Foto: İsrail'deki Hadera deniz suyu arıtma tesisi,
kapasitesiyle alanının en büyüklerinden
Tuzlu suyun arıtılarak tatlı su elde edilmesi son yıllarda oldukça revaçta.
Arıtma tesisleriyle, gittikçe azalan tatlı su kaynaklarına takviye yapılması
hedefleniyor. Başı çeken ülke ise yıllardır deniz suyunu arıtan İspanya.
Singapur ve komşusu Malezya da bu yöntemle tatlı suya bağımlılığını azaltmaya
çalışıyor. İsrail'in de yılda 500 milyon metreküp deniz suyunu arıtan bir tesisi
bulunuyor.
“Aslında tuzlu suyu arıtarak istenildiği kadar, yüksek kalitede tatlı su elde
edilebilir. Zira okyanuslar oldukça büyük. Çok büyük miktarlarda tuzlu su hiçbir
zarar verilmeden çekilebilir. Bu nehir ve gölün ekolojik sistemlerinde mümkün
değil. Ancak ne var ki, tuzlu suyu arıtmak, nehir ve göllerdeki suyu arıtmaktan
çok daha fazla enerji tüketimine yol açıyor. Bu da en büyük sorun” şeklinde
konuşan ABD'deki Yale Üniversitesi çevre teknolojileri bölümünden Profesör
Menachem Elimelech, tuzlu suyun arıtılmasının ilk bakışta su krizinden kurtulmak
için en ideal çözüm olarak göründüğünü belirtti.
Arıtma işlemi çevreye zarar veriyor mu?
Hemen tüm
modern tuzlu su arıtma tesisleri, ters ozmoz prensibine dayanıyor. Ters ozmoz
işleminde, suyun içindeki istenmeyen tüm mineraller sudan ayrıştırılarak bir
filtrasyon işleminden geçiriliyor. Tuzlu su arıtılırken, oldukça yüksek bir
basınç uygulanıyor ve bir metreküp tatlı su için 3 ila 4 kilovatsaat elektrik
kullanılıyor. Nehir ve göl sularının arıtılmasına kıyasla tuzlu su arıtımında üç
kat daha fazla karbondioksit üretiliyor.
Foto: Cezayir'deki Hamma
tesisleri
Tuzlu su arıtımının çevreye olumsuz etkilerinin başında, karbondioksit
salınımı geliyor. “Deniz suyunun içinde tuzun yanı sıra birçok kendini
ayrıştırabilen deniz yosunu bulunuyor. Mevcut olan membranlar, suyun
geçirgenliği konusunda oldukça iyi işliyor. Ancak organik madde ve bakterilerin
bu membran filtrelere yapışması durumunda işlevleri azalıyor. Çünkü organik
maddeler filtrelerin üst kısımlarında toplanıyor” diyen ABD'nin Indiana
Eyaleti'ndeki Notre Dame Üniversitesi'nden William Phillip
, tesislerde rüzgar ya
da güneş enerjisinin kullanılması durumunda karbondioksit salınımının
azaltılabileceğine dikkat çekti.
Kimyasal maddeler kullanılıyor
Membranlara bu tip organik maddelerin yapışmasını azaltabilmek için de deniz
suyunu arıtma işleminden önce kimyasallar dökülüyor. Kimyasal kullanımını
engellemek amacıyla birçok mühendis, yeni bir mikrop ayrıştırıcı geliştirmeye
çalışıyor olsa da, bu da çevreye olumsuz etkisi olabilecek etkenler arasında
gösteriliyor.
Ayrıştırılan tuzlar nereye gidiyor?
Tuzlu suyun arıtılarak tatlı su elde edilmesi sürecinde, ayrıştırılan
tuzların nasıl imha edileceği konusu da oldukça önemli. Genelde tuz yığınları
toplu olarak, çabucak çözülmeleri için yeniden denize boşaltılıyor. Henüz uzun
vadeli bir araştırma yapılmadığı için tuzların denize dökülmesinin, deniz
canlıları için ne tür yan etkileri olduğu ise bilinmiyor.
Çevre teknolojileri uzmanı Profesör Menachem Elimelech, denizden uzak
yerlerdeki tesislerde yarı tuzlu suyun arıtımından elde edilen tuzların imha
edilmesinde gelecekte oluşabilecek farklı bir soruna da dikkat çekiyor; “Çözüm
yollarından biri, tuz öbeklerini yaklaşık 1 kilometre yeraltına pompalamak
olabilir. Bu bir çeşit imha yöntemi olsa da kalıcı bir çözüm değil. Arıtma
tesislerinin tuzları imha etmek için yeraltına pompalamaları durumunda 50, 100
ya da 500 yıl içinde yeraltı suları zarar görebilir.”
Tuzlu su arıtımı ilk bakışta akla yatkın gelse de, arıtma süreci enerji
kullanımını artırıyor ve çevreye farklı açılardan zarar verebiliyor. Profesör
Elimelech, birçok kurak bölgede tuzlu su arıtımından başka seçenek olmayacağı
görüşünde. Ancak yine de bu yönteme başvurmadan önce daha çevre dostu
teknolojilerin de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtiyor.
Amberger, Madeleine / Çeviri: Gezal Acer Editör: Hülya
Köylü
|