TBMM gündemine taşınan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir bütün olarak değerlendirilmesi halinde, doğa koruma açısından sistematik bir gerilemeye karşılık geleceğini vurgulayan TMMOB; Kanunun yürürlüğe girmesi ile 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılacağını ve doğa koruma alanında şimdiye kadar elde edilebilen kazanımların geçersiz hale getirileceğini açıkladı.
TMMOB yayımladığı görüş yazısında, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nı; "Koruma çabalarının 'sürdürülebilir kullanım' adı altında devam ettirilen ve itiraz dinlemeyen 'talan' anlayışına terk edilmesinin son adımlarından birisi" şeklinde tanımladı.
Tasarıda yer alan doğa koruma stratejisinde temel yaklaşımın 'koruma engelini aşmak' şeklinde belirlendiğini ifade eden TMMOB, "Neredeyse hiçbir koşula bağlamadan doğal koruma alanlarının 'üstün kamu yararı' adı altında kullanımına olanak sağlanması 'koruma'dan vazgeçmenin temel göstergelerinden birisidir" dedi.
TMMOB tarafından yayımlanan görüş yazısının devamı ise şöyle:
"Maddeler bazındaki gerekçelerinin belirtildiği bölümde 1. madde için, 'Tabiatın ve tabii kaynakların korunması ile ilgili mevcut düzenlemeler, gerçek ihtiyaçlara ve günümüz koşullarına uygun uygulamalara imkân sağlayamamaktadır' ifadesi yer almaktadır. Koruma açısından ürkütücü olarak nitelendirilebilecek olan bu ifade, 'Tabiatın korunmasıyla ilgili mevcut düzenlemelerin kimi yatırımların ve uygulamaların önünde engel oluşturduğu' düşüncesini açıkça ortaya koymaktadır.
Siyasi iradenin bu yaklaşımı, Dünya Ticaret Örgütü‘nün 2001 yılındaki 'sürdürülebilir gelişme' adı altında 'Ticareti engelleyici nitelikteki olduğu saptanan çevre önlemleri de dahil serbest ticaretin küreselleşmesinin önüne engel olarak çıkabilecek her türlü uygulamanın önlenmesi' kararı ile bire bir örtüşmektedir. Bu tasarı, ülkemizde, doğal varlıkların, küresel ölçeğin gerektirdiği yoğunlukta ve yaygınlıkta ticarileştirilmesi için gerekli zemini yaratacaktır.
Kanun Tasarısı, amaç maddesinden başlayarak 'yatırım' adı altında bu alanlara göz dikmiş olan 'talan' örgütleyicilerine karşı teslim bayrağını çekmektedir. Yasada tek amaç koruma olması gerekirken, amaç maddesinden '....ulusal ve uluslararası öneme sahip...' ifadesinin çıkarılması ile birlikte '...Tabii değerlerin, biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve sürdürülebilir kullanımına ...' biçimindeki 'kullanmayı' amaç içine sokan düzenlemeler, ülkemizin en önemli doğal değerlerinin gözden çıkarıldığının belgesidir. Yasalaşması halinde böylesi bir düzenleme, 87 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde alınmış en koruma karşıtı karar olarak tarihe geçecektir.
Genel gerekçe içinde de açıkça belirtildiği üzere 'çerçeve kanun' niteliğine dönüştürülen doğa koruma temel kanunuyla, kanunlarda yaratılan istisnalar, sağlanan imtiyazlar, görmezden gelinen işgallerle yetinilmeyip ülke yüzölçümünün yüzde 2'si bile olamayan 'doğal korunan alanlar' da özel kanun kapsamından çıkarılmaktadır.
Yapılan düzenleme ile doğa koruma için ülkemizin temel kanunu niteliğinde olan Milli Parklar Kanunu gibi 'özel kanun' niteliğine sahip bir yasayla korunan doğal varlıklar, 'genel kanun' niteliğindeki bir düzenleme içine doldurulmak istenmekte, kullanım önceliğindeki 'Turizmi Teşvik Kanunu' gibi 'özel kanun' niteliğini koruyan yasalar karşısında koruma kararları üstünlüğünü yitirmektedir.
Tasarının gerekçelerinden biri olan 'AB mevzuatına uyum' iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Doğa koruma alanlarının işletilmesi-yönetilmesi adı altında yerel idarelere, daha da vahimi 'vakıf'lara, derneklere kiraya verilmesi olanağı yaratılarak; bilimsel çalışmayı zorunlu kılan, ulusal ve uluslararası nitelikte değerlere sahip alanlara ilişkin kararlar, yerel idarelerin, daha da ileriye gidilerek özel kuruluşların inisiyatifine/keyfiyetine bırakılarak, ulusal değerler yerel pazara sunulmaktadır.
Ülkemizde 'doğanın korunması' alanında da göz ardı edilemeyecek düzeyde bilgi üretilmiş, deneyim birikimi oluşmuş ve oldukça etkili bir kamuoyu duyarlılığı yaratılmıştır. Bu gelişme, bir yanıyla konuyla ilgili her türlü düzenlemenin tasarlanmasını ve yürütülmesini önemli ölçüde kolaylaştıran, kamusal bir olanaktır. Üstelik Anayasa'nın 56. maddesi de böyle bir tutumu zorunlu kılmaktadır. Ne var ki, bu zorunluluklar, bir yanıyla da siyasal iktidarlar için kesinlikle aşılması gereken engellerdir.
