"Perakende
ve Görsel Yönetim' 08"
konferansı dünyanın önemli otoritelerini sektör temsilcileri ile buluşturdu.
Müşteri sadakatinin büyük önem kazandığı günümüzde perakende markaları, mekan,
ürün tasarımları ve görsel yönetim uygulamaları ile pazarda bir adım öne çıkmaya
çalışırken, "sözsüz satış" olarak adlandırılan ve aydınlatmadan mimariye,
mağaza personelinin giyiminden raf düzenine, vitrin düzenlemesinden mağaza
içerisinde çalınan müziğe, mağazada kullanılan kokuya kadar pek çok unsuru
içinde barındıran perakende tasarımı ve görsel yönetim, İstanbul’da
perakende sektörüne yönelik eğitim ve danışmanlık çalışmalarını yürüten Odak
Danışmanlık'ın düzenlediği konferansta her yönüyle ele alındı.
Swiss
Otel’de gerçekleştirilen ve konsept koordinatörlüğünü ünlü moda tasarımcısı
Özlem Süer’in yaptığı konferasın basın sponsoru ise, Türkiye’deki
mimarlık yayıncılığının sanal ortamdaki yüzü ise Mimarizm’di.
Konferansın
ilk davetlisi Watt International kurucu ortağı ve Retail Design Institute
üyelerinden olan Brian Dyches, markaları, perakendecileri,
mimarları ve tasarımcıları dünyanın en büyük ve en yeni pazarı Çin’de nelerin
beklediği üzerine odakladığı konuşmasına, konferansta bulunmaktan duyduğu keyfi
belirterek başladı. Perakendeciliğin aile mesleği olduğu ve 20 yılı aşkın
süredir bu sektörün içinde olduğunu belirten Dyches, küresel perakendeciliğe
dair belirlediği 10 prensibi Çin pazarı üzerinden örneklerle aktardı.
Perakendede sosyal sorumluluk, Rusya ve Hindistan’ın potansiyelleri, çok kanallı
entegrasyon ve marka stratejilerine ilişkin çıkarımlarını aktardığı sunumda
Dyches, özellikle Çin kanallı müşterilerin değişen beklentileri ve değiştirdiği
trendleri vurguladı. Yakın bir zamana kadar perakendecilikte ana damarın attığı
Los Angeles, New York veya Toronto’nun daima odak olarak kalcağını sandıklarını
ve buradaki taktiklerin her yerde işleyeceğini sandıklarını belirten Dyches,
Çin’e verilebilecek belki bin cevap olduğunu ve çok geniş spektrumlu ürün
potansiyelinde farklılığın nerede yaratılacağına dikkat edilmesi gerektiğini
belirtti.
Sunumun
devamında ‘Store Design Awards’da (Mağaza Tasarım Yarışması) ödüle layık görülen
uygulamalara yer veren Dyches, izleyiciyi yurtdışından çok sayıda tasarım
şirketi ve onların işleriyle tanıştırdı. Müşterilerin organik tasarımlı
nesnelere, keskin hatlı nesne veya mekanlardan iki kat daha fazla
yöneldiklerinin tespit edildiğini aktaran Dyches, aynı şekilde klasik müzik
çalınan mekanlarda da satışın %85 arttığının gözlemlendiğini
belirtti.
Dyches
sözlerini, ‘Retail Design Institute’a herkesin katılımını beklediklerini ve
İstanbul’daki muazzam perakende olanakları çerçevesinde, enstitünün bir İstanbul
şubesini açmaktan memnuniyet duyacaklarını söyleyerek
bitirdi.
