urtiçi ve yurtdışında katıldığı 260 yarışma ile rekor kıran mimar Yavuz Selim Sepin, "Daha elinde proje bile yokken, hayali maket yaptıran 'yamyam' yatırımcılar var. Bu çok korkutucu bir durum" diyor.
Yarışmacı mimar' Yavuz Selim Sepin, 33 yıllık meslek hayatında tam 260 yarışmaya katılmış. Meslek hayatını 16 yıl Almanya'da sürdüren rekortmen mimar kültür merkezinden konuta, kiliseden camiye ve kentsel dönüşüm projelerine kadar pekçok farklı projeye imza atmış. Sepin, "Yeni projeler beni heyecanlandırıyor ama birileri de açgözlülük yapıyor. Bundan korkuyorum" diyor.
Sizi bu kadar çok yarışmaya katılmaya yönlendiren nedir?
Bana 'yarışmacı mimar' olarak bakılır. Orada yaşamımı yarışma ile sürdürdüm. Başka şansınız yok çünkü. Almanlar dururken Türk olarak bir yere gelmeniz mümkün değil. Bunun tek yolu yarışmalarda alacağınız birinciliklerle gündeme gelip güven sağlamaktı ve bu doğru bir yoldu. Yüzlerce proje arasından siz seçilirseniz kimse buna karşı gelemez.
Nasıl karar verdiniz mimar olmaya?
Afyon doğumluyum. Yedi kardeşiz. Mimarlığın ne olduğunu bilmezdim ama annem mimar olmamı isterdi. İlkokuldan itibaren de güzel sanatlara merakım vardı. Tiyatroya, resme yetenekliydim. Sanat okuluna gittim ama bir şekilde kendimi geliştirip, kurslara gitmek için para biriktirip Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümüne girdim; çünkü ben mimar olmak için doğmuşum.
Türkiye'de mimarlığa bakış nasıl sizce? Nedir farklar?
Almanya'dan dönünce herkes çok kızdı; hem Almanlar, hem Türkler. Döndüğüme hiç pişman olmadım, fakat zordu. O sistemi burada bulamıyorsunuz ve çok çaba sarf ediyorsunuz. Almanya'da mimarlık çok saygın bir meslektir; çünkü mimarlık, insanların fiziksel mekanlarına yön veren ve yaşamlarını etkileyen kararları alan bir meslek. Türkiye'de ise sistem çok farklı işliyor. Gereken değeri göremiyoruz.
Son dönemde canlanan gayrimenkul sektörüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Çok heyecanlanıyorum yeni projeleri görünce, ama bir taraftan da korkuyorum. Türkiye'de bir şey çekici olunca hemen o konunun cılkı çıkıyor. Bir enflasyon yaşanıyor, sonuna varana kadar gidiliyor. Çok düzeyli projeler var, ama bunların kat kat kalitesizleri de var. Açgözlü yatırımcıların da iştahı kabarıyor. Bundan korkuyorum işte. Maketlerimizi yapan bir arkadaşımıza gidip projeleri yokken 'sen bir şeyler uydur, elinde olanlardan yap' diyenler var. Bunlar yamyam! Ama katkımız da büyük bunda. Belki de ömrünün sonuna kadar taksitlerini ödeyecekleri bir konut için düşünüp araştırmadan o maketten daire alanların kabahati. Onları yönlendiremiyoruz. Evler oyuncak değildir. İnsan ömründe bir defa alabileceği bir barınaktır.
'Topbaş bizi üzdü'
Belediye Başkanımız toplantımıza geldi, bizi yemeğe davet etti ve tüm endişelerimizi kendisine aktardık. Bir mimarın bir eseri ile kentin çehresini değiştirebileceğini de konuştuk. Böyle büyük bir kente uluslar arası bir jüri ile uluslar arası bir yarışmaının açılmasının da bu kente yarışacağını söyledim. Altı tane gerçekten dünyaca ünlü üstad geldi, itirazım yok, neden olmasın ama Türkiye'de çok iyi mimarlar var. Belediye Başkanımız 'ipeği her terzi dikemez' dedi, en çok buna üzüldüm. Sen verdin de o ipeği dikmedi mi? Bu proje siyaset meydanına konu olur. Dar çerçevede kalması üzüntü verici. Ben olsaydım belediye başkanı, en iyi jüriyi seçerdim. Tüm dünyada da bu iki konuyu yarışmaya açardım.
'İhale yerine yarışma yapılmalı'
İhaleler dürüstçe yapılsa bile her entrikanın döndüğü yer olarak görülür. Ehliyetli insanların eline verilmez projeler. Fiyat üzerinden yüzde 80, 90 kırılarak alınan işlerin sonuçları hep hüsrandır. Belediyeler yetimin hakkını toprağa gömmenin öncülüğünü yapıyorlar. Polemikten uzak durmanın yolu yarışmadır. İhale yöntemiyle belediyelerin verdiği tüm binalar benim gözümde enkazdır. Nasıl yapıldı ve kim yaptı bilmiyorum ama bin kişilik Atatürk Kültür Merkezi var Beşiktaş'ta. Atatürk olsa ismini ona vermekten utanırdı. Türkiye'ye gelen gidenin gördüğü bin kişilik tiyatro salonu yapıyorsunuz, dışarıdan bakınca gecekondu mu depo mu belli olmayan bir bina. Bunun gibi yüzlerce misal var.
|