Tüm Kaypaklığıyla Karşımızda Duran Bir Kent: Dubai
26 Aralık 2012 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılan Çarşamba Seminerleri’nin konuğu Cincinnati Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Mahyar Arefi idi.
26 Aralık 2012 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılan Çarşamba Seminerleri’nin konuğu Cincinnati Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Mahyar Arefi idi. Sunumunda, daha önce kendisinin hazırladığı “Dubai Kenti’nin Kaypaklığı” adlı araştırma projesinden bazı başlıklar sunan Arefi, kentin neden böylesine modern bir imaj çizmek istediğine değinerek, özellikle “Dubai’deki Çarşı ve Alışveriş Merkezlerinin Gelişimi/Değişimi” konusunda ayrıntılı örneklendirmeler yaptı.
Sunumuna, Dubai’nin bir haritasını göstererek başlayan Arefi, bundan sadece 40 yıl önce, tüm bu alanın çöl olduğuna inanamadığını söyledi. 40 yıl gibi kısa bir sürede böyle büyük değişim geçiren bir kentte bir süre boyunca öğretim görevlisi olarak kalınca, bir araştırma konusu bulmaya yöneldiğini belirten konuşmacı; kendisine şu sorunun ilham verdiğini söyledi: “Bundan sadece 40 yıl önce çöl olan bu alanlarda, ne oldu da dünyanın en büyük binalarını, en büyük çeşmelerini ve en büyük alışveriş merkezlerini yapmaya karar verdiler?"
Dubai'de Bir Caddenin 1991 ve 2005 Yıllarındaki Görünümü Bu sorunun arkasındaki cevabı ararken Jonathan Barnett’in “Kaypak Şehir: 500 Yıllık Tasarım, Tutku ve Yanlış Hesaplama” adlı kitabının kendisine yol gösterdiğini söyleyen konuşmacı, Barnett’in kitabında “Kaypaklığı”, “Hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmaması” olarak tanımladığını söyledi. Bu tanımın Dubai’ye bir hayli uyduğunu belirten Arefi, bu kentte tutkuyu oldukça iyi görebildiğini, ancak bu tutkuyla yaratılan yapıların çoğunun içi boş veya daha iyi bir tabirle “çakma” olduğunu söyledi. Yanlış hesaplamanın da tam olarak burada ortaya çıktığını söyleyen Arefi, sunumunu bu savını destekleyecek bazı yapılardan örnekler vererek devam ettirdi. Mahyar Arefi'ye Göre Dubai'deki Tutkunun En Önemli Örnekleri Dubai’de tutkuyla gerçekleşen bu yapılaşmanın, bazı örneklerde görsellikten ileri gidemediğini ve bu konuda Rem Koolhaas’ın Değersiz/Çöp Alan (Junkspace) tanımını hatırladığını söyleyen konuşmacı, gariptir ki bu fonksiyonu takip etmeyen formların insanlar tarafından sevildiğini, birçok ülkede de Dubai’den özenilen projelerin yapıldığını belirtti. (Dubaileştirme=Dubaification) Resim 1: Dubai'deki "Çakma" Bir Rüzgar Tutucu Örneği: Sadece Dış Görünüşü Olan Yapının Herhangi Bir İşlevi Yok, Resim 2: Mahyar Arefi'nin, Dünya'nın En Sıcak Ülkelerinden Birinde Bulunmasını İlginç Bulduğu Yapı: The Dubai Mall İçindeki Buz Pateni Pisti Dubai’deki genel bir “görünenin arka yüzü” analiziyle başladığı konuşmasını, durumun geleneksel çarşı ve yeni alışveriş merkezlerinde karşılaşılan örnekleriyle devam ettiren konuşmacı; örneklerini “Davranışlar, Aktiviteler, İlişkiler ve Kullanım” olmak üzere 4 başlık altında incelediğini söylerken, ayrıntılı olarak bu mekânlardaki davranışlara ve aktivitelere değineceğini belirtti. Geleneksel çarşıları ve büyük alışveriş merkezlerini Davranışlar başlığı altında incelerken neden Çatışma, Dayanışma ve Rekabet kavramlarını seçtiğini anlatan konuşmacı, sunumun “kaypaklık” olduğunu, yani gördüğümüzü sandığımız şeyden başka bir şey aramamız gerektiğini tekrar hatırlattı: “Büyük alışveriş merkezleri açıldıktan sonra geleneksel çarşılar ölüyor muydu? Yoksa görünenin veya beklenenin aksine bir dayanışma içindeler miydi?”
