Yakılacak, Yakılmayacak, Yıkılacak, Yıkılmayacak
Nerede buluşalım? AKM'nin önünde. İstanbulluların çoğu Atatürk Kültür Merkezi'yle ilgili böyle bir cümle kurmuştur. 1950'li yıllarda Türkiye'de modern bir sanat merkezi ihtiyacıyla yapımına girişilen bina yıkılma tehlikesiyle karşılaştı, ardından yenilenmesine karar verildi. Eğer İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasaydı belki de yılların
Nerede buluşalım? AKM'nin önünde. İstanbulluların çoğu Atatürk Kültür Merkezi'yle ilgili böyle bir cümle kurmuştur. 1950'li yıllarda Türkiye'de modern bir sanat merkezi ihtiyacıyla yapımına girişilen bina yıkılma tehlikesiyle karşılaştı, ardından yenilenmesine karar verildi. Eğer İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasaydı belki de yılların binası, kültür varlığı olarak tespit edilmesine rağmen yıkılacaktı. 1969'da Aida operasının temsiliyle açılışı yapılan AKM'nin tarihi, 2007 yılında binada ses enstelasyonu gerçekleştiren sanatçı Erdem Helvacıoğlu'nun da belirttiği gibi 'toplumsal hatıramızın bir parçası'. Dahası bina, siyasal hayatımızın da bir parçası. 1970'de tam da Arthur Miller'ın Cadı Kazanı'nın gösterildiği sırada çıkan yangının komünistlerin üzerine atılması ve sabotajın 'komünist avı'nın parçası olarak değerlendirilmesi ve 2000'li yılların sonunda Meclis'te binanın yıkılması tartışmalarının siyasi kamplaşmaya dönüşmesi, binanın siyasi hayatımızın parçası olduğunun işaretleri. 1970'deki yangının haberini yapan Ergin Konuksever, binanın ilk mimarı Hayati Tabanlıoğlu'nun mirasını devralarak binanın yenilenmesi için çalışan Metin Tabanlıoğlu ve geçen yıl yapılan 10. İstanbul Bienali'nde mekânda ses enstelasyonu yapan Erdem Helvacıoğlu'yla konuştuk, hafızamızı biraz yokladık, sonuç: AKM yıkılırsa geride büyük bir boşluk kalır. Habeş prensesi, Taksim'e nasıl geldi? Yıl 1950. Tepebaşı Şehir Tiyatrosu'nda Hermann Scherhen'in yönettiği Beethoven senfonilerinin yorumu gerçekleştirilecektir. Haftalar öncesinde gazete ilanları, Tepebaşı'ndan Taksim'e uzanan bilet kuyrukları oluşmasına neden olmuş, zamanın yetkililileri de böylesi bir manzarının yaşanmaması için Taksim'de büyük bir kültür merkezi ihtiyacını öne sürmüştü. Önce Auguste Perret ve Paul Bonatz adlı zamanın ünlü iki mimarına başvurulmuş sonuç alınamayınca da, proje mimarı olarak Hayati Tabanlıoğlu'yla birlikte daha önceleri Münih Devlet Tiyatrosu projesini de gerçekleştiren Prof. Gerhard Graubner gözetiminde bir ekip oluşturulmuştu. Devlet yapıları için gerekli mevzuatın oluşturulmasıyla (yalnızca bu proje için 1969'da çıkarılan 6165 no'lu yasa) İstanbul Kültür Sarayı, 1969'da Aida Operası'yla açılış yapmıştı. Giuseppe Verdi'nin, Romalı komutan Radames'le tutsak Habeş Prensesi Aida'nın aşkını anlattığı Aida operasıyla açılış yapılması büyük tepki görmüş, 'modern Türkiye'nin sembolü bir kültür merkezinin açılışının da yine Türk kültürüne uygun olması gerektiğine ilişkin eleştiriler yapılmıştı. 1970 yılında yapılan Kızılhaç Kongresi'nin salonda değil de fuayede yapılması, Türk halkının henüz böyle bir binayı nasıl kullanacağını bilmediğini göstermiş, aynı yılın 27 Kasım günü ise adı daha sonra Atatürk Kültür Merkezi olarak değiştirilen binanın başına başka bir felaket gelmişti. 27 Kasım günü AKM'de, Arthur Miller'ın senatör McCarthy dönemindeki komünist avını, Salem kasabasındaki cadı avı teşbihiyle anlattığı ünlü eseri Cadı Kazanı oynamaktadır. Oyun sırasında bir dekorun üzerine projektör düşmesiyle çıkan yangında sahne ve seyirci kısmı büyük hasar görmüş, yetkililer ise sabotaj ve yangın konusunda teknik yetersizliğin ortaya çıktığına dair açıklama yapmıştı. Fakat Türkiye'de eski Başbakan Süleyman Demirel'in söylediği gibi, 'yolların yürümekle aşınmadığı', sosyal gelişmenin ekonomik gelişmeyi aştığı yıllardı, memleket sathında bir komünist avı başlamıştı. Komünistlerin AKM'yi yaktıkları haberi hafif bir sansasyon yaratmış ama o dönem Günaydın gazetesi muhabiri Ergun Konuksever'in çektiği bir fotoğraf bütün gerçeği ortaya çıkarmıştı.
|