eçenlerde açıklanan resmi rakamlara göre ''bilinen'' can kaybının 17 bin olduğu, bilinmeyenlerle birlikte ise 20 bini geçtiği 17 Ağustos 1999 depreminden önce ''imar düzeni''miz nasıldı? Sorunun yanıtı çok kısa: ''Bugünkü gibi, düzensiz...''
Türkiye'nin en ''gelişmiş'' denilen bölgesini yıkan, bu nedenle daha ilk günden ''ulusal dersler çıkartılacak'' denilen büyük depremin 7. yılına ulaştığımız halde, ''yer sarsıntısını felakete dönüştüren'' ihmal ve yanlışların ''yasal güvenceleri'' hâlâ yürürlükte...
Örneğin, imar planlarının şehircilik ilkelerine göre değil, ''rant beklentilerine'' göre biçimlenmesine olanak sağlayan ''denetimsiz imar hukuku'' değişmedi. Benzer şekilde, yapıların yer seçimi ve yüksekliklerinin de mühendislik ve mimarlık ilkeleri yerine ''emlak satışı beklentilerine'' göre belirlendiği ''keyfi imar yetkilendirmesi'' aynen geçerli...
O kadar ki depremin ilk aylarındaki ''pişmanlık''larla bina yüksekliklerini azaltan kimi belediyeler, şimdilerde imar planlarını yeniden değiştirerek, 17 Ağustos öncesindeki ''özensiz apartmanlaşma''ya geri dönüyorlar...
Güçlendirme pazarı
Dahası, yine depremin yaralarını sözde sarmak adına ''büyükşehir'' yapılan Adapazarı'ndan, adını ''bilişim kenti'' koyan Yalova'ya kadar uzanan bölgedeki hemen tüm yerleşmelerde, hasarlı yapılara temelden çatıya dev betonarme perdelerin eklendiği yeni bir ''güçlendirme pazarı'' var...
Birçoklarının sahipleri ya da ortakları arasında ''belediye meclis üyeleri''nin de bulunduğu güçlendirme ve yapı denetim firmaları, kentleri, hatta semtleri paylaşarak piyasayı ellerinde tutuyorlar. Bilim çevrelerinin, ''Betonarme güçlendirmeler bina maliyetinin yüzde 40'ından fazlaya çıkıyorsa, tümüyle yeniden inşa etmek daha uygundur'' şeklindeki açıklamaları ise sadece akademik toplantılarda söylenmekle kalıyor...
İmarsız yasama süreci
Peki, aradan geçen 7 yılda, bütün bunların sürmesini engelleyecek; demokratik yetkilerin bilim dışı kullanılmasını önleyecek; planlamada ve uygulamada rant yerine şehircilik ve mimarlık ilkeleri ile mühendislik gereklerinin eksiksiz uygulanmasını sağlayacak; yapı denetimindeki ''işverene parasal olarak bağımlı'' sözde kontrollük yerine ''kamuya sorumlu teknik hizmet'' kuralını gözetecek; yeni bir imar, kentleşme ve yapı hukuku neden oluşturulamadı?
Böyle bir hukuku yaratmak şöyle dursun, depremin yıkımlara ve büyük can kayıplarına yol açmasına neden olan yasal eksikliklerin giderilmesi için gerekli düzenlemeler neden TBMM gündemine bile getirilemedi? Meclis'in gündeminde her şey var da imar neden yok? AB müzakerelerinde kokoreç bile konuşulurken, imar talanı neden akla bile gelmiyor?
'Keyfilik' daha da arttı
Bu soruların yanıtı için de yine imar ve yapılaşma alanında ''yasalaşan'' yeni kurallara bakmak yeterli.
Geçen 7 yılın en çok yasa üretilen, son 3 yıllık tek partili meclis egemenliği döneminde bile, depremi felakete dönüştüren mevzuata hiç dokunulmadan, aynı plansızlığı, aynı keyfiliği ve aynı bilim dışılığı ''daha da arttıran'' yasalar yürürlüğe girdi. Örneğin, bütçe kanununa eklenen maddelerle kaçak yapılara elektrik, su, doğal gaz vb. bağlanması ''gelir sağlamak'' adına teşvik edilirken; yasadışı yapılaşmanın en yoğun olarak yaşandığı tarım alanlarında da ''işgalcilerin para karşılığı ruhsata kavuşmaları''nı sağlayan imar affı yürürlüğe girdi...
Orman Bakanı, onca muhalefete ve anayasal engellere rağmen; hâlâ ''2B'lerdeki kaçak imara tapu hakkı'' diyor, başka bir şey demiyor...
Bunların yanı sıra, başta Özelleştirme İdaresi ve TOKİ olmak üzere, ellerinde ''devlete ait satılık gayrimenkul'' bulunan kamu kurumlarına, kendi arsalarına kendi bildikleri gibi ve rantını arttırmaya dönük imar kuralı tanımlayarak pazarlama yetkileri tanıyan yasalar da ''deprem ülkesi''nin mevzuatında yerini alabildi...
Hatta, her nasılsa ''ceza yasası''na konan ''imar suçu''nun bile ''cezasının azaltılması'' yönünde hazırlıklar var. Kimi kıyı belediyelerindeki bütün bunlardan cesaretle yaygınlaşan imar yolsuzlukları da yasal önlem almanın yerine, ''yağma kararlarının Ankara'ya bağlanması'' heveslerine adeta ''bahane'' ediliyor...
Peki bu neden böyle? Yüzlerce yasa çıkartan hükümet ve Meclis'te, depreme karşı planlı ve sağlam yapılaşmayı sağlayacak yeni bir hukuk neden oluşturulmuyor?
Bunun yanıtı da çok açık: Çünkü, depremde yıkım yaratan hemen tüm hatalı, yanlış ve eksik imar kararlarının temelinde, ülke ekonomisini de tutsak alan ''arsa ve arazi rantlarını çoğaltma'' hırsı var. İşte bu hırs, denebilir ki egemen siyasetin de damarlarına kadar işlemiş olduğundan, 17 Ağustos'un 7. yılında değişen bir şey yok... Deprem olduğunda ''cenazelerin nasıl kaldırılacağı'' konusundaki milyarlık bütçelerle yapılan hazırlıkların dışında...
|