Gelecek, Geliyor, Geldi... Napolyon 2000 yılının başında yaşıyor olsaydı,
ünlü “Geldim, Gördüm, Yendim” sözü yerine olasılıkla bunları söylerdi. Akıllı
adamdı! Bugün en büyük düşmanın iklim değişikliğini yaratan etkenler olduğunu
anlardı...
Milenyumun ilk on yılı çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin sonuçlarının
adeta bir provasıydı. Kimimiz bu provayı izledi, kimimiz de bizzat yaşadı.
Geri dönüp son 10 yıla baktığımda gördüğüm dünyanın iki yüzünden birinde
kasırgalar, seller, kuraklık ve giderek artan açlık, savaşlar, karbon kusan
termik santraller, yeşili yutan kentler, çılgınca bir tüketim ve (burada açlık
derken yemekten yoksunluktan çok yetersiz beslenmeyi kastediyorum) acı çeken
insanlar var... Diğer yanda ise güneş santralleri, rüzgâr türbinleri,
kentlerin ortasında kurulan meyve sebze bahçeleri, alışkanlıklarıyla karbon
salımını azaltmaya çalışan insanlar, yaban hayatın ve yaşam alanlarının
korunması için ilan edilen koruma alanları, kimyasal gübre ve ilaçları bırakıp
tarlasında doğa dostu tarım yapanlar, kendi kendine yeterli ekolojik köyler,
yavaş şehirler, arabadan vazgeçip bisiklete binenler...
İki yüzün ağırlığını hangi bölümün çekeceği ve bu provanın sahneye konulup
konulmayacağını ise önümüzdeki 10 yılda alınan kararlar belirleyecek. Karar
vermek için provalara bakmak yeterli...
New Orleans sular altında: Dünya tarihinin en yıkıcı ve en
ölümcül kasırgalarından biri 2005 yılında Meksika Körfezi ve ABD’nin Lousiana
eyaletinde büyük yıkımlara neden oldu. 23 Ağustos 2005’te oluşmaya başlayan
Katrina’nın neden olduğu en büyük can kaybı ve maddi zarar, New Orleans'da
meydana geldi. Louisiana'yı sel bastı. Saatte 160 km/saat olarak ölçülen kasırga
nedeniyle yaklaşık 2000 kişi hayatını kaybetti.
Buzullar yol vermeye başladı: 2008’in ilk aylarında tarihsel
olarak geçiş mümkün olmayan, ''Kuzey Buz Denizi Kuzeybatı Geçişi'' yolu,
Atlas-Pasifik okyanusları geçişlerine artık tamamen açık hale geldi. Çünkü
buzullar eridi. Avrupa Uzay Ajansı ESA, Kuzey Buz Denizi'ndeki erime sonucu
buzulların kapladığı alanın, uydudan ölçümlerin başladığı 1978'den sonraki en
alt seviyesine indiğini duyurdu.
Tuz Gölü de kurudu: 2007 yılında yaşanan kuraklık bütün
dünyayı etkiledi. Kuraklık nedeniyle barajlar kurudu, göllerin suyu çekildi.
Ürünler boy atamadı ya da tarlada kavruldu. Pirinç, mercimek gibi bazı ürünlerin
fiyatı arttı. Olanlar, iklim degisikliğinin sadece yaşam alanlarımızı ve
soluduğumuz havayı değil, gıdamızı nasıl tehdit edeceğinin bir göstergesiydi.
Tuz Gölü 2007-2008 yıllarında neredeyse tamamen kurudu. Yeraltı suyu 20 metrenin
üzerinde düşen Konya Kapalı Havzası’nda Düden Gölü Bolluk Gölü, Samsam Gölü,
Tersakan Gölü de kuraklık yüzünden tamamen kurudu.
Amazonlar acı çekiyor: 2000’li yıllar en büyük orman
katliamlarının yapıldığı yıllar olarak terihe geçecek. Greenpeace, 2009 yazında
yayımladığı bir raporla, dünyadaki yıllık ormansızlaşmanın yüzde 14’lük bir
oranla en büyük sorumlusunun, Brezilya'daki Amazon ormanlarının, hayvancılık
için katledilmesi olduğunu ortaya koydu. 2003’ten yılından bu yana 70 bin km2
alan yakıldı. Tarım alanlarında da %80 oranda hayvancılıkta yem olarak
kullanılmak üzere soya yetiştirildiği ve bu sektörün köle ticaretini hâlâ
sürdürdüğü açıklandı.
