unceli'de Almanlar tarafından 1937 yılında inşa edilen kışla binası, kentin ilk yapılarından biri. 1938'de Tunceli'de binlerce insanın yaşamını yitirdiği seferin hazırlığını yapan askerlerin barınağı olan kışla binası, bugün yoksullara kucak açmış bir halde tarihe direniyor.
25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan Tunceli Kanunu ile 'Dersim' adı Tunceli olarak değiştirildi. 1936 yılının Ocak ayında ise Elazığ merkezli Dördüncü Valilik kuruldu ve valiliğe tüm yeualeriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Bu tarihten itibaren Tunceli'de stratejik merkezlerde kışla ve karakol yapıldı.
Dersim İsyanı sırasında Kışlaydı
Tunceli merkezinde kentin ilk yapılarından sayılabilecek askeri bir kışla binası da bu dönemde yapıldı. 1937 yılında Almanlar tarafından yapılan kışla binasının yapımı, askere gitmemeleri karşılığında Tuncelili gençlere yaptırıldı. Alman mimarisinin egemen olduğu kışla tamamlandıktan sonra askerlerin kullandığı üs oldu. Kışla, 1938 yılındaki Dersim isyanının yaşandığı dönemde, askerlerin barınağı haline geldi.
12 yıl sonra lojman oldu
1950 yılında lojmana dönüşen kışla binası, o dönem Maliye Bakanlığı'na verildi. Ancak binada sadece maliye çalışanları değil, günümüze kadar binlerce memur ve ailesi barındı. 80 aileyi kışın soğuktan yazın da sıcaktan koruyan 3 kadı bina, şimdi tanıklık ettiği acı tarihin yükü altında ayakta durmaya çalışıyor.
Munzur'a uzanan paslanmış çatıları, yıkık dökük betonlar arasındaki görünümü Tunceli'de yoksulluğun yüzünü de yansıtıyor. Kışla binasında daha çok memurlar kalıyor olsa da memurlar adına orada kalanlar da az değil. Bir oda, mutfak ve salondan oluşan tarihi kışla binasının duvarlarını ise sloganlar, aşk şiirleri yada bir can sıkıntısı sonrası, yoksulluğun duvara resmedilen yaşam umudu süslüyor. Duvarlar adeta kentin sosyal psikolojisinin tuvali gibi. Geniş bir avlusu bulunan yapı aynı zamanda eski ile teknolojinin çarpık bir bütünlüğünü de yansıtıyor. Paslı çatılarda üst üste bindirilmiş çanak antenler, duvardan duvara gerdirilen ipler üzerine asılı giysiler, zor bela ayakta duran yaşlı bir 'Dersimli'yi andırıyor.
Kışla binası şimdi yoksulların mekânı olmuşsa da geçmişte pek öyle değildi. Sivillerin ilk kullandığı yıllarda kentin sadece memur kesimleri burada kalabiliyordu. Daha çok da dışarıdan gelen memurların mekânı olan kışlada kalanlar 'zengin' olarak tabir ediliyordu. O dönem yoksul Kürt çocuklarının belki de tek hayaliydi kışla avlusunda oynamak. Şimdi çocuklar yoksulluklarını da yanlarına alarak avluda oynuyorlar.
Celladından kurbana uzayan liste
Nice katliamlara tanıklık etmiş, 'katliamcılara', 'yabancılara' ve sonrası katliamın yoksul bıraktıklarına uzanan geniş bir konuk defteri olan kışla binası yıkılacak mı yıkılmayacak mı tartışmasıyla konuklarını uzun bir süre tedirgin etti. Ama gerek kentteki sivil toplum kuruluşları, gerekse işverenleri ile değişik kamu kuruluşlarının çabası sonucu Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne ait bu yapının restore edilmesine karar kılındı. Kentin o acı tarihinin canlı bir tanığı ve resmi olan kışla binasının restorasyonunun 2008 yılında başlanması bekleniyor ama bu sefer de içindekilerin "Burada kalmaya devam edecek miyiz?" kaygısı var. Bu soruya şu ana kadar verilmiş net bir cevap yok. Ama acaba binlerce insanı kültürleri ve kimlikleri nedeniyle sürgüne gönderenlerin konağı olan bu yapı, belki kendisini affedebilecek o 'yoksul bıraktıklarını' bir kez daha sürecek mi?
|