İmar planlarının sağlıklı uygulanması, mimari bütünlüğün korunması açısından da belde belediyelerinin kapatılması gerekiyor..." (Bizim Kocaeli - 18 Şubat 2008)
Başbakanlık'a bağlı Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) Başkanı Erdoğan Bayraktar , İzmit'teki konuşmasında bunları söylüyor. Belli ki Başbakanlık'ın belediyeleri kapatma gerekçesine bir de "imar bahanesi" eklemek istemiş. Oysa Bayraktar, hem "Bana namaz öğreten bari Müslüman olsa" sözünü iyi biliyor olmalı, hem de yakındığı ne varsa tümünün birer "TOKİ klasiği" haline geldiğini...
Ülkemizde bugün imar planlarını en sağlıksız uygulayan; ayrıcalıklı planlama yetkilerini, kenti değil, rantı gözeterek kullanan; arazilerindeki yapılaşma oranlarını katbekat arttırarak inşaat şirketlerine "kâr ortaklığı" anlaşmalarıyla pazarlayan... yoksa TOKİ değil mi?
Hele şu " mimari bütünlük" adına, yine ülkenin her tarafını "mimari uyumsuzluk abideleri"yle donatmasına ne demeli?
Artık Türkiye'de bir de "TOKİ mimarisi" var. Karaktersiz konut silolarına deniyor. Mimarlık okullarında da "kimliksiz ve kültür yoksunu mimari"ye örnek gösteriliyor. Bu blokların yükseldiği yerleşmelerde, ne özgün kentsel siluet kalıyor ne de çevreyle uyumlu bir peyzaj...
Aslında tüm belediyelerde geçerli olan denetimsiz imar yetkileriyle gerçekleşmiş uygunsuz yapılaşmalar bile TOKİ'nin dağlara, tepelere, ovalara sıraladığı beton kuleler yanında zemzemle yıkanmış kalırlar.
O halde "çözüm" TOKİ'yi "kapatmak" mı; yoksa "herkes"in mimarlık ve şehircilik ilkelerine uymalarını sağlayacak yeni bir yasal düzenleme mi?
Nitekim tam da böyle bir düzenleme olan "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı" 2004'ten beri raflarda tozlanırken aynı tasarıya aykırı bir "belediye kapatma yasası" nı "yerel seçimlerden önce" devreye sokmanın nedenini de keşke yine TOKİ Başkanı açıklayıverse...
Oysa, kutlamışlardı!
Yerel ve merkezi tüm kurumlara, "kente ve kimlik değerlerine saygılı" bir imar disiplini öngören o tasarı, Başbakanlık'ça "unutulmuş" olsa bile, aynı uygarlığı imar anlayışlarında "öncelik" yapmaya karar vermiş belediyelerimiz artıyor.
Bu anlayışın desteklenmesi, kişilikli bir yerel demokrasi ve kimlik kaynaklarımızın yerel sahiplenmeyle yaşatılarak gelecek kuşaklara aktarılması için büyük önem taşıyor. Nitekim tarihsel değerlerini korumak için çaba gösteren belediyeler, bunu ancak sözde değil özde yaptıklarını kanıtlamaları durumunda Tarihi Kentler Birliği'ne de (TKB) üye kabul edilebiliyorlar.
Yani TKB üyesi olmak, aynı zamanda ulusal zenginliklerimize karşı sorumluluklarını bilen belediye olmak demek. Birliğin kurulduğu 2000'den bu yana hemen her toplantısına "bakan"ların da gelerek "teşekkür" etmeleri; hatta Demirel' in ve Sezer' in cumhurbaşkanı sıfatlarıyla katılarak övgü dolu destekleyici konuşmalar yapmaları, işte bu "tarihsel bilinç örgütlenmesi"ne duyulan hayranlığın ürünü değil midir?
