Elimizdeki değerlerin değerini bilmemek gibi bir huyumuz var. Son iki
haftadır Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan
eserleri okudukça; bilinçsizliği, bilgisizliği, denetimsizliği gördükçe, bir kez
daha cehaletin sanki toplumun ve yaşamın her alanını ele geçirdiğine inanır
oluyorum. Geleceğimizden endişe duyuyorum.
Ha bire soyulan… Tadilat gerekçesiyle ha bire kapatılan… İçindeki eserlerin
devlet kurumlarına bol keseden dağıtıldığı… Hoca Ali Rıza’nın 441 eserinden
sadece 56’sının kaldığı… Değerinin hiç ama hiç bilinmediği bir müze. Kültür
Bakanı Ertuğrul Günay, suçu 12 Eylül
yönetimine attı ama bence bunca basit değil. Asıl suç değer
ölçülerimizin erozyona uğratılmasında… Asıl suç toplumun her katmanında
cehaletin yaygınlaştırılmasında… Kabadayılığın, kurnazlığın, çıkarcılığın erdem
sayılmasında… Soygunculuğun yüceltilmesinde… Soygunu yapanın yanında kâr
kalmasında…
Bu kara düşünceler içindeyken, özel sektörden yeni kültür merkezlerinin
müjdesi geldi.
‘Soyunup’ aslına dönen yapı
Bir zamanların Voyvoda Caddesi, günümüzün Bankalar Caddesi’ne şu günlerde
yolunuz düşecek olursa “Osmanlı Bankası Müzesi” diye bildiğimiz Garanti
Bankası’na ait binada hummalı bir faaliyet göreceksiniz! İçeri girmeye
kalkmayın, hem yasak hem de toz dumandan göz gözü görmüyor. Çünkü ustalar
minicik aletlerle, binanın içini “soyuyor”, yıllar içinde atılmış kat kat
boyayı, sıvayı, yabancı her tür maddeyi iğneyle kuyu kazar gibi, sonsuz ince
ayar bir işçilikle bertaraf ediyor. Yani zaman içinde defalarca restorasyon
görmüş yapıyı, aslına 100 küsur yıl önceki haline döndürüyorlar…
Ama durun baştan başlıyorum:
Garanti Kültür A.Ş. yeni bir yapılanmaya giderek çeşitli kültür ve sanat
kurumlarını (Osmanlı Bankası Müzesi, Platform Güncel Sanat Merkezi ve Garanti
Galeri’yi) bir çatı altında yeniden değerlendiriyor.
Bankalar Caddesi’nde Fransız asıllı Levanten Mimar Alexandre Vallaury’nin
tasarımı olan, 1892 yılında Merkez Bankası (Bank Imperiale Ottomane) olarak
hizmete açılan, Türkiye’de döneminin en önemli mimari yapıtlarından olan bina
bir süre önce tümüyle boşaltıldı, bütün bankacılık faaliyetlerinden arındırıldı.
Şimdi burası on bin metrekarelik bir kültür sanat merkezine dönüştürüyor.
Kültür merkezine dönüştürülecek ikinci yapı ise Beyoğlu’ndaki Platform
Garanti Güncel Sanat Merkezi… Burası da beş bin metrekare… Restorasyon
çalışmaları mimar Han Tümertekin tarafından yönetiliyor.
Hey! Yandaki merkez binası!
Galata binasını mimar Tümertekin, program direktörü Vasıf Kortun, Garanti
Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere ve Garanti Kültür Genel Yönetim
Direktörü Sima Benaroya eşliğinde dolaşırken şu bilgileri alıyorum:
Her iki yapının da özgün mimarisi ortaya çıkarılacak. Farklı işlevlere ama
sürekli ilişkiye sahip olacaklar.
Galata’dakinde 100 bin cilt kapasiteli bir kütüphane, açık ve kapalı
arşivler, çok sayıda seminer ve toplantı salonu, oditoryum, Osmanlı Bankası
Müzesi, sergi salonları yer alacak… Giriş holünde dijital teknoloji duvarıyla
sonsuz iletişim…
Beyoğlu’ndaki yapı ise yoğun insan trafiğini karşılayacak. Caddenin devamı
gibi. Burada aynı anda çeşitli sergiler açılabilecek. Hedefte ulusal ve
uluslararası etkinlikler var.
Gezim sona erip Bankalar Caddesi’ne çıktığımda karşımdaki görkemli dış
cepheye baktım ve EYVAH!
Bu ikiz binanın yarısında halen Merkez Bankası var. Düşünün bir yanı aslına
uygun biçimde yenilenmiş 100 yıllık görkemli bir yapı ve içinde çağdaş bir
kültür merkezi… Yanında kararmış yıpranmış bir banka! Merkez bankası da bir an
önce restorasyona karar vermeli ve burayı bir kültür kurumuna dönüştürmenin
yollarını aramalı.
Leonardo’dan sevgiler
1978’den beri Ankara’da hizmet veren Leonardo Sanat Galerisi İstanbul’da da
etkinliklere başlayalı meğer beş yıl olmuş! Orayı görmem için ve ben bu galeriyi
bunca zamandır görmemiştim! Gitmem için Mustafa Eren gibi sıkı bir grafiker, bin
yıllık bir dostun sergi açması gerekti…
Levent’te aynı zamanda atölye işlevi gören bahçe içindeki bu galeride,
Mustafa Eren’in hat sanatını Latin Harfleri’yle de yorumlayarak nelere
getirdiğini görün… 13 yaşında Denizli’de “tabelacı çıraklığıyla”, sonra İstanbul
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda yazı bölümünü seçen tek öğrenci olarak
başlayan bir serüven… “Sanat Dergisi”nin emektar çizeri Mustafa’ya “Güzel
sözler, güzel yazılmalı” dediği için de teşekkürler.
|