Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Sulukule'ye Borçluyuz

19 Ekim 2006 tarihinde Bakanlar Kurulu'nun, Sulukule için 'acele kamulaştırma' kararı almasının ardından Edirnekapı ve Vatan Caddesi arasındaki surların arkasında kalan, bu minik ve şirin semtin yıkımı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi şu an harekete geçmiş durumda.

Birgün Gazetesi /Ayşegül SAVAŞTA



imdi size hiç beklemediğiniz bir anda 'Darbukacı Bayram' desem neler gelir aklınıza acaba? Hatırlayamadınız mı?

Biraz daha ipucu vereyim o zaman. 'Güllüye', 'Ayıcı Baryam', 'Sarhoş Emin', 'Sabayat', 'Zekiye', 'Duman Haydar', 'Kalaycı Bekir'...

Şimdi hatırladınız sanırım. Onlar, seksenli yıllarda çocukluğunu geçirmiş, artık otuzlu yaşlarında demlenen gençlerin hatırlayabileceği 'Gırgıriye Ailesi'nin ferderi...

Bizim yıllarca Televizyon ekranlarından gördüğümüz hiç geçinemeyen, aralarında hep kavgalara tutuşan ama başkaları tarafından bir tehditle karşılaştıklarında hep beraber dayanışma içerisinde olmaktan vazgeçmeyen iki ailedir.

Hayat hikâyelerinden bazı bölümlerin filmler ve diziler halinde bize sunulması sonucunda onlarla tanıştık biz. Bazen hüzünlerine ortak olduk, bazen sevinçlerine. Ama hüzünlenirken de gülmeyi öğrendik onlardan, belki de hayatı...

Aslında onların pencerelerinden ve kişilikleri üzerinden Sulukule'deki yaşamın ayrıntılarına ve o güzide İstanbul semtindeki insanların, hayata dair reflekslerine tanık olduk da denilebilir.

O güzel ve neşe yumağı insanlar hep yani başımızdaydılar gerçekte. Ama biz hep uzaktan sevdik onları. En ağlamaklı günlerimizde bile bizi güldürerek karnımıza kramplar sokan, bizi mutlu eden, yatmadan önce evimizi neşeyle doldurup tadı uykulara dalmamızı sağlayan akşam kuşağı izlenceleri-mizdendir onlar bizim gözlerimizde. Bir elimizi uzatıp 'merhaba' diyebileceğimiz kadar yakın ama sadece TV ekranında izlemek istediğimiz kadar da uzak tuttuk kendimize onları. Nedendir bilinmez onlardan uzak oluşumuz...

Bu yazının kaleme alınmasının nedeni ise ne size Gırgıriye Ailesinin bir ferdini tanıtmak ne de TV dizileri ve filmlerine dair bir güzelleme yapmak.

Bu kez, Mor ve Ötesi'nin şarkısında seslendirdiği gibi 'bir derdim var' ve ben, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bin yıllık Sulukule


19 Ekim 2006 tarihinde Bakanlar Kuru-lu'nun, Sulukule için 'acele kamulaştırma' kararı almasının ardından Edirnekapı ve Vatan Caddesi arasındaki surların arkasında kalan, bu minik ve şirin semtin yıkımı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi şu an harekete geçmiş durumda.

Yaklaşık 3 bin 500 Roman'ın yaşadığı Sulukule de yıkımların başlamasına çok az kaldı. Üstelik çingeneleriyle, romanlarıyla, müzisyenleri ve göbek atanların danslarıyla ünlü bu semtin sakinlerinin ellerinde tapuları da olmasına rağmen zorla evlerinden çıkarılmaları gündemde.

