Türkiye Su Meclisi, 16 - 17 Ocak 2010’da Rize
İkizdere’de düzenlenen ilk genel kurul toplantısıyla kuruldu. Genel
Kurul’da Yürütme Kurulu Üyeliği’ne Artvin’den Bedrettin Kalın,
Muğla’dan Berna Babaoğlu Ulutaş, Çanakkale’den Güneşin
Oya Aydemir, İstanbul’dan Güven Eken, Antalya’dan
Hediye Gündüz, Rize’den Kadem Ekşi,
İstanbul’dan Ümit Gürses, Konya’dan Pervin
Çoban ve Zonguldak’tan Yakup Okumuşoğlu seçildi.
Türkiye Su Meclisi'nin Genel Kurul sonucunda açıkladığı 'Su
Manifestosu' şöyle:
Türkiye’nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır
artan bir hızla talan edilmektedir. Kısa bir süre içinde, Marmara Denizi’nden
daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi
bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağıya inmiştir. Bu nedenlerle,
sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi
belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve
tarihi alan sular altında kalmıştır.
Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış
sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir. Oysa, insan dahil olmak
üzere doğanın her bir zerresi, hayatta kalabilmek için göl, nehir, dere ve yer
altı sularının bütünlüğüne, yani sağlıklı bir su döngüsüne muhtaçtır.
Durum böyle devam ederse, bu coğrafyadaki yaşam, tarihte hiç görülmediği
kadar tehlike altına girecektir. Türkiye’deki bitki ve hayvan türlerinin büyük
kısmı yok olacak ve yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk edecektir.
Yürürlükteki su politikasının vaad ettiği enerji ve tarımsal kalkınma, aynı
politika nedeniyle kaybetmekte olduğumuz değerlerin bir tek zerresinin dahi
yerini tutamaz.
Biz Türkiye Su Meclisi’nin kurucuları ve yürürlükteki su politikasının
mağdurları olarak aşağıdaki gerçeklerin altını çiziyoruz:
• Doğa kendi başına vardır ve insan doğanın sadece bir parçasıdır. • Doğa
bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda, değerli bir işleyişe
sahiptir. • Doğa, ticari bir mal haline getirilemez. • Su, yalnızca
doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. • Su, bulunduğu havzaya
aittir. Doğal bir varlıktır, kaynak değildir. • Su kendini ancak akarak var
edebilir ve doğada tek bir damla su boşa akmaz. • Suyun özelleştirilmesi ve
suya efendi atanması kabul edilemez. • Sürdürülebilir kalkınma, koruma
kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez.
• Yaşamın yegâne kaynağı olan doğanın, “çevre” diye tanımlanarak hayatın
dışına çıkarılması kabul edilemez. Kendi var oluşumuza, ait olduğumuz
topluma, yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani
sorumluluğun sonucu olarak, suya ilişkin tüm faaliyetlerde aşağıdaki esasların
uygulanması gerektiğini savunuyoruz:
• Doğa hakkı ve buna bağlı olarak su hakkı, insan haklarının gerçekleşmesi
için bir zorunluluktur. • Su, insan dahil tüm canlılar için aynı derecede
değerlidir. Suyla ilgili meseleler, ancak böyle bir anlayışın hakim olduğu
adalet duygusu ile çözülebilir. • Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin
öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su
ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur. • Su korsanlığı
ile buna aracılık eden hiçbir ulusal veya uluslar üzeri örgütlenmeler
desteklenemez. • Yer altı sularından doğal dolum hızından daha fazlası
çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz. • Suyun
havzalar arasındaki veya bulunduğu havza içerisindeki doğal döngüsünü parçalayan
faaliyetler oluşturdukları ekolojik, ekonomik ve sosyolojik zararlar nedeniyle
kabul edilemez. • Suya erişim hakkı, toplumun tüm kesimleri için sürekli ve
eşit olmalıdır. Bizler, Türkiye’nin dört bir yanından gelen sivil
toplum kuruluşları, hukukçular ve bilim insanları, Rize, İkizdere’de buluştuk.
Burada, yukarıda tanımlanan koşullar ve nedenlerden dolayı, Türkiye Su
Meclisi’ni kurduk.
Amacımız, doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından
sahiplenilmesini sağlamaktır. Bu gerçekleşene kadar, tüm hidroelektrik santral
(HES), baraj ve drenaj projelerinin, havzalar arası su transferi ve sulama
projelerinin karşısındayız.
Türkiye Su Meclisi, yukarıda belirtilen esasların tamamı uygulanana kadar
çalışmalarını sürdürmeye kararlıdır. Meclis, havadan, topraktan ve sudan
aldığımız yaşam enerjisinin, insan eliyle üretilen enerjilerden çok daha önemli
olduğunun farkındadır.
Türkiye Su Meclisi’nin tüm üyeleri, üzerinde bulunduğumuz coğrafyada kurulmuş
bütün uygarlıklara ve bugünün insanına yaşam veren doğanın önünde saygıyla
eğilmektedir.
|