Geri kalmışlığı, kentlileşmeye olan direnci ve nihayet
estetik yoksunluğunu iki önemli bulgu ele verir. Politikacılar istediği kadar
kalkınmışlık edebiyatı yapadursun bu kural değişmez. Altın standart şudur: Bir
ülkeye ilk ayak bastığınızda kent caddelerinin üzerindeki rögar kapakları bir
türlü asfalt seviyesini tutturamamış ise o memleketin halkı ya iyice perişandır
ya da orada yaşayanlar henüz uygarlığın ne olduğunu yeterince
keşfedememişlerdir.
Daha beter somut gösterge ise kentin "dış cephe"
görüntüsüdür. Çünkü bir kenti, binaları, evleri, ibadethaneleri ve de tarihi
dokusu anlatır! En azından bir şehrin insanı kentsel aidiyet duygusundan
sıyrılıp evini boyatmakta direniyorsa, evin içindeki temizliğin de doğrusu
hiçbir hükmü yoktur. Bu tespit bir milletin sadece sosyal açıdan değil, çevreye
saygı açısından da bencil tabiatta olduğunu ortaya koyar. Oysa biz Türkler fakir
fukara olsak bile evimizin içine gösterdiğimiz özeni dışına da gösteririz. (Daha
doğrusu gösterirdik!) Ne zaman kırsaldan kente göç yoğunlaştı bu güzel
alışkanlık da yok olup gitti. Kentleri insanlar ve binalar
güzelleştirir
İşin bir de sosyoekonomik boyutu var tabii. İhtiyaçlar hiyerarşisinde boyaya
biz millet olarak maalesef en sonda yer verir olduk. İçi mamur, dışı harap
görünüşlü binalarda yaşamaya alıştık. Boyasız evler insanların iç dünyasına
sinmiş karamsarlığı ve boş vermişlik duygusunu yansıtır aslında. Dahası o
ülkedeki belediyeler şehirciliğin ne olduğunu bilmeden "belediye" olmaya
kalkarlar. Çünkü bu konuda kent insanına yardım etmez, yol yordam sunmazlar.
Oysa "belediye" lafı Arapça "beled" sözcüğünden türemiştir ve bedevilikten
(köylülükten) kentlileşmeye geçişi simgeler.
Bu kelimenin içinde "mamur belde" olmanın ince ayrıntıları da bulunur. Buna
rağmen çoğu konutlar bir türlü boyanmaz bizim memlekette. Nedense kimi belediye
başkanları işlerinin çokluğundan mıdır nedir, bir renk körü gibi binaların dış
cephelerini görmezden gelir. Oysa kendi karnelerine koca bir sıfır taşıyacak
olan bu çirkinliği ne altyapı söylemi kapatır, ne de başka bir faaliyetin
parlatılmış anlatımları. Yani, bir kentte renkler konuşmadıkça o kentin ışıkları
sönmüş demektir. Üstelik güzellik de kaybolmuştur sevgi de. Ve bana göre bir
kent "dış cephe görüntüsü" kadar medenidir. (Medeni lafı da Arapça "Medine" ya
da "Medina"dan gelir ki uygarlık demektir.)
Örneğin Venezuela, Brezilya ve
Arjantin gibi modern kentleşmeyi varoşlarla birlikte ele alan
Latin Amerika ülkelerinde bile en derme çatma evlere boya standardı getirilmiş
bugün. İnanmayanların Buenos Aires'te gemi hurdaları ile
eskimiş saçlardan yapılmış "La Boca" gecekondularının yeni
haline internetten şöyle bir göz atmalarını öneririm.
Doğruyu söylemek gerekirse bizde de epey bir duyarlılık bulunuyor. Örneğin
Ankara Esenboğa'dan kente giriş nasıl adam edildiyse elbette
sıvasız boyasız yerler de zamanla ele alınacak. Net olarak hatırlıyorum;
Başbakan birkaç zaman önce Rize'yi ziyaret ettiğinde Güneysu
İlçesinden tüm belediye başkanlarına seslenmişti: Şu sıvasız, boyasız ev
rezaletini acilen önleyin diye. Hemen arkasından Kadir
Topbaş'ın bilinçli konuşmalarına şahit olduk. "Estetisyen bir mimar
duyarlılığı" içinde İstanbul'da boyasız ev kalmamasını haykırdıydı adeta.
Sonunda faydası oldu da...
Anadolu'yu araştırınca gördüm ki bu konuda işin farkında olan başkaları da
var. Örneğin Kayseri Belediyesi yıllar önce parti ayrımı
yapmadan bir "Kent Estetik Kurulu" oluşturmuş.
TEB ve DYO yılın fırsatını yarattı
Tüm bunları gündeme getirmemin nedeni Türk Ekonomi Bankası
(TEB) ile DYO Boyaları arasında yapılan bir anlaşmayla
ilgili. Bu haftadan itibaren TEB evini, apartmanını, dükkânını, yazlığını, hatta
fabrikasını boyatmak isteyene 24 ay vadeli, yüzde 0.99 faizli "dış cephe
ve ısı yalıtım kredisi" veriyor. TEB şubeleri bu konuda çok iyi
eğitilmiş. Krediyi almak için bürokrasi filan da yok. Şimdiden binlerce boyasız
ev ve apartmanın bu kredinin nimetlerinden yararlanacağını düşünüyorum.
Öğrendiğime göre banka şubesine ya da bir DYO bayisine başvurmak yeterliymiş.
Bina keşifleri DYO'nun uygulama bayileri tarafından yapılacak ve gereken kredi
TEB şubeleri tarafından anında verilecekmiş."
İşte tam bu noktada ben projeye üçüncü bir ayağın girmesinde yarar görüyorum.
Kendi kasabasını, kentini güzelleştirmek isteyen belediye başkanları bu fırsatı
en iyi şekilde değerlendirmeleri lâzım. "Boyasız konut kalmasın" şeklinde
yapılacak bir duyuru çok yararlı olacaktır. Böyle bir kampanyayı kente ilan
etmeleri, hatta tavsiyede bulunmaları -mütevazı bütçeleri rahatsız etmeden-
şehrin, kasabanın görüntüsünü anında değiştirecektir. En azından solmuş
sararmış; çirkin görüntüden dolayı giderek değer yitirmiş binlerce apartmanın
"ayağa kalkması" sağlanmış olacaktır böylece. Bu fırsatı sunan TEB Genel Müdürü
Varol Civil ile DYO'nun Boya Grup Başkanı Ahmet
Yiğitbaşını yürekten kutluyorum.
|