ürkiye ekonomisi, dış kaynak girdikçe büyüyen, girmedikçe duraklayan bir
yapıda. İthalata bağımlı büyüyen ekonominin yarattığı cari açığı, yani döviz
açığını finanse etmede 3 kaynak var: Doğrudan yabancı sermaye girişi, dış kredi
ve sıcak para dediğimiz borsaya, devlet kâğıtlarına gelen kısa vadeli sermaye
hareketleri. Bunlar içinde en az zararlısı, doğrudan yabancı sermaye girişidir.
Borç yaratmaz, taşın altında eli vardır, iyi kötü istihdam yaratır, teknoloji
getirir, reel üretime katkısı vardır.
Dış kredi ile finansman, ikinci
tercihtir. Ağırlıkla orta-uzun vadelidir. Vadesi bellidir, yüksek riskli,
sürprizli değildir, kırılganlık pek yaratmaz. Dış kaynaklar içinde en riskli,
kırılganlık ve kriz yaratıcı olanı ise sıcak para diye bilinen portföy
yatırımları, ya da kısa vadeli sermaye hareketleridir. Borsaya girer çıkarlar,
devlet kâğıtlarına yatırım yaparlar. Spekülasyon, doğalarında vardır. Dış
kaynağa muhtaç ülkeler, bunlardan en çok doğrudan yabancı sermayeyi tercih
ederler. Çin, mesela böyle bir ülkedir.
***
Türkiye, söz konusu 3
finansman kanalını da kullanır. Kriz öncesinin likidite bolluğu koşullarında hem
doğrudan yabancı yatırımlar hem de dış kredi kullanımı, sıcak para girişi kadar
önemliydi. Ancak, kriz sonrası durum değişti. Şu dönem doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarında da dış borç bulmada da azalışlar gözleniyor. Bu durum, spekülatif
sıcak para girişine bağımlılığı arttırıyor ve bu kanaldan giren yabancı sermaye
girişinin olumsuzluklarını arttırıyor.
Doğrudan yabancı yatırımları,
özellikle 2005 sonrası hızlanmıştı. Özelleştirme projeleri, Türk bankalarını
yabancılara satma niyetleri, yabancı girişini kamçılamıştı. 2006 ve 2007’de
yılda 20 milyar doları bulan yabancı sermaye girişleri 2008’de bile 16 milyar
dolara yaklaşmıştı.
Küresel kriz ile birlikte yabancı yatırımlar azaldı
ve 2009’un tamamında 6 milyar dolara kadar düştü. Düşüş eğilimi 2010’da da
sürüyor. İlk 4 ay itibarıyla analiz edildiğinde 2008’den 2009’a yarı yarıya
azalan yabancı sermaye girişi, 2010’da da aynı vitesle düşüyor. 2008’in ilk 4
ayında 4.4 milyar dolar olan yabancı yatırımlar bu yılın ilk 4 ayında 1.2 milyar
dolara kadar gerilemiş.
Yabancı yatırımcılarda gerileme, özellikle AB’den
kaynaklanıyor. AB’den yabancı yatırım 1 yılda yüzde 50 azalmış görünüyor.
2008’deki Körfez yatırımı akını da sonraki iki yıl bıçak gibi kesildi. Yabancı
yatırım iştahsızlığı bütün coğrafyalara mahsus, Türkiye’deki iklim bozukluğu, ek
bir etken.
***
Yabancı yatırım azalmasına, dış kredi temininde
düşüş de eşlik ediyor. Özellikle de özel sektör kredileri azalıyor. Bunda,
uluslararası piyasalarda yaşanan likidite ve kredi sıkışıklığı nedeniyle bu
kesimin krediye erişiminin zorlaşması etkili oldu.
Gerek kamu gerekse
özel kesimin net borç ödeyicisi pozisyonunda olduğu gözlemleniyor. 2008’in
3’üncü çeyreğinde 197 milyar dolara kadar çıkan özel sektör borçlanması, 2010’un
ilk çeyreğinde 169 milyar dolara kadar inmiş görünüyor. Alınan borçlar
döndürülemiyor, net borç ödeyicisi durumu geçerli.
Cari açık, krizin
etkilerinin azalması ile birlikte iç talepte görülen canlanmanın getirdiği
ithalat artışı dolayısıyla 2009 yılının son çeyreğinden itibaren tekrar
genişlemeye başladı. Ayrıca, Türkiye’nin en önemli dış pazarı konumunda olan
Avrupa ülkelerinde büyümenin halen ivme kazanamamış olması da ihracat
performansını olumsuz etkileyerek cari açık üzerinde genişletici bir etki
yarattı. Bu açığın finansmanında doğrudan yabancı yatırım ve dış kredinin rolü
azalırken yıkıcı etkileri daha fazla olan sıcak paraya bağımlılık artıyor. Döviz
kurunun aşırı değerlenmesi karşısında teslimiyet de bununla
ilgili...
|