Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nin,
(TÜRKEV) restorasyonu Prof. Dr. Cengiz Eruzun’un
imzasını taşıyan “Hammamizade İsmail Dede Efendi Evi”ndeyiz...
Bizans ve Osmanlı dönemine tanıklık etmiş Cankurtaran Mahallesi’nde, müzik
tarihimizin anıtsal ismini ağırlamış mekânlarda “geleceği” konuşuyoruz.
1976’da kurduğu derneğin 30 yıl “kesintisiz” başkanlığını sürdüren,
geleneksel evlerimizin koruyucu meleği Perihan Balcı, yine en
önde ve adeta “görevinin başında”... 78’de “Europa Nostra”ya (Avrupa Doğa ve
Kültür Varlıklarını Koruma Birliği Uluslararası Federasyonu) kabul edilip
Bakanlar Kurulu’nca da “Kamu Yararına Dernek” sayılırken nasıl gururlu idiyse,
şimdi de aynı coşkuyla “27. Tarihi Türkevleri Haftası”nı kutluyor...
Perihan Hanım’ın yanında, İstanbul’un Cumhuriyet dönemi şehircilik tarihine
geçen Aron Angel de oturuyor... 30’larda “hocası” olan şehirci
Prost’un planladığı yeşil alanı 1950’de Hilton Oteli’ne verenlere karşı çıkarak
demişti ki, “Atatürk’ün de onayı bulunan planı deldirtmem, başka yere
yapsınlar...” Buna rağmen hükümetin “siyasi imar izni”ne engel olamayınca
“Belediye Baş Danışmanlığı” görevinden istifa eden Angel, 60 yıl sonra da sanki
kentin planlamasından sorumluymuş gibi en heyecanlı katılımcılar
arasındaydı...
25 Mayıs’ta böylesine “cumhuriyet abideleri”mizin huzurunda gerçekleşen
“İstanbul 2010” konulu oturumlara, Büyükşehir’in “mimar” Başkanı Kadir
Topbaş, programda adı olsa da “gel(e)medi”! Fatih Belediye Başkanı
Mustafa Demir’in de sadece açılışta bulunarak onca uzmanı
dinlemeye vaktinin olmamasını(!) bir katılımcı şöyle yorumluyordu:
“Sulukule’deki kültür katliamının konuşulmasından çekinmiştir. Duyumlara göre
Roman Mahallesi’ni yıkmaktan pişmanmış ama emir yükseklerden gelmiş...” Umarım
bu konuyu Demir’le açık ve içtenlikli bir ortamda tartışma olanağını
buluruz...
'Belleksiz' kalmamak için...
2007’de dernek başkanlığını üstlenen Eruzun, tarihin yaşatılmasına öncelik
vermeyen imar politikalarını eleştirdi ve “geçmişi gözetmeyen çağdaşlaşmanın
kimliksizleşmeye dönüşmesi”nden yakındı... Tamburi Özer Özel’in “İstanbul
Şarkıları”nı seslendirmesinin ardından, aynı kültürün mimarideki zenginliğini de
yaşatmaya çaba gösteren uzmanların ortak serzenişleri ise özetle şuydu: “2010
Avrupa Kültür Başkenti projelerinde kentin mimarlık mirası ihmal edildi...”
Prof. Dr. Suphi Saatçi, Prof. Dr. Ahmet Kala, Prof. Dr. Işık Aydemir, Tarih
Vakfı kurucusu Orhan Silier, TÜRKEV’den Hasan Kul, Doç. Dr. Arzu Kocabaş, İst.
B.B. Tarihi Çevre Müdürü Cem Eriş, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Başkanı Eyüp Muhçu ve bendeniz; İstanbul’un özgün değerlerini göz ardı eden imar
politikalarını tartıştık...
Belediyenin emektarları
Belediyede görevli uzmanların sunumlarında açığa çıkan ise tarihe karşı
“kamusal sorumluluk”lar ile “siyasi duyarsızlık”lar arasındaki çelişkilerdi.
Mimarlık ve şehircilik kadrolarının kente bakışları ile yöneticilerin
beklentileri arasındaki çatışma, denebilir ki Aron Angel’in 1950’de yaşadığı
Hilton dayatmasından pek de farklı görünmüyor...
Örneğin, İstanbul SİT Alanları Alan Yönetimi Başkanı İhsan
Sarı dedi ki, “Bizler Tarihi Yarımada dokusunu korumak için araç
girişini kısıtlamayı hedeflerken aynı dokuya otomobil baskını yaratacak karayolu
tüneli, onayımız olmadan gündeme gelebiliyor...”
Ulaştırma Bakanlığı’nın “Anadolu-Avrupa Denizaltı Karayolu Geçişi” 2600
yıllık Suriçi’ne “Çatladıkapı”dan girerken devasa havalandırma kuleleri de eşsiz
eski İstanbul siluetinin “bağrını çatlatarak” yükselecek... Dahası, her gün yüz
binlerce otomobilin pompalanacağı sahil yolu da “kent içi otoyol”a
dönüştürülerek UNESCO’nun “tahrip ediyorsunuz” diye azarladığı Tarihi Yarımada
artık tümüyle “kıyısız” ve “denizsiz” kalacak!
Sarı, bütün bunları “engellemek” için ellerinden geleni yaptıklarını, ancak
siyasi kararlılığı henüz aşamadıklarını belirtti. Büyükşehir Belediyesi’nin
2006’da kurduğu KUDEB’in (Koruma Uygulama Denetim Bürosu) çalışmaları ise
otomobil tünelinden ötürü asılan yüzlerin biraz olsun gülümsemesine neden
oldu.
Kurucu Müdür Şimşek Deniz’in açıklamalarına göre, hemen tüm
uzmanlık alanlarından ve yapı ustalarıyla birlikte 239 kişilik bir “koruma
müfrezesi” İstanbul’un tarihsel mimari değerlerini yaşatma seferberliği
içinde...
Kısa sürede ülkemizin en kapsamlı Konservasyon ve Restorasyon
Laboratuvarı’nı, Ahşap ve Taş Eğitim Atölyelerini, Miras Evi ile denetleme ve
otomasyon birimlerini yaratarak çalışmalarını sürdüren KUDEB,
meslek liseleri ve meslek yüksekokulları öğrencilerine de geleneksel ahşap sivil
mimari örneklerinin onarımı ve restorasyonu konusunda kurslar vererek eğitime
katkıda bulunuyor...
Ayrıca eski bina sahiplerinin ve halkın, restorasyon konusunda
bilgilenmelerini ve koruma bilincinin yükselmesini hedefleyen yayınlar ile
sahipsizlikten yıpranan tarihi evlerin bakım ve onarımlarını sağlamak da
KUDEB’in hizmetleri arasında...
Bütün bu olumlu çabalar ne yazık ki ranta sevdalı siyasilerin acımasız imar
tahribatları arasında “gözden ırak” kalıyor. Kenti çıkar projelerinden ve kültür
yoksunu sözde “modern” yapılaşma salgınından kurtarabilmek için, KUDEB’de
gözlenen “kamusal duyarlılığa” destek olmak gerekiyor...
|