u yazı bir ihbar mektubudur: Başkent yıkılıyor. Diyeceksiniz ki, sadece başkent değil ki, bütün kentler müzmin bir zevksizliğin, açgözlü bir rant kavgasının tehdidi altında... Ama burada bir fark var: En güzel yapılarını cumhuriyetin kuruluş yıllarına borçlu olan başkentin mirası göz göre göre, birer birer yok ediliyor. İntikam alırcasına... Ve Ankara susuyor, izliyor.
Kızılay: Utanç meydanı
Benim hafızamda tahribat, 1979'da Kızılay binasının yıkılışıyla başladı. Geniş bahçe içindeki bu üç katlı bina başkentin simgelerinden biriydi. Üstelik 1930 öncesi yapılmış tüm binalar gibi "tarihi eser" olarak tescilliydi. Ama Yüksek Anıtlar Kurulu'nun çoğunluk olmadan yaptığı bir toplantıda apar topar "Tarihi eser değildir" kararı çıkarıldı ve bina bir günde yerle bir edildi. Yerine devasa bir beton yığını konduruldu. Kentin tam merkezindeki bu kaçak yapı, alışveriş merkezi olacaktı; mahkemeye düşünce Ankara'nın göbeğinde çürümeye terk edildi. Karşıdaki Güven Park da dolmuş durakları arasında kayboldu.
Yolunuz düşerse bir bakın ve Londra'nın, Roma'nın, Moskova'nın meydanlarıyla kıyaslayın. Bir başkentin kalbi bu kadar mı zevksiz, bu kadar mı albenisiz, görgüsüz olabilir?
Göçmen su perileri
O ucubenin yerinde cumhuriyetin ilk yıllarında, bronzdan dökülmüş, su perili, Eros heykelli bir fıskiye vardı. Şimdiki Kızılay, o zamanki adıyla Tospağa Yatağı'ndaki Havuz Başı'nda Riyaseti Cumhur Orkestrası konser verir, Ankaralılar toplaşıp dinlerdi.
Meydan, kuleli köşklerle çevriliydi. Önce köşkler yıkıldı. Sonra su perileri oradan alındı, Ulus'a sürüldü. Orada da huzur bulmadı; Hacettepe Parkı'na gönderildi. Olmadı; Tandoğan Meydanı'na uçuruldu. Bir gün Tandoğan'a geldik ki, bizim periler orada da tutunamamış, gözden ırak bir köşeye tayin edilmiş, yerine zevksiz keçi heykelleriyle seramik fincanlar gelmiş.
Kurutulmuş nehirler yatağı
Büyük dünya kentlerinin içinden nehirler geçerken bir dereler kenti olan Ankara, su yollarının üstünü örtüp bağlarını yok ederek "gelişti". Keçiören ve Etlik bağları yerle bir edildi. "Estergon Türk Kültür Merkezi" denilen bir arabesk kalenin yanından geçerek gidin ve o yeşilliğin yerine nasıl bir beton ormanı dikildiğini görün. İncesu kurutuldu. Bentderesi denince sadece genelev akla geliyor artık... Kavaklıdere'de de ne kavak kaldı ne de dere... "Ankara'nın son bağı"nın üzerine kurulan otel genişledikçe genişliyor. Papazın Bağı'nın budanan parçası, bir otele otopark alanı yapıldı. Bir kuşağın anılarını saklayan Piknik, Milka pastanesi, Körfez lokantası tarih oldu. Merkezdeki tek tiyatro binası olan Yeni Sahne yıkım bekliyor.
Şehre soluk aldıran Atatürk Orman Çiftliği dilim dilim doğranıyor. Sırada Gençlik Parkı var. Ulus'un kaleye tırmanan tarihi bölgesi de yakında ranta açılacak.
Sanatsız, kültürsüz başkent
Devlet Resim Heykel Müzesi o muhteşem binasında yıllardır tadilat nedeniyle kapalı duruyor. İçindeki paha biçilmez tabloları milletvekillerinin alıp odalarına götürdüğü iddiaları var. Başkent hâlâ cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan konser ve tiyatro salonları ile idare ediyor. Hipodrom yakınlarına itici bir uzay üssü gibi kondurulan Atatürk Kültür Merkezi işlevsiz, atıl duruyor. Hâlâ bu şehrin iyi bir sergi salonu, bir modern sanatlar müzesi, büyük bir konser salonu yok. Turistlerin gezebileceği bir parkuru yok. Film festivali, müzik festivali parasızlıktan can çekişiyor, gönüllüler elinde zar zor yaşıyor.
