strong>‘Yeni şehri’ gösterdiğiniz biçimde bir daha geleneksel varoş/gecekondu mahalleler var, bir de çeşit çeşit TOKı blokları… Daha modern ve demokratik olduğu ididasıyla çoğaltılan TOKı modeli yerleşimi gözünüzde bu kadar katastrofobik, bu kadar ürkütücü yapan nedir?
Tuzla ve Halkalı TOKı’lerini gezmiştik. ıçinde insanların yaşamasına rağmen, hâlâ inşaat bitmemiş ya da bitmiş ama betonlar çatlamış, patlamıştı. ışlemez halde olan asansörün boşluğunda, kazan dairesinin dehlizlerinde oynayan çocuklar görmüştük. Okul, sağlık ocağı, park, alışveriş merkezi, girişte güvenlik sistemi, Mobese’ler… Hepsi birleşince hayalimdeki hayalet oluyor. Daha çok kadınlarla konuşmuştuk. Geldikleri küçük ve bahçeli mahallelerinde kışın çocukları ve kocalarıyla karda yokuş aşağı kayıp eğlendiklerini ama buraya taşındıktan sonra kocalarının artık buna izin vermediklerini anlattılar. “Kimse kimseyi tanımıyor burada. Herkes dedikoducu tabii” diyorlardı. Düğün, sünnet gibi kutlamaları bu sitenin göbeğinde yapmak yasak. Halay çekmek yasak. Kabus hem ne kabus! Bazı teyzeler çok memnundu tabii. “Allah hepimize TOKı’de bir ev satın alma mutluluğu nasip eylesin” diyorlardı.
Buna karşılık gecekondu mahalleleri ‘güzelleşmiş’ bu resimlerde…
O senin güzelliğin bence... Aslında gecekondu diye de bir şey kalmadı. ınanmazsın şöyle bir şey duydum, kıyıda köşede kalmış birkaç gecekonduyu tescilleyip müze yapma fikri varmış. Avrupa’da falan değil ha, ıstanbul’da.
Kolajlardaki ebrular size mi ait? Nasıl bir dünya ebru?
Mimar Sinan’da okurken dört günlük bir kurs açılmıştı. Eve geldim, mutfakta ortalığı fazla batırmadan kahve tepsisinin içinde yapıverdim. Zaten ben lale, papatya peşinde olmadığımdan abstrakt ya da saykodelik lekeler yapmaya çalıştım.
Ebru hem gökyüzü hem yeryüzü, saykodelik başka bir dünyanın fonu gibi…
Evet hem fantastik, saykodelik, bazen de Japonya’daki tsunami dalgaları kadar gerçekler. Aslında ebrunun bendeki tam karşılığı belediye estetiği...
Sokağı ve sokak sanatı yöntemlerini seven bir sanatçı galeride daralır mı? Yoksa sokağı galeriye taşımak da politik bir tavır mıdır?
Dört yıldan fazla Mimar Sinan Üniversitesi’nde okudum. Sonuçta tuvale resim yapmam, galeri sahibi olup galeride tuval sergilemem, resim satmam yadırganmasın. Duvara iş yapmak benim öteki zaafım. Yaş ilerledikçe taklalar atamaz, iskele tepelerinde fink atamaz kıvama geldim maalesef. Büyük bir imaji duvarda gördüğünüzde bomba etkisi yaratıyor; kesinlikle tuvalden daha etkileyici... Ama uygulaması daha zor, boyut büyüdüğü için. Gerçekten yardımsız yapamıyorum. Geçen yıl Tütün Deposu’nda ‘Fikirler Suça Dönüşünce’ sergisi için Fener-Balat binalarından oluşan üç metreye altı metre dev bir robot yapmıştım galeri duvarına. Yardım olmasa hayatta başaramazdım. ışte böyle gerekirse duvara, gerekirse muşambaya, icabında tuvale de resim yapabililiyorum.
|