Soğancı, yaptığı basın açıklamasında Türkiye'nin kentleşme sürecine dikkat çekerek 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un', "afet ve risk maskesiyle tüm ülke topraklarını hiçbir kurala ve koşula bağlı olmaksızın ranta açtığını" ifade etti.
Sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler oluşturmanın Devletin anayasal görevlerinden birisi olduğunu vurgulayan Soğancı, mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak ‘Kentsel dönüşüm olmalı, ama nasıl olmalı?’ sorusuna verdikleri yanıtları kamuoyuyla paylaşma gereği duyduklarını açıkladı.
Soğancı tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasının tamamı ise şöyle:
"Türkiye’de 1940’lı yıllardan beri planlama ve yapılaşma politikalarında sürdürülen ikiyüzlü yaklaşım sonucunda yasadışı, hiçbir kurala bağlı olmadan yapılaşmış, çarpık, sağlıksız, güvenilir olmayan yapı stoğuna ve yerleşim alanlarına sahip kentler ortaya çıkmıştır. Bu sağlıksız kentleşmenin acı sonuçları, son olarak 1999 Düzce ve Gölcük, 2012 Van depremlerinde en ağır şekilde yaşanmıştır.
Bir deprem ülkesi olma gerçeğinden hareketle, Devletin anayasal görevlerinden birisi olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurabilmek ve yaşanabilir çevre oluşturabilmek için sağlıklı yapı üretiminin zorunluluğu herkesin üzerinde ortaklaştığı bir konudur.
İktidarda bulundukları onca yılda Türkiye’de çarpık yapılaşmaya, plansız kentleşmeye karşı hiçbir somut adım atmayan AKP Hükümeti, Van depremi sonrası hızla, afet ve risk maskesiyle tüm ülke topraklarını hiçbir kurala ve koşula bağlı olmaksızın ranta açan ‘Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u çıkarmış, kentsel dönüşüm uygulamalarına, Kanunun gerekçesi olarak gösterilen riskin büyük olduğu bilinen kısımlarda değil, rantın yüksek olduğu yerlerde ya da kamuya ait lojman alanlarında başlamıştır.
Bunun yanında ‘Büyükşehir Belediyesi Kanunu Değişikliği Tasarısı’nda olduğu gibi, her fırsatta, kaçak yapılmış ve salt bu nedenle dahi ‘riskli yapı’ niteliğine sahip olan yapılara af getirilmek istenmesi ise, AKP Hükümeti’nin samimiyetsizliğini bir kez daha göstermiştir.
Üretimden vazgeçerek, ekonomi politikalarını kentsel rantlar üzerinde temellendiren AKP iktidarının tamamen ranta odaklı ‘kentsel dönüşüm’ anlayışının, ‘sağlıklı yaşanabilir bir kentsel çevre’yi oluşturmayı amaçlayan, planlama, imar, kentleşme, yapı ve afet alanlarında bilimsel, sosyal ve bütünlükçü bir yaklaşımı gerektiren ‘kentsel yenileme’ ve ‘kentsel sağlıklaştırma’ olmadığı çok açıktır.
Mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal gereklilikleri ile teknik ilkelerini görmezden gelerek; ormanları, kıyıları, doğal kaynakları hiçe sayan; kent tarihini, kültürünü yok eden; hak arama hürriyetini gasp eden; toplumu ayrıştıran, toplumsal dayanışma anlayışını zedeleyen, toplumu ve kentleri kimliksizleştiren bir ‘kentsel dönüşüm’ anlayışının bizce kabul edilmesi mümkün değil.
Devletin anayasal görevlerinden birisi olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak için; doğal varlıkları, ekolojik, tarihi, kültürel, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan, geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşim politikası temelinde bütüncül planlama yaklaşımı ile çevreyi gözeten, dönüşüm alanlarında yaşayanların ihtiyaçlarını göz önüne alan, ‘insanı ve insanca yaşamı’ temel hedefine koyan bir planlama süreci acil olarak başlatılmalıdır.
Bu nedenle kamuoyunu doğrudan ilgilendiren, mekânsal dönüşümle birlikte toplumsal dönüşümüne de yol açan ‘kentsel dönüşüm’ konusunda, mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak ‘Kentsel dönüşüm olmalı, ama nasıl olmalı?’ sorusuna verdiğimiz yanıtları kamuoyuyla paylaşma gereği duyuyoruz.
TMMOB tarafından oluşturulan 'Kentsel Dönüşümün Temel İlkeleri' için ilerleyiniz >>>
|