Bir çirkinlik yarışı
Ve şehir, 20 yıl öncesine göre daha yeşil belki ama çirkin... Yanıp sönen plastikten kırmızı palmiyeleri, caddeleri çamura bulayan sevimsiz su fıskiyeleri, Dubai özentisi allı yeşilli görgüsüz ışıklandırma sistemleri ile çirkin... İnatla her yere yapıştırılan camili amblemi, elçiliklerce işgal edilmiş caddeleri, tükürülen, kırılan heykelleri, günbegün mafyaya terk edilen eğlence yerleri, havaalanı yolu mezbeleliği, yayalara yaşam hakkı tanımayan alt ve üst geçitleri, kimi fallik bir görünümle yükselen, kimi "Ankamall" türünden adlarla genişleyen alışveriş merkezleriyle çirkin...
O alışveriş merkezlerinde kentin üst düzey sanayi-ticaret çevreleriyle yerel yöneticilerin ortaklığına dair dedikodularıyla çirkin... Sinsice uygulanan içki ruhsat kısıtlaması ve bu bahaneyle gençlerin eğlence merkezi SSK'da "Gölge" türü rock barların kapatılmasıyla çirkin... Tarihsel dokunun tahribi, rant kavgası, çok katlı yapılaşma, tabela kirliliği sürdüğü müddetçe daha da çirkinleşeceği kesin... Kültür devriminin başını çekmiş, bunca sanatçı, aydın, politikacı, yazar yetiştirmiş Ankara, gaddar bir belediyecilik anlayışının, duyarsız bir kentleşme siyasasının elinde tarihsizleşiyor. Ankaralılar kentlerine sahip çıkmak daha ne bekliyor? Plastikten kırmızı palmiyenin Çankaya Köşkü'nün bahçesine dikileceği günü mü?
Havagazı fabrikası
Bir gece ansızın yıkabilirim
Ankara'nın son kurbanı, haziran ortasında yıkılan Maltepe'deki tarihi Havagazı Fabrikası oldu. Lise yıllarım boyunca önünden geçmiştim. 1929 doğumlu bir cumhuriyet tanığı, sanayi hamlesinin motoruydu o... Yeni yeni elektriklenip havagazı kullanmaya başlanan yılların mirasıydı. Raylar boyunca yeni rejimin gurur abideleri gibi dizilmişlerdi: Demiryolları, tren garı, gaz fabrikası ve diğerleri... Yıllar geçip de teknolojisi gerileyince ve sınır ötesinden doğalgaz gelince emekliliği istenmiş, 1990'da da üretime veda etmişti.
61 yıllık hizmeti karşılığında Kültür Bakanlığı kendisine "tarihi bina" payesini verdi. SİT alanı ilan edildi. Ve çoğu cumhuriyet mirası gibi emeklilik yıllarında kaderine, çürümeye terk edildi. Ancak sanayi arkeologlarının ilgileneceği bir mezbelelik haline geldi. Güvercin pislikleri, asit dökülmüş gibi eritti asırlık demirleri, metal aksam çürüdü, geride bir harabe kaldı. Kentin duyarlı korumacıları için ideal bir sanayi müzesi şansıydı orası... 15 yıl kadar önce biz de bir kısa film yapıp korunmasını istemiştik. Olmadı.
Planlı bir şekilde üye kompozisyonu değiştirilip Belediye etkisine sokulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, mahkeme kararını hiçe sayıp fabrikanın bulunduğu alanı SİT kapsamından çıkardı. Yasal koruma zırhının kaldırılmasını fırsat bilen Belediye de (tıpkı Kızılay binasındaki gibi) bu metruk binayı bir gecede yerle bir ediverdi. Geride bir moloz yığını kaldı.
Yeni bir alışveriş merkezi ya da gökdelen dikmenin vaktidir şimdi...
|