İlgili meslek odalarının ve uzmanlarının görüşü alınmadan son şekli verilen Tasarı öngörüldüğü gibi yasalaştığında;
- Ülkemizde doğa koruma alanında yoğun hukuksal, yönetsel ve teknik çatışmalara neden olabilecek,
- Bugüne değin koruma altına alınabilen, dolayısıyla rantı artan alanların yerli ve yabancı sermayenin istekleri doğrultusunda kullanılabilmesini daha da kolaylaştırılabilecek,
- Doğal varlıklarımızın onarılamayacak biçim ve düzeyde zarar görmesine yol açabilecek uygulamalara yasal dayanaklar sağlayabilecek,
- Doğa koruma alanında onca emek ve özveriyle elde edilebilen kazanımların yitirilmesine yol açabilecek,
- Türkiye'yi taraf olduğu çok sayıda uluslararası sözleşme taahhütleri karşısında çeşitli uyuşmazlıklara düşürebilecek bir dile, düzene, kapsama ve yaptırımlara sahiptir".
TMMOB, Kanun Tasarısı hakkında temel bulgularını ise şu başlıklar altında değerlendiriyor:
- Tasarı Anayasa’ya aykırıdır,
- Tasarının dayandırıldığı doğa koruma yaklaşımı yanlıştır, gerçekçi değildir,
- Kanunun 'amacı'na ilişkin düzenleme doğa koruma adına geri adımdır,
- Doğa koruma alanında şimdiye değin elde edilebilen kazanımlar geçersiz hale getirilecektir,
- Kanun tasarısı ile korunan alanlara ilişkin düzenlemelerin 'istisna' – 'özel kanun' niteliği ortadan kaldırılmaktadır,
- Tasarıda, doğa korumanın temel araçlarından birisi olan planlama, siyasal iktidarların her türlü keyfiliklerine açık hale getirilmiştir,
- Daha önce çeşitli koruma statüsü verilmiş alanların rant uğruna gözden çıkarılmasının yolu açılmaktadır,
- Doğa koruma alanlarının kaynak değerleri 'biyolojik çeşitliliğe' indirgenmekte, kültürel değerler ayrıştırılmaktadır,
- Anayasa'ya aykırı olarak ulusal ve uluslararası düzeyde doğal özelliklere sahip alanların korunması yetkisi devredilmektedir,
- Kültür ve tabiat varlığı bilimsel ve objektif bir niteleme olmaktan çıkarılmaktadır,
- 'Üstün kamu yararı ve sürdürülebilir kullanım', 'ekolojik etki değerlendirmesi' gibi tartışmalı kavramlarla her türlü kullanımın meşru zemini oluşturulmuştur,
- Korunan alanlarda ticari olarak yararlanma olanağı yaratılmaktadır,
- Uluslararası kabul görmüş tanımlar yerine belirsiz tanımlar getirilmiştir,
- Yabancı tür girişinin ve koruma altına alınan türlerin ülke dışına çıkarılmasının önü açılmıştır,
- Tasarı ile doğaya ve biyolojik çeşitliliğe karşı işlenen fiiller için sadece para cezası öngörülmüştür.
Sonuç olarak, TMMOB; Korunan alanları istisna-özel kanun kapsamından çıkaran, iç içe geçen doğal ve kültürel değerleri birbirinden ayrıştıran, sürdürülebilirlik adı altında kullanımı amaç edinen, ulusal değerleri yerel çıkarlara devreden, doğal değerleri piyasa malına dönüştüren, korunan alanlarda imar mevzuatı ile yapılaşma yolu açan, bürokratik ve siyasi katılımı esas alan, bu tasarıya 'hayır' diyor.
TMMOB, 'Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'nın; yaptırımların eksikliği ve yanlışlığı, dolayısıyla taşıdığı yetersizliklerle, Türkiye’de bugünlere kalmış doğal varlıkların ve doğa koruma alanındaki kazanımların onarılamayacak biçimde zarar görmesine yol açacağı belirtiliyor. Bu nedenle Tasarı'nın;
- "Yeni içeriği ve düzeniyle TBMM'ye sunulması;
- Hazırlık sürecinde dile getirilen ve katılımcılar tarafından da benimsenen görüş ve öneriler dikkate alınarak yukarıda örneklenen eksiklik ve yanlışlıklar giderilecek biçimde yeniden düzenlenmesi;
- Yeniden düzenlenen Tasarının, TBMM'deki ilgili komisyonlarda görüşülmesinde, sürece 'taraf' konumundakiler öncelikli olmak üzere ilgili demokratik kitle örgütlerinin dengeli katılımlarının sağlanması,
- Yeniden düzenlenen Tasarı'nın, kitle iletişim araçlarıyla genel kamuoyunun bilgisine sunulması, görüş ve önerilerine açılması" gerektiği vurgulanıyor.
TMMOB tarafından hazırlanan görüş yazısının tamamına ulaşmak için tıklayınız.
|