Pazar günü döndüm yurtdışından ve TV’de haberleri
dinlerken bir gazetenin kışkırtmasıyla Alperen Ocakları
tarafından Topkapı Sarayı’nda İdil Biret
konserine yapılan saldırıyı dehşetle izledim. Bir avuç kendini bilmez, saray
kapısına dayanıyor, içeriye giremeyince kapının önünde rahat rahat namazlarını
kılıyor ve yine aynı rahatlıkla İdil Biret’in afişlerini yakıyorlar! Sonra da
tehditler savurup defolup gidiyorlar! Bütün bunların yaşanmasına kimler, nasıl
izin veriyor, lütfen bir kişi açıklar mı? Bu, nasıl bir şiddet olayıdır? Bu,
nasıl bir vahşettir? Çağdışılıktır? Kültür ve Turizm Bakanı sayın Ertuğrul
Günay’ın dışında hangi bakan bu olaya tepki gösterdi? Bu olay, giderek çökmekte
olan eğitim sistemimizin de bir uzantısı sayılmalı. Asla geçiştirilmemeli,
geçiştirilmesine izin verilmemeli ve de tüm sanat kurumları tarafından kınamanın
ötesinde çok ciddi bir biçimde ele alınarak üzerine gidilmeli ki bir daha
tekrarlanmasın. Yeni Sıvas’lar yaşanmasın. Türkiye’nin yıldızı ne yazık ki uzun
zamandır çağdaşlığa değil çağdışılığa doğru kayıyor.
Sanat üretimi - sanat mekanı
21. yüzyılda ve de ayrıca İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olmaya
hazırlandığı bir dönemde bu tür olayların yaşanıyor olması ürkütücü. Resim böyle
karamsar olunca insanın aktarmak istedikleri de anlamlarını yitiriyor
sanki...
Bu yıl yolum birkaç kez Barselona’ya düştü ve her gidişimde
bu kentin tiyatro mekânları anlamında ne kadar zengin olduğunu fark ettim.
Kıskandım, üzüldüm, öfkelendim. Sözünü ettiğim binalar devletin, kentin yaptığı,
onardığı ve kullanıma açtığı yapılar. Biz, ne yazık ki mekân yaratma konusunda
ısrarla yerimizde sayıyoruz. Var olan mekânları yok ediyoruz. Yeni yapılanlar
ise ‘çok amaçlı’ olarak hemen hiçbir amaca hizmet etmeyebiliyor tiyatro
alanında. Onarılması gerekenleri de, istisnalar kaideyi bozmaz, ya kaderine
bırakıyor ya da ağırdan alıyoruz. Mesela, AKM önemli bir örnek.
Kapısına 30 Mayıs 2008’de kilit vuruldu ve hâlâ beklemede onarım için. Avuç içi
kadar Barselona’da tiyatro salonlarından geçilmezken bizde durum neden böylesine
vahim? Evet, İstanbul sahip olduğu zenginliklerle sadece Avrupa’nın değil,
dünyanın kültür başkenti. Ama, şu da bir gerçek ki, ancak kültür - sanat - yaşam
üçgeninin birbirini tamamladığı süreçlerde toplumsal gelişmelerin de önü
açılıyor. Bu sürecin yaşanmadığı toplumlarda tıkanmalar, kopmalar kaçınılmaz.
Yeterli sayıda sanat üretim mekânlarına sahip olmayan kentler nasıl kültür ve
sanat başkentleri olabilirler? AKM’de yaşanan sorunlar, iç çekişmeler nereden,
kimlerden kaynaklanıyor? Neden bunca sarkma? Gecikme - geciktirme? Bunu kimler,
nasıl çözecek? Bir yılı aşkın bir süredir nasıl bekler-bekletilir opera,
tiyatro, bale, konser etkinlikleri anlamında hayati bir önem taşıyan bu bina?
2010 yılı ortalarına bile yetişeceği kuşkulu. Umarım yanılıyorum,
yanılıyoruz.
Her yer tiyatro
Yine Barselona’ya dönecek olursam; saymakla bitmeyecek kadar çok tiyatro
mekânı var bu kentte. Beni büyüleyenlerin başında da Gran Teatre del
Liceu geliyor. 1849 yılında yapılmış olan tiyatroya gözleri gibi
bakıyor Katalanlar ve biraz da böbürleniyorlar doğrusu. Haksız sayılmazlar.
Bu arada, ‘Kadmos’ projesi kapsamında Avignon Festivali - Atina &
Epidaurus Festivali-Barcelona Grec Festivali ve Uluslararası İstanbul Tiyatro
Festivali ve Paris Odeon Tiyatrosu ortak yapımı olan “Işığın Oğulları ile
Karanlığın Oğulları’nın Savaşı” Avignon’da Carriere de
Boulbon’da; eski bir taşocağında sahnelendi. Barselona’da 2 bin kişilik
El Teatro Grec’te oynayacak. Atina Festivali kapsamında
Epidaurus Antik Tiyatro’da seyirciyle buluşacak. 2009 yılında son durak
İstanbul’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel izniyle Rumeli Hisarı. Evet,
Rumeli Hisarı’na özel izinle giriyoruz. Bu tiyatro Muhsin Ertuğrul döneminde
yapılmıştı ve her yıl Şehir Tiyatroları orada kalabalık bir seyirci kitlesine
birbirinden güzel yaz oyunları oynardı. Tiyatro Festivali de “Persefone”den
“Nâzım’a Armağan”a pek çok oyun sahneledi Hisar’da ve sonra birdenbire konserler
furyası başladı. Öyle bir furya ki tiyatroya yer kalmadı! Ardından da tüm ama
tüm etkinliklere kapılarını kapattı Rumeli Hisarı. Bu hususta söylentiler
çeşitli. Keşke Sayın Ertuğrul Günay tiyatro etkinliklerinin bu yasakların
dışında kalmasını sağlasa. Bu girişim eminim Muhsin Ertuğrul’u da mutlu
eder.
Barselona’da Piccolo Teatro di Milano’dan izlediğim Luca Ronconi yapımı “Bir
Yaz Gecesi Rüyası” ise her anlamda kusursuzdu. Ulusal Katalan Tiyatrosu TNC, 1
bin kişilik büyük salonu ve iki küçük salonu ile (450 kişilik) klasik ve
çağdaşın buluştuğu görkemli bir bina. Olimpiyatlar için inşa edilmiş. Geniş
fuayesi bir buluşma, okuma, yeme-içme, tiyatro ile sanatla kucaklaşma mekânı.
İnsanlar TNC’nin merdivenlerinde, avlusunda, fuayesinde bir araya geliyorlar ve
tiyatro ile dansla, müzikle iç içe zaman geçiriyorlar. Muhsin Ertuğrul
ustamızın, hocamızın sözlerini düşünmeden edemedim buraları gezerken: “Bir
tiyatro istiyorum efendim... bu İstanbul şehrine her şeyden evvel bir tiyatro
binası lazım...” Aslında bir değil, birkaç tiyatro binası
lazım...
|