İstanbul 2010’un en önemli
projelerinden biri Sur-i Sultani. Sur-i Sultani Topkapı surları
içinde kalan alan ve mekânlara verilen ad. Yani Topkapı Sarayı
Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Darphane-i
Amire binaları, Aya İrini, Gülhane
Parkı, eski hastane binaları, askeriyenin
kullandığı yapılar ve Marmara Denizi’ne kadar uzanan eski saray
bahçelerinden oluşan geniş bir alan. Bu alanın birbiriyle ilişkili bir müze
kompleksi olması, tüm alanların kültürel ve turistik kullanıma sunulması için
büyük bir projeye girişilmiş durumda.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin en önemli
projelerinden biri bu. Gerçekleşmesi belki 15 yıl sürecek, bir master
plan hazırlanıyor. Projenin ne olduğunu, master planının çıkartılması
için en çok çabalayanlardan biriyle, 2010 Müzeler Yönetmeni Suay
Aksoy’la konuştuk. Aksoy, söz Sur-i Sultani’den açılmışken, bölgenin en
önemli müzelerinden biri olan Arkeoloji Müzesi’nin
‘özelleştirilmesi’ meselesine de değindi ve
TÜRSAB ile Kültür Bakanlığı arasında yapılan
anlaşmanın içeriği hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği uyarısında
bulundu.
Sur-i Sultani için hazırlanan master planının hedefi
nedir?
Tek cümleyle özetleyecek olursak ‘Sur-i Sultani’yi dünyanın en önemli ve özel
müzeler mahallelerinden biri haline getirmeyi planlıyoruz. Mesela Berlin’deki
Museumsinsel, Washington DC’deki Smithsonian, Viyana’daki Museumsquartier...
bunlar gibi ilk akla gelecek müzeler mahallelerinden olacak, bellibaşlı
müzelerin bir araya geldiği bir alan olarak ele alınacak.
Bu master planı hazırlayan yabancı firma kim ve nasıl
seçtiniz?
Uluslararası müze tasarımı ve master planlama danışmanlık şirketinin adı
Metaphor. Referansları arasında Victoria and Albert Museum’un yenilenmesi,
Mısır’daki Büyük Kahire Müzesi projeleri sayılabilir. Nasıl seçtiğimize gelince,
dünyada bu konuda uzman olan danışmanlık şirketleri hakkında bir araştırma
yaptık. Zaten müzeciler camiasında nerelerde yenileme, masterplan, yeni kurulum
çalışmaları var, bilinir. Biz düşündüğümüz birkaç danışmanlık şirketiyle
konuştuk ve Metaphor’da karar kıldık. Türkiye’de yok muydu diye sorarsanız,
hayır, bu uzmanlıkta ve uluslararası deneyimde yoktu.
Ne değişiklikler yapılacak?
Bu henüz sonuçlanmış bir plan değil ama mayıs ortasında planını ipuçları,
stratejik vizyon iyice ortaya çıkacak. Bugün yerli veya yabancı bir ziyaretçi
olarak Topkapı’ya girdiğinizde orada Arkeoloji Müzesi’yle bir bağlantı olduğunu
farketmeyebilirsiniz. Hem zaten bir tahta setle ayrılmıştır, hem oradan cazip
bir girişi yoktur. Nitekim turistler Topkapı’ya akarlar, rehberler onları öyle
yönlendirir. Topkapı Sarayı’nın üzerinde ağır bir ziyaretçi yükü var. O yükü
saray içinde ve Sur-i Sultani’de dağıtmak lazım. Projenin diğer bir yanı da
müzelerin çağdaş müzecilik anlayışıyla güncellenmesi. Çağdaş müzecilik
anlayışından, bildik ‘koruma sergileme, toplama’ fonksiyonlarının ötesinde
‘eğitim, iletişim’ gibi fonksiyonlar da üstlenmesinden bahsediyoruz.
