Soru-Cevap okurları için bu hafta ya bir uzmanla askerlerin sivil
mahkemelerde yargılanması meselesini konuşacaktık ya da Almanya, Avusturya ve
İsviçre’nin kredilerini Ilısu Barajı projesinden çekmelerini...
Biz ikincisini tercih ettik ve hemen Hasankeyf için milleti
ayağa kaldırmayı başaran, bu arada Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu da
hayli kızdırmış bulunan Doğa Derneği’ni aradık. Dedik ki, "Bir odanın içinde
konuşmayalım, atlayıp Hasankeyf’e gidelim."
Bunu dememizle ayrıntılı bir yol ve konaklama programının
yapılması yarım saati bile bulmadı. Biz Mustafa İstemi’yle Ankara’dan, Dernek
Başkanı Güven Eken İstanbul’dan yola çıkıp Diyarbakır’da buluştuk. Bir buçuk
saatlik bir karayolu yolculuğundan sonra Hasankeyf’teydik. Gider gitmez de
ağzımızdan ilk çıkan laf şu oldu: "Hasankeyf hakkında iyi ki uzaktan
konuşmuyoruz ve iyi ki bu hafta Hasankeyf’i konuşuyoruz."
Elimizde bir Dicle kaldı, gerisi
bitti
Ilısu Barajı projesi kaç hükümettir
konuşuluyor? 40 hükümettir.
İlk kimin fikri? Türkiye’deki bütün büyük
baraj projelerinde olduğu gibi, Dicle ve Fırat üzerine dev barajlar yapma fikri
de tabii ki Demirel’in... İlk kez 1952’de söylüyor sanırım.
Peki ilk kim hayata geçirdi? Özal, Fırat
üzerine üç baraj yaparak işe başladı.
Dicle konusunu ilk kim
canlandırdı? Erbakan-Çiller hükümeti.
Yabancılarla kredi anlaşmasını kim
imzaladı? Ecevit’in başbakan olduğu koalisyon.
Sizce bu işe noktayı koyacak olan da Çevre Bakanı Veysel
Eroğlu mu? Çok istiyor, çünkü Eroğlu bir baraj inşaatçısı ve geriye
dönük kariyerinde "Ben büyük baraj yaptım" deme iştahında. "Barajın en güzelini
yapacağım ve bizzat ben yapacağım" diyor. Oysa dünyanın hiçbir yerinde çevre
bakanları baraj inşaatı yapmaz, tam tersine baraj inşaatlarının doğayı da
koruyacak şekilde yapılması için çalışır, gerekirse karşı çıkar.
Ilısu yerine başka bir yerde baraj kariyeri yapılamaz mı
peki? Yapılamaz, çünkü bütün büyük nehirlerin bütün noktalarına
büyük barajlar yapıldı ve nehirler bitti artık. Bir tek Dicle nehrimiz kaldı. O
yüzden zaten baraj endüstrisinin gözü Ilısu’da ya... Düşünsenize, yapılacak olsa
Türkiye’nin ikinci büyük barajı olacak.
Bakan’ın baraja karşı çıkanlar için "bölücü", "bölgenin
geri kalmasını istemeyenler" demesine ne diyeceksiniz? Baraj yapmak
isteyenlerin en sık kullandıkları laftır bu. Barajın yeri Güneydoğu Anadolu’da
olduğu için kolay inanılabilecek bir yafta olduğunu düşünüyorlar. Oysa kimse
artık bu sözlere inanmıyor. Çünkü Ilısu için bugün kurulan cümlelerin aynıları
10 yıl önce Halfeti için kuruluyordu. Şimdi gidin görün Halfeti’de fakirliği.
Tek tük turist arabası geliyor, barajda pata pata botla geziyorlar, ondan sonra
"Aaa Halfeti buymuş, vah vah vah" deyip gözyaşları döküp dönüyorlar. Oradaki
insanlar da fakirlikleriyle kalıyor.
