviyesinin sağlanamaması,
- Proje performansının ölçümlenmemesi-doğrulanmaması,
- Kamuoyunun, müşterinin yanıltılması vb.
Ülkemizin birçok konuda olduğu gibi, ortak “iş yapma kültürü” oluşmadığı için, entegre bina tasarım yönetimi ve uygulamaları da, henüz başlayamamıştır.
Mal sahibi, müteahhit, projenin tüm müellifleri (mimar-iç mimar-makine-elektrik-inşaat-otomasyon-çevre-peyzaj vb.); daha konsept-tasarım aşamasında, proje başlamadan bir araya gelmeli ve proje süresince birlikte çalışmalıdırlar.
Artık müteahhit veya mimar veya LEED AP-BREEAM danışmanlarının projenin-binanın tek başına sahibi olduğu ve kararları;
- Diğer ilgili tüm disiplinleri-uzmanlıkları kapsamayan,
- Sadece işlevsellik,
- Sadece estetik,
- Sadece sertifika,
- Sadece prestij,
- Sadece ilk yatırım maliyeti,
- Sadece kar amaçlı bakışların-uygulamaların; “zamanı” ve “tercih edilmesinin” devri geçmelidir.
En baştan entegre bina tasarım, yönetim ve uygulama sistemi ile yola çıkılmayan “gönüllü sertifika” sistemi ne olursa olsun, amaçlanan-hedeflenen sonuca da ulaşılamayacaktır.
“Yabancı” ve “yerli” mimar-mühendis ayrımı!
Sadece sertifika alınması üzere yola çıkılınca, bu sertifikaları daha kolay ve garantili sağlayabilen (doküman üzerinde veya gerçek) birçok referansları olan, gerektiğinde doküman üzerinde geriye dönük “iyileştirmelerde” bulunmayı iyi bilen pahalı ve profesyonel “yabancı” mimar-mühendis danışmanlık firmalarına karşı, ülkemizde bir talep ve “güven” oluşmuş durumdadır. Buna karşın daha ucuz-kültürel-sosyolojik-geleneksel-yerel-iklim-malzeme-uygulama pratikleri daha iyi olan “yerli” mimar ve mühendislerimize karşı da, bir “güvensizlik” oluşmuş durumdadır. Bu durumda, daha uygun koşullarla, benzer işi yapabilecek (kullandığı kriterler, standartlar, yazılım ve simülasyonlar, mühendislik hesaplamaları aslında aynı olan) yerli ve yerel bir mimarlık-mühendislik ofisi kurmak ve yaşatmak neredeyse imkansız hale gelmektedir.
Sonuç yerine…
- Sadece sertifikalı binalar değil, “gerçek” yüksek performanslı sürdürülebilir binalar hedeflenmelidir.
- Ülke koşullarına en uygun, “yerli” bir yeşil bina sertifikasyon sistemi; yalnızca ÇEDBİK içinde oluşturulan bir komisyonla değil, tüm sektörel dernekler (TTMD, ÇEDBİK, EYODER, İZODER, İSKAV, İMSAD, İNTES, MÜTEAHHİTLER BİRLİĞİ, ETMD vb.), meslek odaları (TMMOB), üniversiteler, TÜBİTAK, TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, YEGM vb. ile oluşturulan bağımsız bir “ulusal sertifikasyon komisyonu-platformu” tarafından belirlenmelidir. BEP-TR’nin başına gelenlerden ders alınmalıdır.
- Üniversitelerimizin, mimar-mühendislerimizin, sektörün bu konularda eğitilmesi ve desteklenmesine çalışılmalıdır.
- Özellikle kamuda da, en azından BEP-TR ile uygun bir şekilde hayata geçirilmek üzerine; mevzuatlarda (KİK vb.) “gönüllü sertifikalandırma” amaçlı değişiklikler, teşvikler hazırlanmalıdır.
- Hem BEP-TR hem de sertifikalı binaların, kontrol edilmesi için, bağımsız bir denetleme modeli-kurumu geliştirilmedir.
Kaynaklar:
1-Gonca Ongan, İMSAD İş Geliştirme Koordinatörü, Yeşil Bina Dergisi, Sayı:2 2- Dr. Duygu Erten, Türkiye için yeşil bina sertifikası ve çözüm önerileri, Yapı Dergisi, EKOLOJİ EKİ, Nisan 2009 3-Jacob Gersman, Fake Green Labels, Newyork Post, September 21, 2009 4-Erdinç Varlıkbaş, Varyap Genel Müdürü, http://www.buildingdecoration.net/icerik/varyap-meridian-standartlari-degistiren-proje-128.html. 15.10.2010 5-Dr. Duygu Erten ile LEED Üzerine, http://www.insaatdergisi.com/insaat-duyguertenileleedhakkinda-haberayrinti-19516-faydalibilgi.html 6-Hırant Kalataş, CNBC-E BUSINESS-03.03.2009 http://www.alarko-carrier.com.tr/AC_icerik.asp?IDH=AC55&ID=1201&VT=haber
|