Resim 1: Alışveriş Merkezi Görünümlü Bir Çarşı Örneği: Blue Souk, Resim 2: Çarşı Görünümlü Bir Alışveriş Merkezi Örneği: The Dubai Mall Çarşılar ve alışveriş merkezlerindeki çatışmanın mimarilerinde dahi ortaya çıktığını söyleyen konuşmacı, yukarıdaki iki fotoğrafı göstererek, ilk bakışta birinci fotoğrafın alışveriş merkezi, ikinci fotoğrafın çarşı olarak düşünüldüğünü, ancak bunun yanlış olduğunu söyledi. Onun için karmaşıklık tam da buradaydı, dış görünüşlerine bakarak bile bu yapıların çarşı mı yoksa alışveriş merkezi mi olduğunu söylemek zordu, zannettiğin, aslında tam tersi çıkabiliyordu. Büyük alışveriş merkezleri ile geleneksel çarşılar arasındaki dayanışmanın ise, farklı nitelikte mallar satmaktan ileri geldiğini söyleyen Mahyar Arefi, örnek olarak büyük alışveriş merkezlerindeki kuyumcularda satılan yüksek ayarlı altına parası yetmeyen halkın, altın çarşılarında kendi keselerine göre altın alabilme olanaklarının olduğunu söyledi. Bu iki mekânda farklı kalite, farklı fiyat veya farklı nitelikte malların satılması, farklı ihtiyaç veya farklı gelir düzeylerine hitap ettiğinden, tam da bu sebeple büyük alışveriş merkezlerinin çarşıları yok edemeyeceğinin altını çizdi. Aktiviteler başlığı altında, ilk olarak alışveriş merkezlerinde görülen aktivite alanlarının sadece pazar amaçlı değil, başka pek çok ihtiyaca hitap ettiğini söyleyen konuşmacı, bu durumun çarşılarda sadece giyecek veya gıda alışverişiyle sınırlı kaldığını söyledi. Nüfus başlığını incelerken, yine beklediğinden başka bir manzarayla karşılaştığını söyleyen Arefi, araştırmasına başlamadan önce Dubai’deki büyük alışveriş merkezlerinde turistleri, çarşılarda ise yerel halkı görmeyi beklediğini, ancak daha sonra bu manzaranın tam tersiyle karşılaştığını söyledi. Çarşıda yerel halktan kimseyle karşılaşmadığını söyleyen konuşmacı, bu durumun anlatmak istediği kaypaklığı tam olarak kanıtlayan bir durum olduğunu belirtti. Çünkü Arefi’ye göre, insanlar şehirlerinin bu kadar çabuk gelişmesinin, şehirlerinde bir anda yükselen bunca büyük yapının taraftarı olmamalılardı. İlginç bulduğu bir konunun da çarşıları dolduran onca turistin, günün 50 dereceye ulaşan en sıcak saatlerinde, klimalı alışveriş merkezlerinde değil de, sıcağı direkt kendine çeken çarşılarda dolanıyor olduğunu belirten konuşmacı, gündüz saatlerinde çoğu alışveriş merkezinin boş olduğunu da sözlerine ekledi. Dubai’nin görünmeyen yüzüne dair verdiği örnekleri bitirdikten sonra konuşmasını toparlayan Mahyar Arefi, özet olarak demek istediklerinin şu yönde olduğunu belirtti: “Böylesine çabuk modernleşen ve küreselleşen bir imaj sergilemek isteyen Dubai’ye baktığımda ilk şüphelendiğim şey geçmişlerinden kopmak istedikleri gerçeği oluyordu. Geçmişteki imajlarının utandıkları bir durum olduğunu biliyordum ve Dubai, son 40 yıldır kendisini Dünya’ya açıp şöyle bağırıyordu: Ben de buradayım, bütün şehvetimle!” |