Klimanjaro’nun Karları hikâye oldu: Ernest Hemingway’in ünlü
başyapıtı “Kilimanjaro’nun Karları”nda ilham aldığı Tanzanya’daki Klimanjaro’nun
buzulları eriyerek yok olmaya başladı. Kilimanjaro’yu 1912’de kaplayan buzul
takkesinin yaklaşık yüzde 85’lik bölümü 2007’de tamamen yok oldu.
Güneş enerjisinin yükselişi: Güneş enerjisinden yararlanmada
hızlı bir gelişme kaydedildi. Artık güneşten gelen ısıyı yansıtan iç bükey
aynalar ve dev fotovoltaik panellerle kaplı kilometrelerce alanda bu ısıdan elde
edilen buhar sayesinde enerji üretilebiliyor. Türkiye ise onlarca yıl önce
başladığı güneş enerjisiyle ısıtma konusunda dünyanın sayılı ülkeleri arasında
olduğunu ve avantajını daha yeni yeni fark etmeye başladı.
Yeşil şehirler: Çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin
etkileri görüldükçe insanlar yaşadıkları yerleri de değiştirme ihtiyacı duymaya
başladılar. Tamamen bu amaçla inşa edilmiş dünyanın ilk kendi kendine yeterli,
sıfır karbon, sıfır atık kenti olması planlanan Abu Dhabi’deki Masdar City
2006’dan bu yana amacına hızlı adımlarla ileriyor. Ancak varolan kentlerin iklim
ve doğa dostu olması yolundaki girişimler de var. İtalya’dan dünyaya yayılan
Slow City (Yavaş Şehir) hareketi 2000’li yıllarda hız kazandı. Arabalar şehir
merkezlerinden çıkarılan, sadece yerel ürünlerin ve sürdürülebilir enerjileri
kullanan bu şehirlerde süpermarket aramanın bir anlamı yok. İtalya’da 42 Yavaş
Şehir’le birlikte, İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Almanya, Polonya ve
Norveç’te de birçok Yavaş Şehir var. Bu yıl Seferihisar Tüğrkiye’nin ilk Yavaş
Şehri ilan edildi.
Pencap’ta tarım ilaçlarının getirdiği yıkım: 2000’li yıllar
dünyanın pek çok yerinde bir zamanlar yeşil devrim olarak adlandırılan kimyasal
ilaçlı, suni gübreli yopun tarım uygulamalarının zararlarının fark edilmeye
başladığı yıllar oldu. Bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri de Pencap’tı.
Onlar da verimi artırdığı için, makineleşmiş, modern tarıma “Yeşil Devrim”
demişti. Ama bugün ineklerin yediği yiyeceklerle ürettikleri sütte yüksek
düzeyde haşere öldürücü kalıntıları var. Çiftçilerde ise kanser vakaları
artıyor. Bu durum doğa dostu tarım uygulamalarının da artmasına neden oldu.
Ekolojik ürün pazarı hızla gelişiyor 2002’de 23 milyar
dolarlık ekolojik gıda ve içecek pazarı 2007 yılına kadarki sürede %43 artış
gösterdi ve 33 milyar dolara ulaştı. 2007 yılı sonu itibariyle 141 ülkede 1,2
milyon üretici 32,2 milyon hektarda organik tarım yapıyor. Türkiye’de ise
ekolojik/organik üretici sayısı ve üretim yapılan alan 2004’den bu yana
yüzde 25 arttı. Üretim miktarında ise yüzde 50’ye yakın bir artış
gözlemleniyor. 2006’dan itibaren önce İstanbul Şişli’de, ardından Antalya,
Samsun ve Kartal’da %100 Ekolojik Pazarların açılması, onu Bursa, Çankaya,
Kuşadası Kirazlı organik pazarlarının izlemesi ekolojik ürün kullanımını ve
üretimini artıran etkenlerden biri oldu.