Çin Seddi neyse Hasankeyf daha
fazlası
Bu projenin tamamı ne kadara çıkacak? Bir
buçuk milyar Euro’ya.
Kaç kişinin cebine girecek bu para? Beş altı
şirketin.
Peki Ilısu barajı yapılırsa kaç kişinin hayatı
etkilenecek? En az 70 bin kişi.
Diyelim ki yapıldı; bir barajın ömrü kaç
yıl? 50, bilmediniz 60 yıl.
Ya Hasankeyf’in yaşı kaç? İnsan varlığını
baz alırsak 15 bin. Doğal mirası baz alırsak da 2 milyar.
Oradan üretilecek elektriğin toplamdaki payı ne kadar
olur? Baraj bittiğinde yüzde 1’den az olacak. Yüzde 10 lafı doğru
değil.
Hasankeyf’te turizm yapılsa sizce ne kadar
kazanılır? Dicle nehriyle aynı tartışmaları yaşayan ve sivil toplum
sayesinde kurtarılan Grand Canyon milli parkını örnek alırsak, ABD ekonomisine
yıllık katkısı 750 milyon dolar. Üstelik yatırım maliyeti de büyük baraja oranla
çok çok düşük. Yani Hasankeyf turizm sahası ilan edilecek olsa hem bütün
Güneydoğu’yu kalkındırabilir, hem de terörün önünü kesebilir.
Acaba değerini biraz abartıyor olabilir
misiniz? Ama bunu ben değil, bilim adamları söylüyor. UNESCO’nun bir
alanın dünya mirası olabilmesi için 10 tane somut kriteri var. Bu kriterlerden
birine dahi uysa UNESCO orayı hemen dünya mirası olarak tescilliyor. Peki bilim
adamlarının araştırmalarına göre Hasankeyf kaç kritere uyuyor biliyor
musunuz?
Kaç? Dokuz. Uymadığı tek bir kriter var o da
Hasankefy’te insanlığı bugüne getiren bir bilimsel keşif yapılmış olmaması. Ama
onun da bir önemi yok, çünkü dünyada 10 kriterin dokuzunu sağlayan ikinci bir
alan yok.
Peki biz hiç UNESCO’ya başvurduk mu? Baraj
nedeniyle Türkiye başvurmuyor. Çin için Çin Seddi neyse, Mısır için Piramitler
neyse Hasankeyf de bizim için o, hatta daha fazlası, ama biz bunu devletin
üstelik bir buçuk milyar Euro harcayarak yapacağı, ömrü 50 yıllık bir baraj için
değerlendiremiyoruz.
Yalnız bu kadar değerliyse turizm sektörü neden bugüne
kadar el atmamış Hasankeyf’e? Çünkü buraya çivi çakmak yasak. Sit
alanı olduğu için kimse burada elinde kazma kürekle dahi yürüyemez. Örneğin
belediye başkanı kalede bir mağara müzesi yaptı, ama anında mühürlendi.
İnanılmaz ironik bir durum: Çivi çakmak yasak, ama sular altında bırakmak
serbest. Çünkü baraj yapacakları yerin kalkınmasını istemiyorlar, o yüzden de
hiçbir yatırıma, restorasyona izin vermiyorlar.
İşin püf noktası
Peki siz hiç mi baraj yapılmasın
diyorsunuz? Hayır, biz diyoruz ki; bir nehrin havzasındaki su
dengesini bozmayacak şekil ve ölçekte küçük barajlar yapılabilir. İçme suyu için
yapılan barajlar da genelde böyle barajlardır. Çünkü suyun en akılcı kullanımı
için havza ölçeğinde planlama gerekir ve zaten bütün Avrupa da şu anda yapılan
bu.
