"Akustik kimsenin umrunda değil"
Akustik Türkiye’de nasıl ele alınıyor? Mimari bir başlık mıdır? Söylediklerim bazı kişileri kızdırabilir; ama benim istediğim konunun bilimsel tarafını konuşmak. Akustik, ülkemizde akademik olarak öğretime girmemiş. Ses ve ısının, hareket kuramları üzerinden konuşulabileceği, açıklanabileceği, çalışılabileceği, Newton zamanında öğrenilmiş. Biz, Türkiye’de eğitim sistemini oluştururken, “akustiği mimarlar okusun” demişiz. Burada bir hata yapılmış. Mimarların, yapılarını tasarlarken dikkate almaları gereken noktaları öğrenmeleri için akustiğe biraz bakmaları; “konser salonu yapacaksam, şöyle bir form kullanmam yanlış olur” gibi, temel şeyleri öğrenmeleri şart. Ama bir fizik konusu olan akustiği mimarlık eğitimi içinde ayrı bir dal olarak öğretemezsiniz. Molekül fiziğini anlatmadan hangi materyalin niçin gürültüye karşı önlem olacağını, ses geçiş kaybı, direnç yapacağını anlatamazsınız. “Bu malzemeler iyidir, şu malzemeler kötüdür” derseniz de, yetiştirdiğiniz çocuklar katalog çocuğu olur; neyi niye yaptıklarını bilmezler. Bilmediklerinden, gürültüyü, titreşimi önlemek için strafor kullanırlar, kum havuzu yaparlar. En başından kurgusal bir eksiklikten bahsediyoruz? Tabii… Hala hiçbir fen fakültesinde, hiçbir fizik enstitüsünde akustik konusu ele alınmıyor; varsa da ben bilmiyorum. Bunları söylediğim zaman, “Ne yapacağız yani, bölüm mü açacağız?” deniliyor. Evet, açın. Gıda fakülten ve orada balıkçılık bölümün var; ama fen fakülten var, akustik bölümün yok. Bunun cevabını kim verecekse, versin. Eğer bunun eğitimini doğru vermezsen, bir kavram kargaşası oluşur. Herkes izolasyoncu, herkes akustikçi, her malzeme de akustik olur. Bu ülkede sorunlardan biri, gürültü önleminin gereksiz görülmesi. Bir diğeri de gerçek akademik çizgisinde sunulmaması nedeniyle eğitiminin olmaması. Kimse, “çalışanlar eğitimsiz mi yani” diye tepki göstermesin; anlatmak istediğim, bunun eğitiminin bir adresi olmasının gerektiği. Akustik, mimarlık fakültelerinde okuyan öğrencilere enjekte edilebilecek bir aşı değildir. Öyle olduğu için, bir konser salonu yapacağın zaman dışarıdan adam ithal ediyorsun. Böyle yaptığın için ortam, bir endüstriyel yanlışlıklar komedyasına dönüşüyor; yanlış uygulamalar cenneti oluyorsun. Hermetik cam, ısı uygulamaları için üretilen bir ürün; bu nedenle ısı cam deniliyor. Ama ses izolasyonu yapılacağında adam gidip onu alıyor. Bu noktada mimari akustik, akustik için doğru tanım ne olur? Mimari akustikten kastedilen, hacmin akustik cevabıdır; sesin hacim içinde dolaşırkenki maceraları diyebiliriz. Herkesin bildiği gibi, akustiğin birçok dalı var. Biz, yapı endüstrisindeki akustikten konuşurken iki şeyden bahsederiz. Bunlardan biri, gürültüyle insan arasındaki ilişkileri düzeltmeye yönelik çalışmaları kapsayan akustik. Buna iki türlü izolasyon denilebilir: Vibrasyon izolasyonu ve akustik gürültü izolasyonu. Yani gürültünün hava yoluyla ulaştığı şartlar. Vibrasyon da, titreşim yapan makinelerinizin yapınızın strüktürüne yaptığı etki dolayısıyla yayılan gürültü. Öbürü de bir ofis mekanında, toplantı salonunda insanların birbirleriyle anlaşmalarına kolaylık sağlayacak şartların sağlanması. Bir konser salonunda dinleyiciye icra edilen müziğin bozulmadan ulaşması, tiyatroda sahnedeki diyalogları bozulmadan duyabilmek için gerekli şartların hazırlanmasına da mimari akustik deriz. Mimari akustik dediğimiz zaman da, bunu mimarlar çözebilir anlamına gelmiyor. Burada kastımız, mimarların böyle bir yük altına girmesinin gereksiz olduğu. Nasıl statik, mekanik ve hatta şimdi cephe çözümleri konusunda başka disiplinlerle çalışılıyorsa, akustik için de “Gel akustikçi, şu bizim konferans salonunun ihtiyaçlarını tespit et; biz de mimariye geçirelim” demelilerdir diyoruz. Demeyenlere de neden demediklerini sormuyoruz. Sizin İtalya’ya gitmeniz, akustik üzerine uzmanlaşmanız nasıl oldu? Biliyorsunuz, insanın hayatını