Çiftçi intiharları: Avustralya, küresel ısınmanın getirdiği
kuraklık nedeniyle son yüzyılın neredeyse en kötü dönemini yaşıyor. Kuraklık
yüzünden son beş yıl içinde çiftçilerin onda biri topraklarını terketmek zorunda
kaldı. Son altı yılda içme suyu havzalarındaki yağış miktarı yüzde 80 oranında
azaldı. Üreticileri büyük sıkıntıya sokan bu durum nedeniyle yaklaşık 10 bin
çiftçi aile topraklarını terketti. Dünya pirinç ticaretinde önemli ülkeler
arasında yer alan Avustralya’da kuraklık dolayısıyla çeltik ekimi 2008 yılında
yüzde 98 düştü.
Kent tarımı: İnsanlar kentte sürdrükleri yaşamın ne denli
tüketimi destekleyen ve doğadan uzak olduğunu keşfettikçe doğal olana yaklaşmak
için yeni yöntemler denemey başladılar. Artık sadece Kübalılar değil,
Manhattın’ın ortasında, Paris’te ya da İstanbul’da yaşayanlar da küçk apartıman
aralıklarında, balkonlarında meyve, sebze yetiştirmeye başladılar. 2000’li
yıllarının şehircilik anlayışında artık çatı ve balkon bahçeleri ve kent tarımı
var.
Çevreci teknolojiler: 2000’li yıllar çevreci ya da başka bir
deyişle yeşil teknolojilerin yaygınlaştığı ve günlük yaşama girdiği yıllar
oldu.Tasarruflu ampuller, hibrid arabalar, güneş enerjisiyle çalışan aletler,
enerji tasarruflu ürünler günlük hayatımızın bir parçası olmaya başladı.
...Ve 2009
İnsan Türü Yok Olmamak İçin Çareler Arıyor
2000 yılının ilk on yılının son yılına damgasını vuran en önemli olay
Kopenhag İklim Zirvesi’ydi. Olaylı oturumları, polis şiddetiyle karşılaşan
eylemleri, istifaları ve sonuna kadar yaşanan belirsizlikleri ile gerilimli bir
havada geçen Zirvede 192 ülkeden temsilciler iklim değişikliğini durdurmak için
BM Kyoto İklim Protokolü'nün yerini alacak yeni bir anlaşma sağlamak üzere
biraraya geldiler. Ancak gelişmiş ülkelerin karbon dioksit salımlarında yüzde 40
indirime girtmesi yonünde beklenen anlaşma sağlanamadığı gibi, ne karbon dioksit
salımlarında ne de G77 ülkeleri ve Afrika Birliği ülkelerinin sera gazı azaltımı
ve uyum için bekledikleri 350 milyar dolarlık maddi desteği de alamadılar.
Zirvenin en önemli kısmı sivil toplumun artık hükümetlerin kararlarından tatmin
olmadığı yolunda sesini yükseltmesiydi. 48 yeni termik sanral planıyla iklim
değişikliğini önleme değil destekleyici adımlar atan Türkiye ise Kopenhag
Zirvesi’nde açıkladığı 2020 yılına kadar yüzde 11 indirimle bu tavrını sürdürdü.
Ancak Kopenhag Zirvesi’nde yapılan eylem ve protestolar sokaktaki insanın
geleceğine nasıl sahip çıkmaya başladığının bir göstergesi sayılabilir.
Zirve aynı zamanda dünyanın ilk iklim orucuna sahne oldu. Climate Justice
Fast üyeleri ve Türkiye’den Dr. Uygar Özesmi, “iklim orucu” tutarak iklim
değişikliği nedeniyle yaşanan ve gelecekte yaşanacak açlığa dikkat çekmek üzere
açlık orucu tuttular. Tüm dünyada binlerce kişi iklim orucuna destek verdi.
