Tarihimiz göçebe yaşamın bitmediğini bize anlatıyor. Yerleşiklik bir
türlü gerçekleşemeyen bir durum. Öyle ki modern kentlerimizde doğup
büyümüş insanlarımız bile kent içinde o kadar sık yer değiştiriyor ki.
Mahallelerimizin kültürü kalmadı zaten. İnsanlarımız aynı bina içinde birbirine
yabancı hale geldi. İsteyen modernleşme desin, isteyen metropol yaşamının olağan
hali, aslında eksikliği duyulan bir yerleşik kültür, kaybettiğimiz ise sosyal
ilişkiler ağımız. Mekanlarımızın üstünü kolektif hale gelen yabanlığımız ve
ilişkisizliğimiz üzerine kurulu. Bazen göçebe toplum lafını ederken, gizliden
gizliye aklıma gelir: yazarlarımız bile birbirlerinin ne yazdıklarından
habersizdir. Birbirleri hakkındaki haberleri bile basından almaya başladılar.
Basınımızın ise tuhaflığını bilmeyen kalmadığı için, vay halimize demekten başka
çare yok.
TAM BİR ÇEMBER, HER MEVSİM YENİ BAŞTAN
Bu garip girişten Şavaklar belgeseline gelelim. Şavaklar başta Dersim
Bölgesinde olmak üzere, doğuda geniş bir alana yayılmış bir aşiret. Hala göçer
yaşıyorlar ve temel besin kaynakları hayvancılık. İnanılmaz zor koşullarda
yaşıyorlar, ama ülkemiz için hele son zamanlarda etin inanılmaz fiyatları
düşünüldüğünde, çok önemli ve tarih içinde bin yıllardır devam ettirilen
hayvancılığın binlerce yıllık kültürünü koruyorlar. Dağ tepe aşıp, hayvan
otarıyorlar. Arada sırada içlerinden bir yetenekli kardeşimiz çıkıp üniversiteye
giderse çember bozuluyor, yoksa onlar genelde pek değişmeyen koşullarda dağ
sırtı, ova, yayla derken mevsimlik çevrim içinde geziniyorlar. Tam bir çember
bu, mevsimler onları başladıkları yere getiriyor.
Şavaklar’ı seyrettiğimde birkaç şey üzerinde düşündüm:
1. Yapım koşulları açısından, büyük oranda Fransız Arte
kanalından gelen maddi destekle yapılmış. Aslında Türkiye’de sinemanın köklü bir
finans kaynağı yok, seyircimiz ise büyük oranda aptalca Hollywood filmleri
konusunda iştahlı, ulusal sinemanın filmleri ise pek uzakta bizim için. Belgesel
meselesine gelince, durum çok daha korkunç. Belgesellerin çoğunlukla ticari
dvd’leri bile nadiren basılabiliyor. Televizyonlarda ise belgesel üvey evlat
muamelesi görüyor. Halkımızın en büyük yalanlarından birisidir: televizyonun
kültürel olarak geriliğini anlatırsanız, çoğunlukla size hak verirler, sonra da
zaten ben de siyasi tartışmalar, belgesel seyrediyorum derler. Sonra maçlarda
birbirlerini yiyip, hakikaten suyu çıkmış televizyon dizileri önünde
kümeleşirler. Belgesel üretmek biraz mucize gibidir bu ülkede: bir yandan
belgesellik proje ve olay inanılmaz boyutlarda fazladır, öbür yandan iktisadi
olarak yapılabilirliği yoktur.
2. Yeni Türkiye sinemasında iki tartışma alanı vardır: biri
belgesel yaparken kurmacaya yakınlaşmak, kurmaca yaparken belgesele. Aslında bu
yaratıcılığın ne kadar ileri boyutlara ulaştığını gösteriyor. İkincisi ise bir
Kürt Sineması var mı? Şavaklar belgeselinin yönetmeni Kazım Öz’de Dersimlidir.
Yaptığı filmleri ise, ister kısaları alın ister uzunları bilinçli olarak Kürtler
üzerinedir. Şavaklar da dahil olmak üzere Türkiye sinemasında yeri olacak denli
başarılı ve estetik yönden büyük başarı kazanan filmleri yönetmektedir. Ancak
burada ikili bir durum var: birincisi söz konusu Kürt filmlerinin karakteristik
özelliği estetik planda ve anlatının kuruluşu açısından yeni Türkiye sinemasıyla
çok önemli benzerlikler gösteriyor. Temaları ve deyim yerindeyse varoluş
koşulları ve kaygıları ile temaları ise tamamen farklı. Bu açıdan bir Kürt
sineması var mı, sorusuna benim yanıtım, yeşermektedir. Hakikaten “Dağlarına
Bahar geliyor, memleketimizin”. Zaman içinde çok daha rahat konuşulacak ama, bir
zamanlar Tansu Çiller’in başbakanken söylediği “Orası”ndan farklı bir sinema
yeşeriyor, kimlik kazanıyor, hayat adına konuşma gücü kazanıyor.
3. Şavaklar’ın gerçek bir başarı olan estetik özelliklerine
karşın, festivallere Türkiye’de festivallere katılamamış olmasıdır. Gerçek şu ki
son iki yılda gösterime çıkan Fırtına ve bugünlerde Şavaklar filmlerini
düşündüğümüzde, sinema tarihimizde bu filmleriyle yer alabilecek denli başarılı
filmler üreten, sinematografik olarak gerçekten büyük başarı kazanan bu filmler,
yarın öbür gün yadsınamaz kimlikleriyle varolduğunda ne olacak merak ediyorum?
Ama en tuhafı şu ki, başta Fırtına olmak üzere Kazım Öz’ün filmlerine ne yazık
ki bizzat Kürtlerden gelen zımni destek. Şavaklar’ı seyredin, entelektüel,
ahlaki ve estetik kirlenmişliğimiz içinde, bir vahada bulunmanın hazzını
yaşayın. Güzeldir bazen, Dağlarına Bahar Gelmiş, Memleketimin türküsünü dinlemek
ve söylemek.
Gariptir bizim toplum, memleketini en güzel hasretin en yoğun olduğu zamanda
anlatır.
|