Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Sanat Paranın Yönetiminde

Modern ve çağdaş Türk sanatı uluslararası müzayede şirketlerinin “yeni gözdesi” mi sorusu dün başlayan yazı dizinin ana eksenini oluşturuyordu. Dünyaca ünlü müzayede evlerinin Türkiye’deki sanata ilgisinin nasıl ve neden şimdi ortaya çıktığına ilişkin sorularımızı konunun uzmanlarına sormaya devam ediyoruz. Bugün, ülkemiz sanat ortamının önemli

Cumhuriyet Gazetesi
Sanat Paranın Yönetiminde

Modern ve çağdaş Türk sanatı uluslararası müzayede şirketlerinin “yeni gözdesi” mi sorusu dün başlayan yazı dizinin ana eksenini oluşturuyordu. Dünyaca ünlü müzayede evlerinin Türkiye’deki sanata ilgisinin nasıl ve neden şimdi ortaya çıktığına ilişkin sorularımızı konunun uzmanlarına sormaya devam ediyoruz. Dünkü bölümde yer verdiğimiz müzayede evi yöneticileri kimi zaman örtüşen, kimi yerde ayrılan görüşleriyle konumuza ilişkin düşüncelerini dile getirmişlerdi. Bugün ise ülkemiz sanat ortamının önemli figürlerinin bu konudaki görüşleriyle dizimizi sürdürüyoruz.

‘Manipülasyonlar olumsuz etkiliyor’

Beral Madra (Küratör, Sanat Eleştirmeni)

Sanat piyasası benim uzmanlık alanım değil; ancak sanat piyasasının sanat üreticisi ve alımlayıcısı arasındaki zaten kırılgan olan ilişkiyi hedef alan müdahalesi beni ilgilendiriyor. Türkiye’de hâlâ çağdaş sanatın biçim, içerik ve kuramlarının değerlendirilme sorunu var; dolayısıyla piyasa manipülasyonları sanatı olumsuz etkiliyor. İstanbul sanat fuarları uluslararası nitelik kazanmadığı için boşluğu doldurma işini uluslararası müzayede şirketleri dolduruyor ve de koleksiyoncular tam anlamıyla dolduruşa getiriliyor. Son müzayede neyi kanıtladı, pek anlayamadım. Zaten satılan/satılabilen resimler satıldı. Kimlerin aldığını da bilemiyoruz. Yabancılar aldıysa, iyi. Yerel koleksiyoncular aldıysa, bu kadar tantanaya ne gerek vardı; zaten alanlar belli... Örneğin, bu müzayede Londra basınında ne kadar duyuruldu? Yalnız Türkiye basınında mı duyuruldu? İstanbul’da üst düzey sanat galerilerinin katıldığı bir sanat fuarı gerçekleşmedikçe (Dubai’de bu gerçekleşti), bu tür müzayedelerden çok şey beklenemez. Birileri para kazanıyor da, sanatçılar kazanıyor mu?

‘Sanat finansallaşıyor’

Ali Artun (Galeri Nev)

Hayatın ne ölçüde finansallaşmış olduğu son krizden sonra artık daha berrak. Ama sanat daha da şiddetli finansallaşıyor. Yani “para yönetimi”ne bağımlı oluyor. O zaman da müzayede ve fuarlar yükseliyor, galeriler bunların yörüngesine giriyor. Sotheby’s’in spektaküler Damien Hirst müzayedesinde gayet açık görüldüğü gibi sanat, toplumu, kamuyu es geçiyor ve müzayede salonundan çıkıp doğrudan koleksiyonerin özel salonlarına gidiyor. Sanat, ziynet gibi bir lüks halini alıyor. Tabiat gibi sanat da özelleştiriliyor. Sanat ortamları şirketleşiyor. Sanat yönetimi disiplini o nedenle türedi ve bu hızla giderse yakında İstanbul’daki sanat işletmecilerinin sayısı sanatçıların sayısını aşacak. Ne yazık ki sanatın kendisi de bu dönüşüme ayak uyduruyor. Damien Hirst gibi sanatçılar son kertede finans dünyasıyla ortak olan birer işadamına evriliyor. Baudelaire’den beri modernist estetiği koşullandıran, avangardı kamçılayan sanat ve para kazanma arasındaki çatışma, çoktandır çözülüp gidiyor.

‘Hiç değer vermiyorum’

Ömer Uluç (Sanatçı)

Değerlendirmek mi? Hiç değer vermiyorum. Özellikle New York’ta benim sergilerime gelip yemeklere oturmuş As Başkanların 1980-90 arasını ölü bir dönem olarak tanımlaması tam bir komiklik. Dünya sanatı ve eninde sonunda etkilediği Türkiye’nin sanatta dönüşüm dönemidir. Bu ünlü müzayede evinin çeşitli departmanları ve As Başkanları şemasını tam bilmiyorum. Ama bunların bazılarının yüzlerini Türkiye’deki sanat ortamına çevirdiklerine inanmanın imkânı yok. Yaptıkları müzayedenin niteliği, katılımı, katalogları, herkes biliyor ki içler acısı. Bu kadar gürültüye kimin ne gereksinimi var? Bunları söylüyorum, çünkü Sotheby’s’i 1990 katalog kapağından tanıyorum. Böyle şeyler yapmalarının ayıp olduğuna inanıyorum.

‘Basiretsiz bir ortamdayız’

Vasıf Kortun (Küratör, Garanti Platform Güncel Sanat Merkezi Yöneticisi )

Aslında bu sorulara cevap vermek istemiyorum, çünkü cevap verirsem çok kişinin canını yakacağım. Sanatçılar burada sürünürken, işlerini gösterecekleri mecralar yok iken, üretime yardım verilmezken, uluslararası sergilere katılanlara kamusal destek gelmezken, malum güya müzeciklerimiz ne yaptıklarını kendileri bile bilmiyorlarken, literatür oluşturulmuyorken piyasayı neden tartışalım? Basiretsiz, risk almayan, kendi yolundan gitmeyen, kümelenmeye bayılan bir ortamdayız. Tüm bu hataların hepsi önlenebilirdi, bambaşka bir yerde olabilirdik, maalesef gemilerin kaptanlığı idari sınıf insanlarda, çünkü burjuvanın çoğunluğu ürkek ve vizyonsuz. Bugün sanatçı girişimlerinin, küçük ölçek sanatçı kurumlarının ve her şeyden önce sanatçıların dışında çok az şey oluyor. Türkiye’deki başat sanat ortamı daha önce “modern” yalanlar üzerine kuruluydu. Bugün ise “genişletilmiş taşralılık” deneyimlenmekte. Mesela, İstanbul Modern misali yerlerde gördüğümüz türden, birbiriyle asla yan yana gelmemesi gereken kültürel üretimlerinin aynı bukette pazarlanması, makulün diktatörlüğüne işaret ediyor. Güncel  ile öncesi arasında yaşanan kırılmayı bastırmaya çalışıyorlar. 1980-1990 ölü filan değildi, her şey o dönemde, ortam 1983’ten itibaren kıvılcım aldı. Ama sorun Sotheby’s’de değil, o sadece bu ortamın sıradan bir tezahürü, vur kaç.

http://www.yapi.com.tr/haberler/sanat-paranin-yonetiminde_72173.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!