p>TÜSİAD tarafından düzenlenen 'Düşük Karbon Ekonomisine Geçiş: 18. Taraflar Toplantısı (COP 18/Doha) ve Sonrası için Beklentiler' konferansında konuşan Ümit Boyner, TÜSİAD olarak küresel platformlarda iklim değişikliğine yönelik çözüm arayışlarını ve uluslararası gelişmeleri, doğrudan katılım sağlayarak yakından takip ettiklerini belirtti. 2008 yılından bu yana uluslararası arenada iklim değişikliği müzakerelerine aralıksız katıldıklarını anımsatan ve iklim değişikliğinin, bugün insanlığın karşılaştığı en büyük tehditlerden birini oluşturduğuna dikkati çeken Boyner, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin imzaya açılmasıyla 1992 yılında somutlaşan bu sürecin, bugün küresel bir iklim sistemine doğru evrilmekte olduğunu söyledi.
''Ancak, maalesef 1992'den bu yana dünyada değişen sosyoekonomik dengeler ve kalkınmışlık farkları uluslararası mutabakat ile böyle bir iklim rejiminin oluşturulmasını güçleştiriyor'' diyen Boyner, geçtiğimiz üç yılda 2012 sonrası dönemin oluşturulacağı müzakerelerin büyük siyasi mücadelelere sahne olduğunu ve arzu edilen sonuca ulaşmadığının gözlemlendiğini anlattı.
Mali kriz sebebiyle devletlerin önceliklerindeki değişimin, kaya gazının ve Fukushima felaketinin etkisiyle farklılaşan enerji dengeleri ve düşen kömür fiyatları neticesinde artan kömür kullanımının, bu sürecin daha da aksamasına sebep olduğunu vurgulayan Boyner, yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliğini artırma yönündeki uluslararası girişimlere karşın, ulusal politikalar ve ülkelerin iklim rejimindeki taahhütlerinin sera gazı salımlarını azaltmak için yeterli olmadığını kaydetti.
2010 yılında küresel karbon salımı artışının rekor seviyeye çıktığını ve Uluslararası Enerji Ajansı'nın Dünya Enerji Görünümü 2012 raporuna göre 2 derecelik sıcaklık artış hedefinin tutturulması ihtimali giderek azaldığını dile getiren Boyner, ''Mevcut düzende bir değişiklik gerçekleştirilmezse 6 derecelik bir artış kaçınılmaz olacak. Bu gelişmelere paralel olarak Japonya, Rusya, Kanada ve Yeni Zelanda gibi sürecin önemli tarafları Kyoto'nun ikinci döneminde yükümlülük almayacaklarını belirtmişlerdir. 2. Dönemde yükümlülük alacağını açıklayan AB, Avustralya ve İsviçre gibi ülkeler ise küresel sera gazı salım toplamının sadece yüzde 15'ini oluşturmakta...'' diye konuştu.
Olumsuz denilebilecek gelişmelere karşın, Doha'da çıkan kararın net olduğunu ifade eden Boyner, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamını kapsayacak yeni bir anlaşma için müzakere metninin temel taşlarının 2014'ün sonunda belirlenmesi ve taslak müzakere metninin de Mayıs 2015 öncesinde tamamlanmasının hedeflendiğini, yeni iklim rejiminin ise 2020 yılından itibaren yürürlüğe gireceğini aktardı. Boyner, devamla, ''Bu, özellikle Türkiye'nin pozisyonu açısından bize dar bir fırsat penceresi bırakıyor'' dedi. Türkiye'nin hemen bugün, büyük bir ciddiyetle çalışmalarını hızlandırmaya başlamak durumunda olduğuna dikkati çeken Boyner, şöyle konuştu: ''Türkiye'nin bu süreci müzakereler içerisinde doğru konumlanmakta kullanabilmesi için önümüzdeki dönemde somut verilere dayalı, tutarlı ve uzun dönemli öngörüler içeren azaltım politikaları geliştirmesi gerekecek. Rekabet ettiğimiz ülkelerle Türkiye'yi benzer bir konuma oturtarak büyüyen düşük karbon ekonomisinde güçlü bir yer edinmemizi sağlayacak politikalar geliştirmek ve bunları uluslararası arenada etkili bir şekilde aktarmak hem ülkemiz rekabet gücünü artıracak hem de müzakere sürecinde pozisyonumuzu sağlamlaştıracaktır.'' ''Düşük karbon ekonomisi, 3,5-4 trilyon dolarlık bir piyasa yaratacak'' İklim Değişikliği Konferansları sonuçlarının Türkiye açısından değerlendirildiğinde Türkiye'nin sözleşme altındaki mali desteklerden yararlanabileceğinin kabul edilmesinin ve Türkiye'nin müzakerelerdeki özel durumuna atıfta bulunularak sürecin devam etmesinin bundan sonraki dönem için de önemli olduğunu kaydeden Boyner, ancak halihazırdaki sistem içinde Türkiye'ye sağlanacak mali desteklerin resmi bir çerçeveye oturtulması konusunda yol kat edilmesi gerektiğini vurguladı.
|