Disiplinler arası bir çalışma sürecinin gerekliliğinden bahsediyorsunuz yani?
Kesinlikle… Geçenlerde, bir ilki gerçekleştirerek, çimento sektörü ile makine üreticilerini bir araya getirdik. Böyle buluşmaları diğer sektörlerle de gerçekleştireceğiz ve belirli aralıklarla da tekrarlayacağız. Amacımız, geleceğe dönük bir birlikte çalışma ortamının oluşması, tarafların birbirlerinden beklentilerini ortaya koyabilmesi.
İnşaat sektörü açısından durum nedir? Dış pazarlarda etkili olan Türkiye müteahhitlik sektörü, makine sektörünün ihracatına ne kadar katkı koyabiliyor?
İnşaat sektöründe, ciddi bir dışa bağımlılık var. Türkiye’de üretilmesine rağmen, 2009’da 3 milyar dolarlık back loader ve excavator ithal edilmiş. İnşaat sektörünün diğer yatırım kalemlerinde de ciddi bir dışa bağımlılık var. Türkiye müteahhitlik sistemi, aslında Türkiye makine sektörünün yurtdışına açılımında çok ciddi katkıda bulunabilir; çünkü dünyada sayılı müteahhitlik organizasyonlarından birini gerçekleştiriyoruz. Ama mental bir değişikliğe ihtiyacımız var; satın almalarda, ürünleri kaliteliyse yerli bir şirketi tercih etme bilinci ve çabasının olması lazım. Düzenlediğimiz tanıtım kampanyalarının da yardımıyla yavaş yavaş bu bilinç oluşuyor. Bilhassa genç mühendislerle bu iletişimi kurabiliyoruz.
Üretim araçlarını üretemeyen ülkeler için bir ‘teknoloji çöplüğü’ne dönüşme riskinden bahsettiniz. Kuşkusuz üretimin teknoloji, malzeme, ar-ge ve inovasyon, yönetişim gibi pek çok ayağı var. Bu anlamda Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu anlamda ilerlemenin bir sürü ayağı var. Bunlardan ilki, bilgi; yani sizin üniversiteleriniz, üniversitelerdeki hocalarınız, akademisyenleriniz. İkinci ayağı, bunu üretime dönüştürecek olan sanayici, endüstri. Üçüncü ayak ise devlet. Bütün bu ayaklara bakarsanız, aslında hepsinde sorun olduğunu görüyorsunuz. Yapmamız gereken bu sorunları doğru tespit edip, çözüm yollarını aramamız. Eğitim sistemimizde ciddi bir problem var. Üniversitelerimiz, dünya üniversiteleri içersinde sıralamalara dahi giremiyor. Bugün dünya üniversiteleri, bilginin ticarileşmesi konusunda çok ciddi adımlar attılar ve çok ciddi kaynaklara sahipler. Üniversitelerden mezun olan arkadaşlarımız donanım olarak çok eksik. Ara eleman dediğimiz kalifiye insan gücü konusunda da çok büyük problem var. Bizde üniversite mezunu olmak çok önemli, ama Almanya’da öyle değil.
Ya diğer başlıklar?
Daha fazla girişimciye ihtiyacımız olduğu düşüncesine katılmıyorum; bizim, nitelikli girişimci oluşturmamız gerekiyor. Yani entelektüel sermayenin oluşması gerekiyor. Türkiye artık o aşamaya geldi ve bu aşamayı geçmek için daha nitelikli girişimcilere ihtiyacımız var. Makine sektörüne bakıyorsunuz; AB’nin tamamında toplam 25 bin makine ve yan sanayicisi var, Türkiye’de ise 20 bin. Küçük küçük, çok sayıda merdiven altı üretim söz konusu. Bunların ar-ge yapması, profesyonel çalışması, dokümantasyon geliştirmesi, yeni ürünlere gitmesi mümkün değil. Bu, Türkiye’nin menfaatine bir durum değil. Devletin de teşvik mekanizmalarında kaliteli, verimli olanı, katma değer üreteni destekleyerek, bunu özendirici bir mekanizmayı kurması gerek.
|