Sulukule'deki 'Kentsel Dönüşüm Projesi' adı altında gerçekleştirilmek istenen bu yıkımlara karşı Mimar Korhan Gümüş bir değerlendirme yaptı. Onları anlattı, onlara dair olanları:

Hayali bir düzen

"Bir tür kamu eliyle uygulanan bir 'gentrifica-tion' (mutenalaştırma) operasyonu ile karşı karşıyayız. Başka mahallelerde yaşayan insanların istedikleri yerde oturma, kendi evlerini tamir etme, yıkıp yapma hakları var. Ama onlar için yok. Yönetim sosyal programlar geliştirip, eğitim, şehircilik altyapısı, istihdam konularında yoksul semderdeki yaşam koşullarını iyileştireceğine, tepeden inme yöntemlerle karar alıyor ve burada yaşayan insanları yok sayan, ayrımcılık yapan bir şehircilik uygulamasına girişiyor. Uzmanlar, turizmciler, siyasetçiler el ele verip, İstanbul'da 'TürkMa-halleleri'ni yaratmaya soyunuyorlar. Yalnızca bazı semderde yaşayan insanları değil, küçük üreticileri de karakuşi hükümlerle yerlerinden ediyorlar. Bu değişim kente ait olan bir düzenin yerini ideolojik bir dönüşümle, hayali bir düzenin alması demek..."

Sulukule öyle bildiğimiz yeni yerleşime açılmış bir semt veya mahalle de değil. Adını Lykos Deresi'nin İstanbul şehrine buradan girmesinden almış yüzyıllar önce. Osmanlı İmparatorluğu'ndan da eski bir geçmişe sahip anlayacağınız.

Ekonomik anlamda hep alt gelir grupları içinde yer alan Sulukuleliler bu anlamda bulabildikleri tüm işleri yapan insanlar olarak görülmüşler yüzyıllarca. Hatta kimi söylemlere göre Roma İmparatorluğu döneminde cellâtlık bile yaptırılmış.

Osmanlı'ya uzanan bir hikaye


Ben de zaman zaman mahallemize gelen kâğıtçıların fukaralığını gördükten sonra gazetelerin eskilerini bir onlara bir de arada bana harçlık çıksın diye bakkala sattığım günleri hiç unutmuyorum. Tabii bir de, ayılarının burunlarına taktıkları halkalı zincirle "hadi kızım göster bakalım şu fakirlere hamamda karılar nasıl bayılır" diyerek yaptıkları gösterileriyle bizi güldürmekten kıran o esmer tenli, ince kaytan bıyıklı insanları ve yanlarından ayırmadıkları o 'kocaoğlan'ları unutulacak gibi değiller.

Bir zamanlar Adnan Şenses'lerin, Zeki Müren'lerin gittiği bir semt orası. Daha bizim meşhur Sultanahmet'teki Ayasofya Cami'nin turizm merkezi bile olmamışken, turisdik rehberlerde adı geçen, yerli ve yabancı ziyaretçilerle dolup taşan bir semtti Sulukule.

Yeri gelmişken İstanbul'un en büyük gösteri merkezlerinden Türker İnanoğlu'nun sahibi olduğu TİM'de 'Romantika' müzikalinin oynanmasının üzerinden şunun şurasında daha kaç ay geçti ki sanki? Dünyanın en klasik hikâyelerinden biridir zengin çocuğun fakir kıza âşık olması. Romantika'da bunun hikâyesinin anlatıyor bize ama bu kez ailesinin kökeni Osmanlı hanedanlığına kadar uzanan bir zengin gencin çingene kıza aşkıyla. Ve bize yine Romanların ve Çingenelerin yaşamlarından ayrıntıları izliyoruz müzikalde.

Dünyanın kurulan ilk roman yerleşim birimlerinden biri olduğu söylenen bu semti, biz, şimdi sırf kentsel dönüşüm projelerimize uygun olmadığı için mi yıkmaya kalkıyoruz yani?

Sayın proje yürütücüleri, siz, "tarihi dokuyu korumak" diyorsunuz da insanların olmadığı bir yerde tarihi dokuyu ne yapalım ki biz? 'Doku' dediğiniz olguyu yaratan insanları yerlerinden ettiğiniz zaman, yaptığınız projelerin hiçbir anlamı kalmayacaktır.