genellikle tesadüfler şekillendirir; ben akustik okuyayım, öğreneyim demedim. Akustik, sadece kültür merkezleri, sinemalar, konser salonları vb yapılar için söz konusu olan bir gereksinim midir? Eğer doğru düzgün bir eğitim vermezsen, terminolojisi de olmaz. İzolasyon için akustik terimi kullanılıyor. Adam, “Sokaktan çok gürültü geliyor, bizim çok akustiğe ihtiyacımız var” diyerek tarif ediyor. Yansımanın çok olduğu zaman kullanılıyor, “Burada çok akustik var” diyor mesela. Akustik kutu, akustik sandalye, akustik duvar, akustik tahta, akustik sünger; her şey akustik… Bu bir bozukluk; terminoloji olmadığı için herkes aklına estiği gibi kullanıyor. İzolasyonla absorbsiyon, kesinlikle birbirine karıştırılıyor; absorbsiyon yapan malzemelerin izolasyon yaptığı kabul ediliyor. Oysa sadece yansımayı azaltır, sesin geçişini engellemez. Bu, bizim sürekli konuştuğumuz, yanlışı düzeltmeye çalıştığımız bir konu. Ayrıca ısı izolasyonu için kullanılan malzemelerin ses izolasyonu için de kullanılabileceği bir varsayımdır. En kötü malzeme olan strafor, her yerde karşımıza uygulanmış ve zararlarını da göstermiş olarak çıkar. Mimari tasarımda akustik, programa ne aşamada dahil oluyor? Akustik kimsenin umurunda değil. Benim canımı sıkan da talep edenlerin çoğunlukla yabancılar olması. Kimse üzerine alınmasın ya da bir kritik olarak değerlendirmesin, işin pratiğinden bahsedeceğim. Bir otel projesi aldığınızı düşünün. Proje, eğer uluslararası bir zincirin halkasıysa, adam hemen “Akustik disiplininden beklentilerimiz bunlardır” diyerek kocaman bir kitapçık verir. Biz, mimari projeyle bunlar arasında bir köprü oluştururuz. Örneğin, müşterilerin restoranda daha uzun süre oturması için reverberasyon zamanını 0.7 saniye olarak isterler. Lobinin aşırı gürültülü olmaması, koridorlarda yansımanın düşük tutulmasın beklenir. Mimarlarımızın, tasarım yaparken bunları da göz önünde tutması gerekmez mi? Projeye bakıyorsun, lobide birinci kalite seramik, mermer gibi kıymetli taşlar, cam, lake kullanılmış. Tavan için alçıpandan başka bir malzeme yok zaten memlekette. E peki ne oldu işverenin istekleri? İstenilen değerlerin tutmadığı kontrollerde ortaya çıkınca, her şey sil baştan yapılıyor. Yapı disiplini içindeki akustik ne gibi bir donanım gerektiriyor? Altyapının yeterli olduğunu söylemek mümkün mü? Altyapı zayıf, hatta yok. Yeri geldiği zaman ’70 milyonluk ülkeyiz’ diye övünmeyi severiz ya… Kaç kişi bu işle uğraşıyor ’70 milyonluk’ ülkede? 5 – 10 kişinin olması komik değil mi? Hiç değilse 70 kişi olamaz mı? Akustik üzerine yoğunlaşan büro da yok gibi neredeyse… Nasıl olabilir ki, neyle geçinecek bu insanlar. Benim, şu sıralar tesadüfen çok işim var. Birkaç yardımcım koşturuyor; ama işlerin yoğunluğu benim gibi iş yapacak 5-6 kişiyi gerektiriyor. Her işi kendim yapmak derdinde değilim, ama yok işte. İşbirliği yapmak gibi bir alışkanlığımız yok. Siz daha çok nasıl projeler üzerinde çalışıyorsunuz? Uluslararası ortaklı otel projeleri önemli bir başlık. O tür projelerde akustik, ön koşullardan biri; daha proje konuşulurken danışman listesinin başlıklarından biri de akustik oluyor. Karma projeler, ofis projeleri de diğer kalemlerin içinde. İşlerimizin neredeyse yüzde 50’si yurtdışında. Onlar da konser salonu, kültür merkezi, tiyatro binası, ofis, otel… Konut da var. Çok ilginçtir; Kazakistan’ın konut standartlarını bizim otellere uygulamaya kalktığın zaman fazla geliyor. Konutlar arası ses geçiş kaybı ya da seviye farkı değerlendirmesi, 5 yıldızlı otellerden biraz daha fazla. Diyorlar ki, “otelde geçici bir süre konaklıyorsun, dolayısıyla bazı fedakarlıklarda bulunabilirsin; ama burası benim evim”. Pek çok müteahhitlik firması yurtdışında projeler gerçekleştiriyor. Dolayısıyla farklı standartlara göre işler yapma fırsatları oluyor. Bu standartlar, ülkemizdeki pratiklerine nasıl yansıyor? Diyelim ki bir oda yaparken zemin betonundan sonra düzeltme şapıyla arasına, en