umhuriyet gazetesinde defalarca yayımlanan makalelerimde 2/B olayının ülkemiz ormanları için nasıl acı bir gelecek hazırladığını açıklamıştım. Yıllardır tartışması yapılan ve bütün siyasiler tarafından seçim yatırımı olarak kullanılan bu konu hukuki ve sosyal bir kangren halini almıştır. Konferanslarımda, katıldığım seminer ve panellerde devamlı olarak savunduğum düşünce, bu yaranın doğru yöntemle kapatılması, ilgili maddelerin anayasa ve yasalardan, bir daha dönülmemek üzere çıkarılması olmuştur.
Asıl hedef
Ülkemiz ormanlarının yok olması değil, kurtarılması ve gelecek kuşaklara yaşanır bir toprak bırakılması isteniyorsa, ki asıl hedef bu olmalıdır, önce 1982 Anayasası'nın 169. maddesinin 4. fıkrası ile 6831. S. Orman Yasası'nın değişik 2/B maddesinin iptali (kaldırılması) gerekir. Bu kanunun oluşumuna baktığımız zaman gördüğümüz aşama şudur:
1- 1961 Anayasası'nın 131. maddesi 1972 yılında değiştirilerek (nitelik yitiren ormanların, orman sınırları dışına çıkarılmasını öngören) bir fıkra ilave edilmiştir.
2- 1982 Anayasası'nın 169. maddesine eklenen 4. fıkra ile bu değişiklik sürdürülmüştür.
3- Bu değişikliği hayata geçiren 1744. S. Yasa 04.07.1973 tarihinde yürürlüğe girerek dışarı çıkarma işlemleri başlamıştır.
4- Daha sonra 1983 yılında çıkarılan 2896 S. ve 1986 yılında çıkarılan 3302. Sayılı Yasalarda 2/B şeklini alıp, 6831. Sayılı Yasa'da, anılan değişikliklerle varlığını sürdürmüştür.
Burada önemli olan 2/B maddesinin süre olarak uzatılıp devam eden orman kaybının yasalarla korunmasıdır.
Şöyle ki; 1961. Anayasası'nın 131. maddesinde 15.10.1961 tarihine kadar nitelik yitiren yerlerin dışarı çıkarılması benimsenmiş iken, 1982 Anayasası'nın 169. maddesinde ise bu süre 31.12.1981 tarihine kadar uzatılmıştır.
İktidar yol gösteriyor
Siyasi iktidarlar tarafından, sanki kötü niyetli kişilere yol gösterilerek "Ormanları yok etmeye devam edin, nasıl olsa bir gün yok ettiğiniz orman alanlarını dışarı çıkarıp sizlere armağan edeceğiz'' der gibi yanlış ve tahripkâr bir yol izlenmiştir. Şimdi, bugüne kadar gerçekleşen orman tahribatı yetmezmiş gibi, basında yer alan haberlere göre bugünkü siyasi iktidar da bu tarihi 23.07.2007 tarihine kadar uzatmayı ve yanan orman alanlarını da bu madde içine almayı planlıyormuş. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; 6831. S.Yasa'nın değişik 2. maddesinin A ve B fıkralarında dışarı çıkarılan yerlerin tanımı yapılmış olup B fıkrasının 3. bölümünde ise " Bu madde hükümleri, muhafaza orman milli park olarak ayrılan, izin ve irtifak hakkı tesis edilen ormanlık alanlarda ve 3. madde ile orman rejimi içine alınan yerlerde, bu niteliklerinin devamı süresince, YANAN ORMAN ALANLARINDA İSE HİÇBİR ŞEKİLDE UYGULANAMAZ!" hükmü yer almıştır. 6831. S. Yasa, yanan orman alanlarının 2/B konusu olamayacağını belirtmiş olduğu gibi, bu yasanın dayanağı olan 1982 Anayasası'nın 169. maddesinde ise (O rmanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahribine yol açacak siyasi propaganda yapılamaz, münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.) ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz hükmü mevcuttur.
Burada 2/B maddesi üstü kapalı bir af niteliği taşımaktadır. Zira ormanın tahribi ve yok edilmesi yine orman yasasına göre suç sayıldığı halde, yok edenleri ödüllendiren 2/B maddesi üstü kapalı bir af maddesidir. Oysa anayasa -orman suçu işleyenler için- (yangın dahil) affa izin vermemiştir. Bu nedenle yanan orman alanlarını da dışarı çıkarmak dolaylı bir anayasa suçu olacaktır. Ayrıca yanan orman alanları 2/B kapsamına alındığı takdirde, bugüne değin yanan ormanların miktarına eklendiğinde tüm Türkiye ormanları tehdit altına giriyor demektir.
