BR> Üçüncü aşama, iki kuşağın çoğalttığı, çağdaş sanat üretiminin
sanat pazarı ve kamusal parasal olanaklarla desteklenmesi, Türkiye kültür
politikası içinde bir anlam taşımasıydı. Bu üç aşama içinde en başarısızı da bu
üçüncü aşamaydı. 30 yıl sonra, henüz sağlam bir uluslararası nitelik kazanmamış,
yerel güdümlemelerle yürütülen bir sanat pazarı, gösteri etkinliği
(spectacle) güçlü ama toplumsal sorumluluğu zayıf kültür sanat
yatırımları bu aşamayı dolduracak nitelikler değil.
Anadolu
‘çeperde’ kaldı
Dördüncü aşama, çağdaş sanat üretiminin kitleler
tarafından izlenmesini sağlayacak, Anadolu kentlerini yaşadıkları dönemin görsel
sanatıyla buluşturacak kurumsal sistemin kurulmasıydı. Anadolu kentleri
‘çeper’ karakterinden çıkamadı, daha doğrusu artık bilinçli olarak
çıkarılmadığını düşünüyorum. Günümüz sanat üretiminin demokratik açılımından
geniş kitleler yararlanamıyor, görsel kültür etkinlikleri İstanbul’un merkez
ilçelerinden öteye gitmiyor. Anadolu üniversitelerindeki sanat fakülteleri bu
konuda atılım yapmaya çalışsalar bile, bu iş birkaç kesimin işbirliği içinde
gerçekleştirebileceği bir değişim olduğu için, yeterli bir sonuç yaratamıyor.
40 yıl önce başlayan çağdaş sanat gelişmesinin yaratıcıları
sanatçılardır; bu gelişmeyi başlatan ve 80’li ve 90’lı yıllar boyunca sürdüren
sanatçıları ‘geçiş öncüleri’ olarak nitelendirmek gerekiyor. Bugün yapılacak
herhangi bir retrospektif sergi bu geçiş öncülerinin işlerinden örnekleri
kapsamıyorsa, sanat tarihi açısından yanlış, eksik ve anlamsız bir
sergidir.
Piyasa aktörlerine dikkat
Sanatın
özverili süreçlerle gerçekleşen kendine özgü ve dünya sanat ortamı ile
bağlantılı gelişmelerini, geçici güncel eğilimlerle ve küçük bir alıcı-satıcı
grubunun heyecanlı piyasa oyunlarıyla değerlendirmek de son derece
sakıncalı! Bu nedenle, sanat üstüne yazanların, sanatla ilgilenenlerin
sanat pazarındaki hareketlenmeyi ülkenin sanat ölçütlerini belirlemeye yönelik
bir değerlendirme unsuru olarak sunanlara ihtiyatla yaklaşmalarını öneririm.
Henüz yerel sınırları aşamayan sanat piyasasının aktörlerini ve bu piyasanın
uyduları gibi çalışan herkesi bilirkişi olarak kabullenmemek daha bilge bir
yaklaşımdır.
Bu saptamalarım post-modern iyimserlik ve pozitif düşünce
çalışımı yanlılarına, ‘olumsuz’ ve ‘kötümser’ gelebilir. Buna karşın, belleksiz,
ölçütsüz, dizginsiz, dayanaksız bir kültür / sanat tüketimine boyun eğmek de
kültür sanayinin üretim bölgesinde ödün vermeden çalışan sanatçılara ve benim
gibi onların çalışmasına 30 yıllık katkısı olanlara olumsuz ve kötü
geliyor.
|