azından adım seslerini alt daireye geçirmeyecek bir önlem almam gerekiyor. Bu da, eğer laf olsun diye yaptığım bir şey değilse, metrekaresinde 12 lira maliyet getirir. Bir ev fiyatının içinde bu konuşulacak bir rakam mıdır? Bir konut müteahhidine bu öneriyi getirdiğim zaman, söylediği ‘batıracak mısın bizi’ oldu. Şimdi birkaç residence projesinde çalışıyorum; odaların duvarından vazgeçtim, katlar ve daireler arasındaki duvara, tabana şunları koyabilir miyiz, koyamaz mıyız diye tartışıyoruz. Adam beni tutmuş, danışmanlık ücreti ödüyor ve ne yapılması gerektiğini soruyor. Ben de farklı ülkelerden farklı örnekleri sıralıyorum ve hiç olmazsa bir otel odasında olması gerektiği gibi olsun diyorum. Bugün 3 yıldızlı bir otel, 52 desibel izolasyon değeri istiyor. Ama lüks konut yapmana rağmen bu çok zor geliyor. Son dönemde gerçekleştirilen projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Akustik, bir girdi olarak hak ettiği ilgiyi görüyor mu? Akustik konuşulur ve bu konuda adım atılır oldu. Ama, yapalım kısmına gelince kaçılıyor. Şunu koyalım diyorum, sonraki toplantıya gittiğimizde “bunu bulduk, olamaz mı” deniliyor. O malzeme işinizi görmüyor, ama maliyeti diğeri 10 lirayken 2 liraya geliyor. Adamlar, zemin için 2 mm kalınlığında strafor üretmişler. Ben de, bunu uygulamaya gerek yok; bir hocaya okutalım daha ucuza gelir diyorum. Straforu 50 mm koysan da bir faydası yok. Yapı malzemeleri üreticileri bu anlamda ne kadar bilinçliler? Ürünlere yönelik bir denetim mekanizması var mı? Avrupalı bir malzeme üreticisi, burada da malzeme üretiyor, ithalat da yapıyor. Diyor ki, benim bu ürünüm şu kadar iş yapar. Bunu söylerken, arkasından eklemesi gereken başka şeyler var. Örneğin, eğer 10 metrekarelik bir duvar yaparsan şu kadar iş yapar, 20 metrekarelik bir duvarda ise şu kadar… Eğer bu duvarı şu şartlarda oluşturursan bu kadar, şu şartlarda oluşturursan bu kadar iş yapar… O verdiği değerler, laboratuar şartlarında bir iki metrekareye 500 hertz için alınmış değerler. Bu anlamda bir denetim yok. Bu işe ilk başladığınız günlerden bugüne değişen ne oldu? İlgi biraz daha arttı. Bu ilginin memleketin gelişmesinden, bu anlamda bir talep olmasından kaynaklandığını söylemek beni sevindirirdi. Ama gözlemim, bunun küreselleşmeyle birlikte burada da iş yapmaya başlayan uluslararası firmalardan kaynaklandığı yönünde. Yönetmelik nasıl? Uygulanabilirliği nedir? Yönetmelik çok iyi, çünkü almışlar bir yerden birebir tercüme etmişler. Ama halka biraz uygun bir dille anlatmak gerekiyor. Eğer hakkını kovalamayı biliyorsan, bugünkü yasayla seni gürültüyle rahatsız edemezler; engel olabilirsin. Meslek odaları ve sizin gibi kurumlar, bunun bir sağlık sorunu olduğunu insanlara anlatıp kabul ettirmeye çalışmalı. Kanun diyor ki, gürültülü yerde konut yapma; konutlar ana arterlerden şu kadar uzakta olsun; odalarda işlevine göre şu kadar gürültü olsun… Hepsini söylüyor. Ama benim baktığım, buna uyan olup olmadığı. Konutlarımızı TEM üzerine yapıyoruz ki, geçen arabaları seyredelim. Avrupa bize diyor ki, çok gürültün var, azalt. İşte o zaman gürültü kontrol yasası çıkarıyoruz. O saate kadar kimse gürültüden şikayetçi değil. Projeye bakıyorum ve jeneratör için alınması gereken önlemleri söylüyorum. “Jeneratör için önlem mi olur; zaten elektrik kesilmiş, gürültüsü de olacak” diyorlar. Oysa şimdi yasa var, “Ben gürültümü çok seviyorum, benim gürültüm” diyemiyorsun. Bu anlamda yerel yönetimlere ne gibi sorumluluklar düşüyor? Yönetmelik diyor ki, yasanın yürütmesini mülki amirler veya tayin ettiği birimler yürütür diyor. Örneğin İstanbul Valiliği demiş ki İl Çevre Müdürlüğü ve belediyenin Çevre Müdürlüğü bunu yürütsün. Ama İl Çevre Müdürlüklerinde ya da belediyelerde çalışan kişiler de başka yerlerden gelmiyor ki; onlar da konuya yabancı. İnsanlarımız nasıl sigara yasağına kızdı, buna daha çok kızıyor; radyo da mı açmayacağız, müzik de mi çalmayacağız diyor.
|