"Tüm aile 15 yıllık bıçak sırtı bir yaşama mahkum ediliyor"
Bezirganbahçe'ye gidenler bize ne söylüyor?
Bezirganbahçe, gecekondu alanlarında kentsel dönüşümün ilk önemli örneği olduğu için başarılı olmasına çok özen gösterildi, ama olamadı. Dönüşüm öncesinde, belediye tarafından Ayazma ve Tepeüstü'nde yaşayanlara dair bazı ön araştırmalar yapılmış ve oranın eğitim seviyesinin ve gelir düzeyinin düşüklüğü, yaşam biçimleri ortaya konmuş. Ama dönüşüm projesinde bu anket sonuçlarından yararlanılmadı, standart bir uygulama yapıldı. Gidip insanları Bezirganbahçe'deki gibi kimliksiz, kişiliksiz 15-16 katlı binalara yerleştirdiler. Kent binalardan ibaret değildir. Kent sokağıyla, çarşısıyla, yeşil alanıyla, karşılaşma imkanlarıyla canlı dinamik bir alandır. Kent bir anlamlar dünyasıdır.
Bezirganbahçe'ye Ayazma ve Tepeüstü'ndeki gecekondulardan gidenlerin yarısına yakını ayrıldı. Gecekonduları enkaz bedeliyle alındı, geri kalanı için borçlandılar. Bu bölgede işsizlik çok yüksek; bu süreçte yüzde 50'si işini kaybetti; çalışanların da ücretleri çok düşük. Bu borç ödem sürecinde genç yaşta eğitimi bırakıp işe başlayanlar oldu, kadınlar temizliğe gitmeye başladı. "Buralara uyamadık" diyorlar; daha önce soba yakıyordu şimdi doğalgaz kullanıcısı oldular. Site ve apartman aidatları ağır geliyor. Kısacacı bütün ailelere 15 yıl boyunca bıçak sırtı bir yaşam biçimi dayatıldı.
Büyük bir borç girdabı yani?
Nasıl Amerika'da "mortgage" krizi yaşandı, burada da benzer bir sürece gidiyoruz. İnsanlar, banka gibi koruyucu mekanizmaların olmadığı, gözünün yaşına bakmayan formel bir alanla karşı karşıya kalıyor. Ödeyemeyeceği ya da bir noktada tökezleyeceği bir borçlanma sürecine giriyor. Bir kısmı ödeme güçlüğü yaşandığında evi satıp borçları ödeyip çıkıyor, ya da banka eve el koyuyor, o satıyor. Bezirganbahçe'deki emlak büroları "borcuyla satılık ev" ilanlarıyla dolu; bu gerçekliğe gözümüzü kapatabilir miyiz?
Tekrar başa mı döndüler?
Yeniden 50'lere döndük, insanlar o dönemlerde nasıl evleri için yıllarca mücadele ettilerse şimdi aynı şekilde ikinci bir mücadele sürecine girdiler. Yeniden konut için borç ödemeye başladıkları ve tüm birikimlerini konutlarına aktardıkları bir döneme girdiler. Ve şimdi çalışma koşulları daha ağır, işsizlik daha fazla, ve konut için birikim yapabilme olanağı çok düşük. Dolayısıyla artık pahası daha ağır...
Bugün araştırma yaptığımız gecekondu alanlarında yaşayan kişilerin eğitim durumları, meslekleri, gelirleri incelendiğinde Türkiye ve İstanbul ortalamalarının çok altında değerler ortaya çıkıyor. Yani 50-60 yıldır bu kente tutunmaya çalışanların önemli bir bölümü imkanlarını çok da iyileştirememişler; çocuklarını yeterli düzeyde okutamamışlar; ailecek yaşam stratejileri üreterek günü birlik yaşamanın koşullarını oluşturabilmişler. Bugün kentsel dönüşüm süreci yıllar içinde yaptıkları bu mütevazı birikimleri de silip süpürecek gibi görünüyor.
"O simetriklik binalar temizlik hissi yaratıyor, ama..."
Peki illa ki bir dönüşüm gerekliyse bu nasıl olmalı?
Biz bu araştırmada dönüştürülmek istenen yerlerdeki insanların koşullarına baktık. Buralarda yaşayan insanlar kimlerdir, ekonomik güçleri nedir, seçenekleri var mıdır? Kentsel dönüşüm projesinin başarılı olabilmesi için uygulanan modelin yaşayanların yapabilirliğine, maddi koşullarına ve yaşam biçimlerine uygun olması lazım. Dolayısıyla dönüşümden etkilenecek olan insanların söz hakkının olması lazım. Siz bu kişilerin koşullarını, isteklerini ve yaşam biçimlerini göz ardı ederek başarılı bir proje üretemezsiniz.
Daha şimdiden hem binalarda hem de çevre düzenlemelerinde çok ciddi sorunlarla karşılaşılıyor. Üstelik ödeme gücünün olmadığı koşullarda bu sistemin sürdürülebilirliği de son derece kuşkulu. İnsanlar ödeme güçlüğü çektiğinde bu evleri elden çıkaracaklar ve bu konutlar alım gücü daha yüksek kişilere satılacak. Bugün ciddi bir yoksullaşma ve mülksüzleşme süreciyle karşı karşıyayız; sonuç olarak yine dar gelirli kesimlerin konut sorunu çözülmemiş olacak ve çok daha zor koşullarda yaşamaya mahkum olacaklar.
Konut sorunu dar gelirli kesimlerin sorunudur; mesele de zaten bunu çözebilmektir. Ve her zaman bunun mülk konut olması gerekmez. Ayrıca mevcut konut alanlarında sağlıklaştırma yaparak çok daha başarılı sonuçlar elde etmek de mümkün. Pek çok ülkede bu konuda çok ciddi çabalar var. Ödemelerde çok daha esnek sistemler geliştiriliyor ve bizdeki gibi tümüyle yıkıp yapmak başarılı politikalar olarak görülmüyor. Dolayısıyla, bu noktada bu gerçeklerle yüzleşebilen ve çözümsüzlük üretmeyen sosyal konut politikaların ihtiyaç olduğu çok açık.
Eğer senin modelin buna uymazsa, oradan bir başarı çıkarmak mümkün değil. Başarıymış gibi gözükür, "işte bakın bu kadar dar gelirli konut sahibi oldu" denir. Dışarıdan baktığınızda o binaların verdiği düzen duygusu herkesi susturuyor. O simetrik biçimde yan yana dizilmiş bloklar "temiz oldu, düzenli oldu" hissini oluşturuyor.
|