Peki, sizin bugün yıkma çalışmaları, projeleri ürettiğiniz Sulukule için, UNESCO Dünya Mirası listesindeki İstanbul'un yine bu kapsamda yer alan surlar ve çevresindekilerin sadece fiziksel değil, var olan sosyal-kültürel yapısı ile de korunması gerektiğini belirttiğinden haberiniz var mı?

İster beğenin ister beğenmeyin

Sayın yöneticiler ister beğenin ister beğenmeyin ama şu an Avrupa Komisyonu'nun katkılarıyla Fatih Belediyesi, Fener ve Balat semtlerinde adım adım bu küçük semtlere dair bir 'iyileştirme' uygulaması gerçekleştiriyor. Ve bu projeyle semder yıkılmıyor, semt sakinleri yerlerinden yurtlarından edilmiyor sadece ve sadece yaşamlarını sürdürdükleri çevreleri iyileştiriliyor ve kültürel miras böylelikle korunmuş oluyor.

Kamulaştırma kararını alanlar ve Sulukule'nin yıkım projesinin sahipleri!

Hani arada sırada yeri geldiğince denilir "Anadolu toprakları medeniyetlerin beşiğidir" diye. Hep Osmanlı İmparatorluğu'nun ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriye-ti'nin tarihiyle, savaşlarıyla övünecek değiliz ya, biraz da bu topraklarda yaratılan binlerce yıllık kültürel mirasımızla ve bu mirasın yaratıcılarıyla övünelim...

Hem sizce de en basitinden bir gerekçeyle söylersek, bizi bu kadar çok güldüren, neşelendiren, düğünlerimizde gelip çalıp dans eden bu 'Şugar' insanlara bir borcumuz yok mu?

Unutmayalım ki, Sulukule de Anadolu'da yaratılan medeniyetler beşiği kavramının bir parçasıdır.

Tarihin esmer enselileri


Biraz araştırınca öğrendim ki 1969'da kurulan Sulukule Derneği, 1. Uluslararası Çigan Festivali'ni yapınca Turizm Bakanlığı'nın "bu semtimizi olduğu gibi koruyalım" dediği yermiş Sulukule.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Adrian Richard Nathanel Marsh'ın, "Sulukule'nin Tarihi: Çingenelerin Kalbi Bin Senedir Sulukule'de Atıyor" başlıklı makalesinde şöyle diyor:

En eski Roman topluluğu

"Sulukule'nin Çingene tarihinin kalbi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çingeneler tam bin senedir Sulukule'de yaşıyor. Burası bilinen en eski Çingene yerleşim alanı ve aynı zamanda onların dünyaya yayıldığı yer. Çingene adı ilk defa Bizanslılar tarafından burada yaşayan insanları adlandırmak için kullanılmış.

Fetihten sonra Fatih şehir hayatını ve ticareti yeniden canlandırmak için şehre yeni Çingene toplulukları getirtiyor ve bu dönemde zenginlik kaynağı olan at ticareti ve sepetçi, dansçı loncaları da onların kontrolüne giriyor. Osmanlı döneminde de bu bölge, kendi dillerini konuşan (Roman dilinin çeşitli lehçelerini konuşan), falcılık ve ayı oynatıcılık, müzik ve dansla ön plana çıkan bir tarihsel eğlence geleneğine sahip olan, dünyanın en eski Roman/Çingene topluluğunun yerleşim alanı olarak varlığını sürdürüyor.

Şehrin ve Sulukule'nin Çingeneleri, akrobatları, hokkabazları, dansçı ve müzisyenleri, sultanların tahta geçiş kutlamala-rındaki tören alaylarını, İran'a ve Avrupa'ya sefere giden orduları konu alan minyatürlerde de resmediliyorlar. 19. ve 20. yüzyıllarda, Sulukule'nin ünü Avrupa ve Amerika'ya kadar yayılıyor. Hatta Çingene dansçıları çeşitli dünya fuarlarına götürme planları dahi söz konusu oluyor. Ancak Sultan Abdülhamit dinsel açıdan karşı çıktığı için bu girişimler hiçbir zaman gerçekleştirilemiyor."

http://www.yapi.com.tr/haberler/sulukuleye-borcluyuz_55364.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!