Ayamama Deresi'nin taşacağı biliniyor ve konuşuluyordu.
Gizli hazırlatılan raporlarda da vardı. Fakat bir türlü çözüm bulunamıyordu.
Nedeni ise Ayamama dahil, İstanbul'daki dere ve havzaların kenarlarında ruhsatlı
yapılaşmaya göz yumulmuştu. O yüzden de bugünden yarına yapılacak bir şey
yok. Sel felaketinin faturası yavaş yavaş
çıkmaya başladı. Hasar tespit çalışmaları tamamlanıyor... Tamamlandıkça da
zararın boyutu gözler önüne seriliyor. Şimdilik yapılan tespite göre, selde 3
bin 400 bina hasar görmüş. 60 bina yıkılmış. Binaların yüzde 74'ü de ağır hasar
görmüş. Yani, kullanılamayacak durumda. 33 okul ve 3 hastanede de orta ve hafif
çapta hasarlar oluşmuş. Bana göre, gerek okullar gerekse hastanelerin
kullanılmaması gerekiyor. Ama malumunuz, burası Türkiye. Şimdilik ortaya çıkan
hasar böyle... Ve hasar tespit çalışmalarının neredeyse yüzde 80'ine yakını
tamamlandı.
Sel baskınının olduğu bölgedeki sanayi tesislerine gelince... Bir kısmı ağır
hasarlı. Geri kalanlarda ise orta ve hafif hasar var. Tabii, tesislerin zararı
sadece bina hasarından oluşmuyor. İçerideki makine-teçhizatlar da çok ciddi
hasar gördü ve büyük bir çoğunluğu kullanılamaz halde. Otomobil galerilerindeki
araçlar da keza öyle ve bunların büyük bir çoğunluğu
sigortalı. Sadece bir günlük sel felaketinin faturası
bu kadar ağır işte. Maalesef 27 kişi de hayatını kaybetti. Bu noktada
kritik soru şu: İstanbul'un tam orta yerinde, bir günlük sel felaketi nasıl olur
da bu kadar ağır hasara yol açabilir? Bir kere daha tekrarlıyorum... İstanbul'un
orta yerinde... Bir günlük yaşanan selde...
Aslında bu sorunun normal şartlarda cevabı şu olabilirdi. Daha doğrusu
gelişmiş ülkelerdeki cevabı... Küresel ısınma ve doğanın dengesinin değişmesi
nedeniyle bu tür felaketlerin olması çok doğal. Keza dünyanın birçok ülkesinde
yaşanıyor. Ama bizdeki cevabı maalesef bu değil. Kelimenin tam anlamıyla yapılan
hatalar ve ihmalkârlık. Hatta bir adım daha ötesi var. Bile bile ve çıkar amaçlı
yapılan hatalar neticesinde koskoca bir metropolün orta yerinde, bir günlük sel
baskını bu kadar hasara, can kaybına neden olabiliyor.
Derenin taşacağı biliniyordu
Felaketten birkaç gün sonra, İstanbul'da mahalli idarelerden, üst düzey bir
yetkiliyle konuştum. İsminin açıklanmamasını özellikle rica ettiği için
paylaşamıyorum. Aynen şunları söyledi: "Hemen hemen tüm yetkililer Ayamama
Deresi'nin yeniden taşacağı ve civarına ciddi hasar vereceğini biliyordu. 1995
yılında taşmıştı ama o dönem bu kadar işyeri ve yapılaşma yoktu. Dolayısıyla o
dönem verdiği zarar da bu kadar büyük olmadı. Ancak zaman içinde bölgedeki her
yapılaşmada derenin yeniden taşacağı korkusu hep vardı. Fısıltı halinde
konuşuluyordu." Konuştuğum yetkili, çarpıcı
açıklamalarına devam ediyor... Ayamama Deresi'nin öncelikli ıslah edilecek
derelerin başında geldiğini söylüyor ve maalesef gerek 1995'teki felaket öncesi
gerekse sonrasında derenin civarında ruhsatlı yapılaşmaya izin verildiğini
belirtiyor. Ardından da şunları söylüyor: "İzin verilmesinin iki nedeni var.
Birincisi, seçimlerde oy alabilecek potansiyeli yaratmaktı. İkincisi ise seçim
sonrasında hükümet yandaşlarına -ama hangi hükümet olursa olsun- yeni rant
kapısı açmaktı. Her ikisi de yıllarca gerçekleşti ve sonuç felaket
oldu." Derenin ıslahı çok
zor
Peki, ne yapılması lazım. Asıl sorun da buradan kaynaklanıyor. Konuştuğum
yetkili, öncelikle sadece Ayamama Deresi değil, tüm su havzaları ve dere
kenarlarındaki bu ruhsatlı yapıların yıkılması gerektiğini söylüyor. İşte bunun
da maalesef imkânsız olduğuna dikkat çekiyor.
"Neden imkânsız" sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: "İmkânsız çünkü bu binaların
ve işyerlerinin sayısı öyle onlarla, yüzlerle ifade edilecek sayılarda değil.
Bilinen 2-3 bin yapıdan bahsediliyor. Ve bunların da büyük bir çoğunluğunun
ruhsatı var. Yani, bu kişilere mahalli idareler tarafından hak verilmiş. Bu
hakkın alınması söz konusu. Bu da mahkemelerin görev alanına giriyor. Nitekim
halen süren davalar var. Mahkemelerin de en az 2-3 yıl sürdüğünü düşünecek
olursak, bu sorunun bugünden yarına çözülmesi hemen hemen imkânsız. Siz bakmayın
öyle Başbakan'ın ‘Hemen yıkacağız, gerekeni acil yapacağız' söylemlerine. Bu
konu zaten yıllardır konuşuluyordu ve Başbakan dâhil tüm hükümet yetkilileri de
biliyordu. Ama aynı zamanda bu işin o kadar kolay olmayacağını da
biliyorlardı."
İşte durum bundan ibaret. İsmini vermemi istemeyen yetkilinin söyledikleri
üzerine yorum yapmaya bence gerek yok. Neden yok? Çünkü dere ve havza
kenarlarında yapılaşmaya izin veren yerel idareler, oralarda yapılaşma yapan
vatandaş ve bu ülkenin idarecileri riski biliyorlar da ondan. O yüzden de bugün
konuşulanlar, bana göre boşa çene yormadan öte değildir.
|