Geçen hafta yaşanan sel baskınları sonucunda İstanbul’da 33, Trakya’da ise 9
yurttaşımız yaşamını yitirdi. Binlerce ev sular altına kaldı. Büyük maddi
hasarlar oluştu. Özellikle de İstanbul’da dere yatağına kurdurulan yerleşim
yerleri ile işyerlerindeki can kayıplarının ve milyarlarca liralık maddi hasarın
oluşumu hizmet değil, rant anlayışının kentlerimize egemen oluşunun bir sonucu
ve göstergesidir.
İstanbul ya da diğer kentlerimiz sel baskınlarıyla yeni mi karşılaşıyor?
İstanbul, Ankara ve daha birçok anakent ve diğer şehirlerimizde her yıl buna
benzer sel baskınları yaşanmış ve yaşanmaktadır. Aynı şeyleri deprem için de
söyleyebiliriz. Ülkemizin deprem kuşağı üzerinde olmasına karşın 5 ve daha
yukarı şiddetindeki her depremde can ve maddi kayıplar oluşmaktadır.
Peki, neden bu olaylardan bir türlü ders çıkarılarak gerekli önlemler
alınmamaktadır? Neden, yaşamını yitirenler, zarar görenler, acı çekenler hep
emekçi, yoksul tüketici ve yurttaşlardan oluşmaktadır?
İstanbul’da ve Ankara’da belediyeler 15-16 yıldan beri, aynı ya da benzer
anlayıştaki kişiler tarafından yönetilmektedir. Daha önce İstanbul kentini
yönetenler, mevcut yönetim tarafından sel baskınlarının suçlusu olarak
gösterildi. Kuşkusuz, daha önceki yönetimlerin de yanlışları vardır ya da
olabilir. Ancak, 15-16 yıldan beri İstanbul’u yöneten mevcut anlayış, eskiden
kalan yanlışları düzeltmek için ne yaptı? Hangi önlemleri aldı? Yoksa, var olan
yanlışları düzeltmek bir yana, en büyük yanlışı kendileri yapmış olmasın!..
Gerçekten, her yıl sel baskınlarıyla “geliyorum” diyen felaket öncesinde
gerekli önlemler alınmış olsaydı, derelerin yataklarında konut ve işyerlerine
ruhsat verilmemiş olsaydı, buralarda yerleşime izin verilmemiş olsaydı, dere
ıslahı yapılmış olsaydı, böyle bir felaket ile karşılaşılır mıydı?
Gelelim, Ankara Anakent Belediye yönetimine!.. Geçen hafta, olabileceği
varsayılan sel baskınlarına karşı, Başkan Melih Gökçek, kendisine yakışır bir
şekilde, tehlike yaşayabilecek Ankaralılara “ÜST KATLARA ÇIKIN!” önerisinde
bulundu. Ne muhteşem bir öneri!.. Ancak, anlaşılıyor ki, Melih Gökçek, üst
katları olmayan konutlar ya da üst katları olmayan yerleşim yerleri
olabileceğini hiç düşünmedi!.. Bir kentte apartmandan başka konut alanı ve
yerleşim yeri olabileceğini düşünmeyen ya da düşünemeyen bir belediye başkanı
için normal bir davranış!.. Çünkü, Melih Gökçek, “KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ”
kapsamında, nedense, apartmanlarla çok ilgileniyor da!..
Rantçı belediyecilik anlayışının sonu
Özellikle de, 1980’lerden sonra uygulanmaya başlayan neoliberal politikalar
ve bununla birlikte uygulamaya konulan özelleştirmelerle rantçı belediyecilik
anlayışı birleşince, başta İstanbul ve Ankara gibi anakentlerimiz olmak üzere
birçok kentimizin kentleşme, çevre, altyapı, ulaşım, su, barınma, ısınma,
sağlık, kültür gibi sorunları çığ gibi büyümüş, çarpıklaşma her alana
sıçramıştır. İç göçlerin de teşvik edilir olmasıyla bu kentlerimizin sorunları
mevcut anlayışlarla içinden çıkılamaz bir duruma getirilmiştir.
Yukarıda saydığımız alanlarda kamu yararı, tüketici ve insan hakları hiçe
sayılmış, ayaklar altına alınmıştır. Bırakınız bilimsel gerçeklere dayalı
planlı, sosyal ve demokratik belediyeciliği, pilavcı anlayıştan da daha beter
bir şekilde yönetilen belediyelerin uygulamaları ile deprem ve sel baskınları
gibi afetler sonucunda adeta planlı cinayetler işlenmektedir.
Rantçı belediyecilik, kentleri yalnızca doğal afetlere terk etmedi.
Anakentlerde ulaşım bir düğüm haline getirildi. Şehir içi trafik kazaları ile
bunun sonucunda ölüm, yaralanma ve sosyal maliyetlerde artış oldu.
Kent içinde birçok yaya geçidi motorlu araçlarla işgal edildi. Ankara ve
İstanbul gibi kentler, bırakınız engellileri, engelsiz olan yurttaşların bile
rahatça gezip dolaşamayacağı bir duruma getirildi.
Çözüm, sosyal demokratik belediyecilikte
Kendi düşüncesinden başka hiçbir bilimsel ve doğru öneriyi dikkate almayan,
bilim insanlarını, meslek kuruluşları ve tüketici örgütlerinin yöneticilerini
her ortamda suçlayan, yargı kararlarını uygulamayan Melih Gökçek ve benzeri
yöneticilerden belediyelerimiz kurtarılmak zorundadır.
2009 yılında yapılan yerel seçimler öncesi, bir TV programında Melih Gökçek
aynen şöyle dedi: “Hakkımda bin dava açıldı, ne yazık ki 950’sini kaybettim.”
Melih Gökçek bu konuşmasıyla açılıp kaybedilen davalar konusunda kendisinin
haklı olduğunu, hem davaları açanlarının hem de kararı veren mahkeme
hakimlerinin haksız olduğunu dolaylı olarak anlatmak istedi.
İflah olmaz, hak-hukuk ve bilim tanımaz, her gün ve her an kente karşı suç
işleyen, “demagog’un Allah’ı” olan, rantçı kişiler tarafından yönetilen
kentlerimizin vah haline!..
Ancak, her şeyin çözümü vardır mutlaka. Bu gibi kişilerden kentlerimizin
kurtarılabilmesi, gerçekten ranttan değil halktan, bilimden, plandan, hukuktan,
tüketici ve insan haklarından, sosyal ve demokratik belediyecilikten yana olan
tüm yurttaşların, demokratik kitle örgütlerinin ve diğer tüm güçlerin bir araya
gelmesiyle gerçekleşebilir. Bunun için de geç kalınmış olsa bile, daha fazla
zaman kaybetme lüksümüz yoktur.
Turhan Çakar / Tüketici Hakları Derneği Genel
Başkanı
|