Orman yangınları
Bu yıl çıkan onlarca orman yangını göz önüne alındığında sanki yasa ve anayasa değişikliği çok önceden biliniyormuş gibi bir duygu oluşuyor.
Nitelik kaybı aslında bilimsel ve hukuki hiçbir gerekçeye dayandırılamaz, bu olgu tamamen yapay bir kavramdır. Ülkemizde hiçbir orman doğal olarak nitelik yitirmemiştir. Hepsi insan eli ile makinelerle ağaçları ve bitkileri yok edilen alanlardır.
Bu konuya, yukarıda açıkladığım yöntemle bakıldığında büyük bir çelişkinin varlığı gözlenmektedir. Orman Yasası'na göre, "ağaç kesmek - tarla açmak - bina yapmak'' suçtur ve cezai yaptırımı vardır. Bu olguların gerçekleştiği yerlerde, ceza uygulaması yerine 2/B maddesi ile suç teşkil eden olaylar görmezden gelinerek suçlulara armağan edilmektedir. Hiçbir ülkenin hukuk düzeninde böyle bir çelişkiye rastlanamaz. Bu çelişkiyi yıllardır dile getirdiğim halde, hiçbir ilgili kurumdan ve siyasi iktidarlardan, hukuki, yasal ve bilimsel karşılık teşkil edecek yanıt alamadım. Orman Genel Müdürlüğü'nün resmi verilerine göre - bugüne değin 470 bin hektar orman alanı, nitelik kaybı denilen, ki aslında bu niteliği kaybettirilen alan , olarak dışarı çıkarılmıştır.
Bindiği dalı kesenler
Şimdi bu süreç 23.07.2007'ye kadar uzatılır ve yanan alanlar da dahil edilirse, gelecekte, yeni kuşaklar, yeşil gereksinimi ve yeşili görmek zevkinden yoksun kalacaktır, ki hiç kimsenin bu felaketi hazırlamak gibi bir hakkı ve görevi yoktur. Bindiği dalı kesenler mutlaka yere düşüp taşa çarpabilirler.
Nitelik yitiren alanların satışından para kazanmayı düşünmek, yeşilden, ormandan yoksun kalan bir ülkenin yaşanabilir vatan olmaktan çıkacağını görememektir ve acıdır. Niteliği kaybettirilen alanların gerçek değerini ödeyecek bir güç yoktur . Yok pahasına orman alanlarının satılması kamu vicdanına, ekonomik kurallara ve mantığa aykırıdır.
Şöyle ki, orman köylüsü yoksuldur ve bu bedeli ödeyecek güce sahip değildir. Bunun dışında kanunsuz şekilde işgal edenler için hazırlanacak ve yürütülecek siyasi, ekonomik manevralarla en önemli alanlar elden çıkarılıp, ormana ve Yasalara saygılı iyi niyetli yurttaşların hakları gasp edilmiş olacaktır.
Zira ormanlar kamu malıdır. Her yaprakta ve her dalda tüm ulusun hakkı vardır . Dışarı çıkarma süresinin tekrar uzatılmayacağını kim garanti edebilir? Bu durumda ileride yine uzatmalar devam ettirilecektir ki, bunun sonu ve sınırı son ağacın kesildiği tarih olacaktır. Bu cinayete ve ihanete kimsenin hakkı yoktur. Beşikten mezara kadar tüm insanların ve insanlığın gereksinimi olan ormanları, bilerek, isteyerek, siyasi amaç ve rant uğruna yok etmek, bu güzel ülkeye verilecek en büyük zarar, yapılacak en büyük kötülük olacaktır.
Bu nedenlerle, devleti yönetenleri, bu konu ile uğraşıp tasarı hazırlayanları bu tarihi yanlıştan, insanlık suçu sayılacak girişimlerden dönmeye, bütün resmi kurumları, sivil toplum örgütlerini, saygıdeğer bilim adamlarımızı ve tüm halkımızı bu yanlışı önleme yolunda anayasal ve yasal haklarını kullanarak ve bunu milli bir görev sayarak demokratik yollarla mücadele etmeye, bu yolda uğraş vermeye, yüreğimden kopan en yüksek sesle ısrarla davet ediyorum.
Aksi halde çölleşebilecek güzel Türkiyemizde yarın çok geç olacaktır.
Ferruh ATBAŞOĞLU / Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı
|