Peki, şu son yasada TKB üyesi tarihi kent belediyelerinin bile acımasızca kapatılması, acaba hangi düşüncenin ürünü? Toplantıların özellikle açılış konuşmalarını kaçırmayan bakanlar ve iktidar milletvekilleri, böylesi bir kültür ve demokrasi kıyımına nasıl sessiz kalabildiler?
Dahası, hem TKB'nin kuruluşuna önderlik ettiği hem de aralarında şimdi kapanmak üzere olan belediyelerin de bulunduğu yerel yönetimleri "kültür projelerine yönlendirdiği" için Prof. Dr. Metin Sözen' e devletin teşekkür ödülünü veren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ; aynı ödülü "ben sunacağım" diyerek törene katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül , acaba şimdi ne düşünüyorlar?
Geçmişimiz'in kentleri
Yasanın uzun gerekçesinde özetle deniyor ki: "Bu belediyeler devletin parasıyla ayakta durabiliyor, artık yük oluyorlar..."
Kapatma listesindeki TKB üyesi belediyelere bakalım. Her biri coşkuyla sahiplendikleri ulusal değerlerimiz açısından devletin el üstünde tutup elden gelen tüm desteği vermesi gereken belediyeler... Birer paragrafla tanıtsak bile sayfalar tutacağından, sadece bazı anımsatmalarla isimlerini sıralıyorum:
Kırşehir'deki Dulkadirli; tarihimizin ünlü bir beyliğinin mirası... Antalya-Akseki'deki Süleymaniye ve Kuyucak; Akdeniz ve İç Anadolu kültürlerinin buluşma noktaları...
Kayseri'deki Zincirdere, Güneşli, Büyükbürüngüz ve Erciyes. Her biri, yöreye çok özel değerler kazandıran efsanevi Erciyes Dağı'yla bütünleşen, hatta adını taşıyan yerleşmeler...
Çorum'daki Alacahöyük; Anadolu tarihinin "simge" yerleşmesi... Nevşehir'deki Göreme ve Mustafapaşa. Biri bölgeye adını verecek kadar köklü bir kültür merkezi; diğeri üniversite kenti olabilecek birikimlere sahip...
Bursa'daki Gölyazı... Antikçağdan bu yana var ve göl ortasındaki konumuyla dünyada eşsiz...
Şanlıurfa'daki Eyüpnebi. Geçmişin inanç ve hoşgörü zenginliğini yaşatan beldemiz...
Bunların dışında "büyükşehir "lere bağlanarak tüzelkişiliklerini yitirecekler arasındaki TKB üyeleri ise bakın hangileri:
Bursa'nın ünlü " Trilye" si, yani Zeytinbağı. Osmanlı'nın ilk belediyelerinden...
Kayseri'de Turan, Kuruköprü, Erkilet ve Mimarsinan. Bölgenin en bakımlı beldeleri, aralarında dünya mimarımızın adını taşıyan da var...
Antalya'ya bağlı Kalkan, Beymelek ve Side; Akdeniz'in tarih, doğa ve turizm merkezleri; yaz aylarının tatil başkentleri...
İzmir'deki Birgi, Yelki ve Yenifoça; Ege'nin tarih, doğa ve turizm güzelleri...
Mersin'de Taşucu, Mezitli ve Akdeniz; Anadolu ile Kıbrıs'ın sevgiyle bakıştıkları, hatta el tutuştukları yerleşmelerimiz.
Diyarbakır'ın Sur Belediyesi; kentin tarihsel kalbi, dünyanın en uzun kent surlarıyla çevrili tarihsel başkentin belediyesi...
Eskişehir'in Odunpazarı; asıl Eskişehir; kentin " varlık" nedeni...
Hangisinin adını ansanız, gözünüzün önüne Türkiye'nin özgün kimlik değerlerinin geleceği bu belediyeler kapandıklarında TKB üyelikleri de düşecek.
Peki, böylesi insafsız bir belediye kıyımına imza atan anlayış, acaba ne zaman aklını başına devşirecek?
|