GDOların Tehlikeli Yükselişi: Gıdaların genleriyle oynanması
ve GDO tarımının ve ürünlerinin dünyaya yayılması aslında son 10 yılın önemli
olayları arasında sayılmalı. Ancak Ekim ayında Türkiye’de çıkan GDOlarla ilgili
bir yönetmelik, 7 yıldır gündemde olan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nı ve GDOların
saglik riskleri konusunu yeniden gündeme getirdi. Bu kez medya konuyu etraflıca
ele aldı ve GDO konusunda 15 gün süren tartışmalar sonucu Taırm Bakanlığı geri
adım attı. Ancak yönetmeliğin ömrü uzun olmadı. Danıştay’ın Kasım ayında aldığı
yürütmeyi durdurma kararıyla yasa yürürlükten kaldırıldı. Ancak 2 ay yürülükte
kalan yönetmelikle ilgili tartışmalar kamuoyunda GDOlar konusunda ciddi
bir farkındalık yarattı. Bazılarına göre yönetmelikle birlikte yapılan
tartışmalar kanuoyunun GDOlar konusunda bilgilenmesini sağladı; bazılarıysa bu
tartışmaların büyük bir bilgi kirliliğine yol açtığı görüşünde... Aralık ayına
gelindiğinde Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın meclise sunulmasıyla tartışma
yeniden alevlendi.
Nükleer santral ihalesi 4. kez iptal edildi: Türkiye’de
nükleer planlar 1978’den bu yana tam 3 kez iptal edildi. Ve Ekim ayı sonunda
Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararının ardından ihale 4. Kez iptal edildi.
Ancak Enerji yeni yılla birlikte süreci yeniden başlatacaklarını açıkladı. Her
ne kadar ihale 4 kez iptal edilmiş olsa da nükleer karş¸ıtları ise “henüz rahat
bir nefes almak için erken” diyorlar.
Dumansız hava sahası: 19 Temmuz’da başlayan dumansız hava
sahası ve kapalı yerlerde sigara iöme yasağı tüm tartışmalara rağmen tüm
Türkiye’de başarıyla uygulandı.
En büyük rüzgâr çiftliği: 2009 yılı yenilenebilir enerjiler
için bereketli ve yeniliklerle dolu bir yıldı. Dünyanın en büyük açık deniz
rüzgâr çiftliği Horns Rev II işletime açıldı. Kuzey Denizi’nde yer alan tesis,
elektrik üretmek için 91 adet rüzgâr türbininden oluşuyor. Rüzgâr çiftliği
maksimum verimle çalıştığında 200 bin evin elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.
Nehirlerde HES mücadelesi: 2008’de başlayan ancak 2009’a da
bütün yoğunluğuyla yansıyan Doğu Karadeniz Bölgesi’nde planlanan HES’lere karşı
yerel halkın verdiği mücadele devam ediyor. Yerel halk ve çevre avukatları
Rize’nin İkizdere Vadisi’yle birlikte Munzur Vadisi, Fırtına Vadisi ve Çoruh
Vadisi için de mücadele veriyor.
Hasankeyf’te son round: Avrupalı Kredi Kuruluşları, Ilısu
barajının gereken krediyi alabilmesi için belirlenmiş şartları yerine getirmeden
baraj inşaatının başlayamayacağını, başladığı taktirde krediyi derhal geri
çekeceklerini belirttiler. Gerekli şartlar yerine gelmedi, kredi kuruluşları da
"kredi vermeyeceklerini" açıkladılar. Doğa korumacılar barajın yapılmasıyla
sulara gömülecek olan 10 bin yıllık tarihin ve Dicle Nehri’nin biyolojik
çeşitliliğinin korunması için mücadeleyi sürüdürüyor.
Bez torbaya ve fileye dönüş: Annelerimizin fileyle pazara
çıktığı günleri unutmak üzereydik ki, plastik torbaların yarattığı çevre
kirliliği nedeniyle bez torbalara ve filelere geri dönüş başladı. Plastik torba
yerine bez torba kampanyaları etksini gösterdi ve dünyanın bazı ülkelerinde
plastik torbalar yasaklandı, parayla satılmaya ya da yerine biyoçözünür
plastiklerin yanı sıra bez torba ve çok kullanımlık dayanıklı torbalar sunulmaya
başlandı. Türkiye’de ilk kez Şişli %100 Ekolojik Pazar’da plastik torba
kullanımdan kaldırıldı.
|