Madem bu müzeler eğitim kurumları olacak, insanların sürekli girip çıkıyor
olması, geçici sergilerin ağırlık kazanmaları gerek. Bu çok önemli. Geçici
sergiyi nasıl yapabilirsiniz, bir elinizdeki koleksiyonlar bakımlıdır ve
sergilenemeye müsaittir. İki, elinizde ne olduğunu iyi biliyorsunuzdur.
Envantere bakıp görmenin ötesinde çarpraz araştırmalar, karşılaştırmalarla
elinizdeki eserlerin farklı özelliklerini görüp serginizi kurabilirsiniz. Ama
dijital arşivleme ve kataloglama yoksa bu çok zor.
Ama bu ciddi bir insan kaynağı gerektirir aynı zamanda. Sur-i
Sultani’nin bu bağlamda da bir çalışması var mı peki?
Evet, orayı dünya çapında bir müzeler mahallesi haline getirmek sadece mimari
ya da yapısal bir yeniden düzenlemeden ibaret olamaz. Mutlaka müze bilimsel
müdahaleler de olacaktır. Bunun eğitimi, iletişimi olacaktır, sergilemeler
değişecektir. Tabii bunun için mutlaka yeni birileri daha lazım. Yoksa bugün
oralarda çalışanlar benim bahsettiklerimi bilmiyor değiller ki, biliyorlar
tabii. Ama ellerinde bunları uygulayacak imkânlar yok, insanlar yok. Bizim
müzelerimizde hâlâ konservasyon veya belgeleme mezunu insanlar çalışmıyor,
sadece eski yasalardan kaldığı gibi arkeologlar, sanat tarihçileri var; bunlar
çok önemli, bunlar olmalı ama bunların üzerine eğitim uzmanlarının, bilgi
belgecilerin de olması lazım.
TÜRSAB’ın Arkeoloji Müzesi’ni alması ilk bakışta gayet iyi; kafesi
restoranı, dükkânı, tuvaletiyle müzeler bir çekim merkezi olmaları için gereken,
hepimizin istediği pırıltıya kavuşacak.
Bence de öyle. Bu anlamda özelleştirmeye kimsenin itirazı olmaz. Eğer sadece
işletmeyle ilgiliyse ve biz işletmeden sadece kafeterya, dükkân, kurumsal
kiralama gibi şeyleri anlıyorsak olabilir. Fakat bunun da yine müzenin karar
mekanizmasına katılmasıyla yapılması icab eder. Benim gördüğüm her şeyde bir
kapalılık var, hiçbir şey şeffaf değil. Ne tür bir protokol imzalandığı
bilinmiyor.
Elbette turizm ve kültürel miras kardeştir ama zıt kardeştirler, buna çok
dikkat etmek gerekir. TÜRSAB eğer müzenin içine müdahale ediyorsa, eğitim
birimleri, depoların düzenlenmesi vs gibi müzenin kendi işlevlerine TÜRSAB’ın da
dahil olması hiç iyi değil. TÜRSAB müzelere sponsor olabilir, başka sponsorlar
getirebilir ki bu çok önemli bir yol açar müzeler için. Ancak, tam masterplan
gibi uzun vadeli bir işe girişilmişken, Sur-i Sultani’nin en önemli
unsurlarından biri, Arkeoloji Müzesi resimden kopartılıyor. Hedef daha baştan
darbe yiyiyor. Uzun vadeli projelere kendimizi adamayı öğrenmeliyiz.
Sur-i Sultani yenileniyor
Topkapı Sarayı’nın denize kadar inen bahçesi, zamanla farklı kurumların
kullanımına verilmiş. İçinde askeri depolar, bir lise, bir hastane ve tamamen
metruk vaziyette eski yapılar var. Kültür Bakanlığı metruk tarihi yapıları
yeniliyor. Dün Milliyet’ten Ömer Erbil’e konuşan Bakan Ertuğrul Günay, tüm
binaların boşaltılıp yeni işlevlere kavuşturulacağını söyledi. İleride,
demiryolunun da kalkmasıyla, Topkapı Sarayı’nın eskiden olduğu gibi denize
ulaşması planlanıyor.
|