Ya elektrik; onu nereden üreteceğiz? Eğer
doğru planlama ve yatırım yeterince yapılsa Türkiye’nin rüzgar ve güneş
kaynakları enerji ihtiyacımızı fazlasıyla karşılar. Dev barajlara, nükleer ve
termik santrallere hiç gerek kalmaz. Zaten 10-20 yıla kalmaz enerji evde
üretilen ve hemen orada tüketilen bir değer haline gelecek. Çatınızdaki güneşten
veya bahçenizdeki rüzgar gülünden elektrik üretip, akşam oturma odanızı siz
kendiniz aydınlatacaksınız. Yani enerjinin büyük bir merkezde üretilip
dağıtılması bir süre sonra tarihe karışacak. Dolayısıyla büyük baraj projeleri
tüm dünyada artık çok demode bulunuyor.
O zaman Ilısu için bu kadar uğraşmak yerine niye baştan
küçük barajlar yapılmıyor? Çünkü küçükleri müteahhit firmalar için
kârlı değil. Örneğin Ilısu’yu parçaladınız, dört küçük baraj yaptınız, o kadar
kârlı olmuyor. Barajın asıl kârlı olan kısmı dolgudur. Bir alanı ne kadar büyük
hacimle doldurursanız o kadar kârlı olursunuz. Niye dünyanın en kârlı işlerinden
biri büyük baraj yapmaktır; işte bunun için.
Dünyada artık hiç mi büyük baraj yapılmıyor
peki? Dünyada 1990’lardan sonra ciddi bir baraj karşıtı hareket
başladı. Şu anda Hindistan’dan Amerika’ya kadar milyonlarca baraj karşıtı insan
var. Devletler de yanaşmıyor. Mesela Avrupa ülkeleri yaptırmıyor, Amerika
yıkmaya bile başladı. Kaliforniya’daki birçok büyük baraj yıkılıyor. Dünyadaki
mega baraj sektörü artık Avusturya’da, Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da işsiz.
Tıpkı nükleer enerji gibi baraj endüstrisi de ölen bir sektör. Bu rantın bir
şekilde parçası olmuş insanların dışında büyük baraj isteyen kimse
yok.
İşin ikinci püf noktası
Siz bu baraj endüstrisinin siyaset üzerinde lobi
yaptığını düşünüyor musunuz? Yüzde yüz. Bu iktidar döneminde değil
yalnız, oldum olası baraj lobisinin kurumlar üzerinde hep bir etkisi vardır.
Çünkü çark şöyle döner; önce ortaya bir baraj fikri atılır, sonra DSİ’nin ve
baraj şirketlerinin taşra teşkilatları yerel halkı bu projeye inandırır, daha
sonra o yerel halk bu projeyi ısrarla talep eder hale gelir ve bir süre sonra
baraj oy vermenin koşulu haline dönüşür, sonunda da oy karşılığında proje
dağıtılır.
O vakit geldiğinde işin bir diğer püf noktası da şu mu
olur: Projeye yabancı kredi bulunursa ihale açılmayabilir... Tabii,
Türkiye’de son üç dört hükümettir büyük projelerin ihalesiz vermenin kısa
yolları oluşturulmuş durumda. Bunlardan en temeli de ülkeler arası ikili
anlaşmalar. Çünkü ikili anlaşma olunca Bakanlar Kurulu ihale açmadan büyük
projeleri, içinde yabancı şirketlerin de olduğu konsorsiyumlara verebiliyor.
İhale açıldığında ise rekabet başlıyor ve şirketlerin kâr marjı düşüyor. Yani
projenin şirketler açısından kaymağı azalıyor.
Ilısu’da da sistem böyle mi
işliyordu? İşleyecekti. Bütün ısrar bunun içindi. Avrupa’nın koyduğu
150 kritere inşaat şirketleri ve DSİ’nin boyun eğmesinin ana sebebi ihalesiz
baraj inşaatından elde edilecek kârın daha fazla olmasıydı. O yüzden zaten
yabancı krediler geri çekildiğinden beri birilerinin keyfi fena halde kaçtı.
|