ürkiye distribütörlüğünü Meda Şömine'nin yaptığı Poujoulat, kurduğu yeni şirket ile Türkiye'de de kurumsallaşıyor. Türkiye'yi Kafkasya'dan başlayarak komşularına ve Ortadoğu'ya açılan bir kapı olarak gören şirket, 2010 yılına kadar üretim tesislerini de tamamlamayı hedefliyor. Genel Müdür Ali Dumanlı'ya, kurumsal anlamda ilk kez Uluslararası Yapı İstanbul 2007 Fuarı'nda tüketicilerin karşısına çıkan şirketin Türkiye pazarından beklentilerini sorduk.
Bize kısaca Poujoulat'ı anlatabilir misiniz?
Poujoulat’nın Türkiye’de resmi olarak henüz bir aylık bir geçmişi var. Ancak daha önce, Meda Şömine’nin distribütörlüğü altında Poujoulat ürünleri satılıyordu. Şirket merkezi Fransa’da, ancak İngiltere, Belçika, Hollanda, İtalya, Polonya gibi birçok ülkede faaliyetlerini sürdürüyor. Poujoulat’nın en önemli özelliği, sadece çelik baca sistemleri üzerinde uzmanlaşması ve bu konuda çözümler üretmesi. Firma, 1950 yılında kurulmuş, dolayısıyla çok köklü bir geçmişi var. Bu süreci, tek bir konu üzerine yoğunlaşmış uzmanlığı ile birleştirdiğiniz zaman, her türlü yakıta uygun, gerek bireysel kullanıma gerekse endüstriyel kullanıma yönelik baca sistemlerine cevap verebilecek her türlü ürün gamına sahip. Diğer ülkelerdeki tesislerini de düşünürseniz, toplam 120 bin metrekare kapalı üretim alanına sahip. 2006 yılı cirosu 100 milyon Euro’nun üzerinde. Firmanın diğer bir özelliği de hazır baca şapkası dediğimiz, çatının üzerinden başlayarak cihaza doğru inen son derece hafif, kurulumu da bir o kadar kolay sistemlerin yaratıcısı ve uygulayıcısı olması.
Çelik baca sistemleri için ne gibi standartlar gerekiyor ve buna ne kadar uyulabiliyor?
Poujoulat’nın araştırma ve ürün geliştirme çalışmaları için kurduğu ve alanında sayılı laboratuarlardan birisi olan Ceric Laboratuarı, AB ülkelerinde geçerli olan EN1856 normunun gerektirdiği testleri uygulayabilen üç laboratuardan birisi. Söz konusu standart, aslında ülkemiz için de önemli bir standart. 28 Şubat 2007 itibarı ile Türk Standartları Enstitüsü de AB Uyum Programları çerçevesinde çelik bacalardaki standartizasyon uygulamasını TSEN1856 olarak değiştirdi. Ancak bunun uygulamaya yansıması biraz zaman alacak gibi görünüyor. Çünkü, şu an Türkiye’de çelik baca üretimi yapan firmalar bu normlara uygun üretim yapacak makine parkuruna sahip değiller. Ayrıca sadece modern makinelerinizin olması yetmiyor, bunu test ediyor olabilmeniz de gerekiyor. Böyle bir laboratuarı kurmak hem maddi açıdan kolay değil, hem de orada bu anlamda bilgili ve deneyimli personelinizin olması gerekiyor.
Türkiye'de baca pazarı ne durumda ve çelik baca sistemleri ne kadar biliniyor, Poujoulat'ın beklentileri nedir?
Poujoulat’nın elbette bazı ticari beklentileri var. Ancak, özellikle AB’ye uyum sürecinde biraz önce bahsettiğimiz standartizasyon ile ilgili danışmanlık verebilecek birikimde bir firma. En geç 2010 yılına kadar üretim tesislerini de tamamlamayı hedefliyor. Bu tarihten itibaren, özellikle Kafkasya’dan başlayarak Türkiye’ye komşu ülkelere ihracat yapmayı hedefliyor. Bu anlamda, Türkiye bir üs anlamına geliyor.
Daha önce söylediğim gibi, Meda Şömine çatısı altında Poujoulat ürünleri satılıyordu. Ancak bunlar daha çok katı yakıtla çalışan şömine bağlantıları ve şömine sistem bacalarıydı. Bu anlamda hem ürün kalitesi, hem de müşteri memnuniyeti konularında olumlu tecrübelerimiz var. Çelik bacalar, katı yakıtların ötesinde her türlü yakıt türüyle çalışabiliyor. Türkiye’de işin profesyonellerinde bile baca denilince akla hemen tuğla geliyor, bir boşluk bırakılmasıyla halledilir diye düşünülüyor. Oysa bacanın eğer katı yakıt kullanılıyorsa kurum yangınlarına karşı önlem alınmış, sıvı veya gaz türü yakıt kullanılıyorsa da sızdırmaz olması gerekiyor. Bu da teknolojiyi ve sürekli test etmeyi gerektiriyor. Türkiye’de şu anda çelik baca adı altında yapılan ürünlerin büyük bir kısmı, merdiven altı olarak üretiliyor. Bizimle birlikte, gelişen bu pazara birkaç firmanın da gireceğini tahmin ediyorum. Böylece direkt insan sağlığını ilgilendiren bu konuda da kendiliğinden bir kalite yükselişi olacağını düşünüyorum.
Küresel ısınma ile birlikte bütün dünyada yeni önlem paketleri üzerinde duruluyor. Yapı sektöründe de ekolojik projeler dikkat çekiyor. Bu anlamda sizin ne gibi çalışmalarınız var?
Avrupa’da kaçınılmaz olarak yakıtla ilgili olmayan ürünlerde dahi üreticiler belirli standartlara uymak zorundalar, en azından üretilen cihazlar geri dönüşüme uygun olmalı. Hükümetler bazında da bu anlamda yaptırımlar var. Ancak yaptırımlar bizim ülkemizde olduğu gibi bir baskı unsuru olarak kullanılmıyor, çeşitli teşvikler uygulanıyor. AB ülkeleri içerisinde, başta Fransa ve Almanya olmak üzere, imzaladıkları Kyoto Protokolünün de bir gereği olarak oradaki emisyon hacimlerini yakalayabilmek için çok daha fazla teşvik uyguluyorlar. Bunlardan başında katı yakıt, yani odun geliyor. Örneğin, talaşın sıkıştırılmasıyla elde edilen ve 'pellet' olarak adlandırılan verimliliği çok yüksek ve temiz yakıt türleri üzerinde çalışılıyor. Bunların yanında güneş, rüzgar, termal gibi birçok alternatif enerji kaynağı var.
Kullanılan yakıt türlerinin değişmesine paralel olarak, baca sistemlerinin de değişmesi kaçınılmaz. Poujoulat’nın Ceric Laboratuarı’na önem vermesinin sebeplerinden birisi de bu. 2006 yılında binden fazla ürün test edildi. Bu testlerde farklı yakıt türleri denenerek baca yapısı içindeki basınç, sızdırmazlık gibi unsurlar test edildi.
|