Türkiye yatırım yapmadan, üretim yapısını değiştirmeden, eğitimin kalitesini
yükseltmeden nasıl işsizliğe çare bulacak? Boş lafla, övünmekle, cek cak’la,
istatistiklerle oynamakla, ne yazık ki işsizliğe çare bulunamıyor, çözüm
üretilemiyor. Rakamları doğru okumadan çözüm üretilemeyeceğinden, sıkıcı gelse
de yine rakamlara dayanarak işsizliğin artış nedenlerini ortaya koymaya
çalışalım.
* Türkiye’de sabit sermaye yatırımlarının GSYİH içindeki payı giderek
düşmektedir.
Türkiye’de Sabit Sermaye Yatırımı / Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Oranı DPT
verilerine göre 2007 yılında yüzde 21.8’e, 2008’de yüzde 20.2’ye, 2009
gerçekleşme tahminine göre de yüzde 16.9’a gerilemiştir.
Kamu kesimi yatırımlarının GSYİH oranı son üç yılda sırasıyla yüzde 3.9,
yüzde 4.1 ve yüzde 4.1 olarak göreceli düşük düzeyini korurken, düşüş özel kesim
yatırımlarından kaynaklanmıştır. Özel kesim sabit sermaye yatırımlarının GSYİH
oranı 2007 yılında yüzde 17.9’a, 2008 yılında yüzde 16.1’e, 2009 yılında da
yüzde 12.9’a gerilemiştir.
***
* İmalat sanayisi yatırımları da azalmaktadır.
Kamu kesimi, imalat sanayisinden çekildiğinden, imalat sanayisi
yatırımlarının belirleyicisi özel kesimdir. Özel kesim imalat sanayisi
yatırımları son yıllarda sürekli azalma eğilimi göstermektedir. Yine DPT (Devlet
Planlama Teşkilatı) verilerine göre, özel kesimin imalat sanayisi yatırımları
sabit fiyatla (1998 fiyatıyla) 2009 yılında, 2008 yılına göre yüzde 25.0
düzeyinde azalış göstermiştir. Bir ekonomide imalat sanayisi yatırımları bu
denli azalıyorsa, ciddi bir sınai üretim artışı olmaması ve istihdam daralması
doğal sonuçtur.
İSO’nun (İstanbul Sanayi Odası) “Türkiye Ekonomisi 2010” raporunda, Orta
Vadeli Ekonomik Program’da öngörülen büyüme oranları kullanılarak düzenlenen
tabloya göre, özel sektör sabit sermaye yatırımları 2012 yılında dahi 2006
düzeyine ulaşamayacak, 2006 düzeyi 100.0 kabul edildiğinden 2012 yılı
yatırımları 98.6’da kalacaktır.
* Sanayi dalları giderek montaj sermaye haline
gelmektedir.
Sanayi dalları, ara girdileri üretme yerine, işletme dışından özellikle
dışalım (ithalat) yolu ile sağlamaktadır. Sanayinin mülkiyet yapısı, gümrük
birliği, izlenen kur politikası, firmaların kısa süreli kârı ençoklamak tutkusu,
bu sonucu doğurmaktadır. Sanayi dallarında yaratılan Net Katma Değer/Satış
Hasılatı; özellikle üretimde dikey tamlaşma derecesinin iyi bir göstergesi olan
Brüt Katma Değer/Satış Hasılatı oranları giderek düşmektedir.
Brüt Katma Değer/Satış Hasılatı oranını, gerçi ürünler üzerindeki KDV, ÖTV
gibi dolaylı vergiler de etkiler. Ancak Türkiye’de dolaylı vergilerin yükünün
artmasına karşın oranın düşüşü, montaj sanayisine doğru gidişi tam olarak da
yansıtmamaktadır.
* Eğitim düzeyinin giderek yavanlaşması.
Üretimin iki önemli girdisi; sabit sermaye yatırımları, diğeri de emektir, iş
gücüdür. Ülkede sabit sermaye yatırımları azalır ve sektörel dağılımı da
bozulurken, eğitim kalitesi de giderek düşmektedir. Bina yapmakla, içine
bilgisayarlar koymakla eğitim düzeyi yükseltilemez. Eğitim düzeyini eğitmenlerin
kalitesi belirler. Eğitim daha çok diploma verme ya da diploma alma amacına
dönük olunca, Türkiye’de eğitimli değil, ama diplomalı işsiz sayısı artmaktadır.
Ayırmacılığın, partizanlığın, ideolojik yaklaşımın, gelir sağlamanın eğitim
alanına da girmesiyle eğitim ve beceri düzeyi yetersiz diplomalı işsiz sayısının
artması doğaldır. Çabalar, kaliteli eğitmen yetiştirmek, geleceği planlamak
yerine “imam hatiplilerin puanlarını nasıl yükseltiriz”e odaklığında eğitim
alanında açığın giderek büyümesi de kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye’de sorun yaratan, sorunları derinleştiren politikalarla, sorunları
çözmeye kalkışmak da herhalde düzeyimizi aşan bir zekâ göstergesi
oluyor.
|