Dyches’ın ardından söz alan yine uluslararası bir isim, aynı
zamanda Doğuş Otomotion’ın tasarımcısı Walt Behnke, ‘marka deneyimleri yaratmak’
başlıklı sunumda, perakendecilikte taze soluklu bir yaklaşım olan deneyimsel
pazarlamanın tasarımsal boyutlarına açıklık getirdi. Deneyimsel pazarlamanın,
müşterinin bir markayı yalnızca satın alamsıyla değil, onu bilmesi ve
tanımasıyla başladığını dile getiren Behnke, bir markanın perakendede en
akıllıca tarifinin bu olduğunu belirtti. Markaların yarattıkları kültürlerin
parçalarını entegre etmeleri, müşterinin bakış açısını algılamaları ve
faaliyetlerle mesajları çakıştırmaları gerektiğini vurgulayan Behnke, pazarlama
yeni bir fikir olmasa da, eskiden anneannemizin daima aynı fırından ekmek alması
gibi karşılıklı bir anlaşma olduğunu, ama bugün kentleşmeyle marka ile müşteri
arasındaki boşluğun büyüdüğünü söyledi. “Medya her şeyi o kadar karmaşık hale
getirdi ki, güvenli ilişki kayboldu” diyen Walt Behnke, yenilikçiliğin avantaj
ve dezavantajlarını sıralarken, müşteriye hızlı değil yavaş tüketim olanakları
sunan mekanlara ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Takip eden sunum, Philips
Uluslararası Satış Direktörü Emile Van Dijk’e aitti. Phillips’in perakende satış
sektöründe mekanlara katkısı ve etkisi üzerine yaptığı konuşmada van Dijk,
Phillips’in yeni nesil aydınlatma seçeneklerini aktardı. “Perakendeciler ve
tüketiciler bu kadar dinamik iken, aydınlatma neden hala statik?” sorusundan
yola çıktıklarını söyleyen van Dijk, beş farklı alışveriş motivasyonu konsepti
üzerinden şekillendirdikleri sezonlar, sıcaklık veya harekete gören değişen
esnek aydınlatma serisi ‘Ambiscene’i tanıttı. Bir pazarlama aracı olarak
aydınlatmanın marka kimliği, ürün sunumu, perakende tanıtımı ve müşteri
motivasyonuna desteklik ettiğini hatırlatan van Dijk, perakende sektörü ve
tasarımsal çevresini anlamak için oldukça çaba sarfettiklerini, fakat LED
teknolojisi sayesinde çok daha tasarruflu, verimli ve değişken aydınlatma
deneyimleri sunduklarını anlattı.
Perakende
ve Görsel Yönetim Konferansı’nın dördüncü ismi ise, TeknoSa Pazarlama Direktörü
Kadircan Erkıralp oldu. Elektronik mağazaları zinciri olarak uzmanlaşmaya karar
veren TeknoSa’nın bir tür ‘butik’ oluşturma çabasının meyvesi olan TeknoSa
Planet maceralarını anlatan Erkıralp’in bir de sürprizi vardı. Mağazaların
konsept mimarı Ian Rattray de konuşmacı olarak Erkıralp’in yanında yer aldı.
Zincirin ortak müşteri profilinin belirlenmesi, farklılaşan bir müşteri deneyimi
yaratılması ve dikkat çekilmesi şeklinde sıralanan ve diğer sunuşlarda da dile
getirilen bir takım kriterler etrafında planlanan TeknoSa Planet üzerine
Rattray, müşteri ile ürün arasında dinamik bir bağ kurmak için ürünlerle temasa
geçmeye teşvik etmek ve aktif gösteriler kullanmak istediklerini söyledi. Bunun
bir sonucu olarak özel tasarlanan ürün vitrinlerine odaklanan Rattray, boyutları
değişebilen bir ‘interaktif iletişim duvarı’ ve onu saran, aydınlatma
yüksekliği, tabla noktaları ve açıları ile sıfırdan tasarlanmış bir teşhir
(fixture) yarattıklarını dile getirdi. Mağaza içinde ‘pod’ olarak tanımlanan
adacıklara eğitim, tanıtım, servis ve danışma gibi farklı işlevler
yüklendiğinden söz eden Erkıralp ise, TeknoSa ile her seferinde ‘daha önce
gelinmemiş hissini’ yaratan bir atmosfer denediklerinden söz
etti.
Günün belki de en dikkat çekici sunumu, mimarlık eğitimi alan,
fakat 35 yıldır moda dergisi editörü, tasarımcı, marka yöneticisi ve sanat
danışmanı olarak çok sayıda uluslararası kurum ve marka için sayısız çalışmaya
imza atan Barbara Nerozzi’ya aitti. Teatral denebilecek sunum stili ve daima
elinde tuttuğu piposuyla izleyicileri fetheden Nerozzi, dünyanın en ünlü
markaları üzerinden mağaza konseptlerinin nasıl marka imajıyla bütünleşip
farklılaşabileceğini gösterdi. Artık mağazalardan değil, bir takım kültürel
çekim noktalarından bahsettiğimizi dile getiren Nerozzi, markanın bir düşünce
pratiği ortaya koyduğunu ve perakende ile kendilerine kimlik mikrokozmosları
yarattıklarını belirtti. Bu’mikrokozmosları’ detaylı örneklerle aktaran Nerozzi,
perakende mağaza yönetiminde yeni trendleri de aktardı. Aynı zamanda
yaşanmışlık, törensellik, öyküleştirmek, mutasyon ve ilk yaşam gibi çeşitli
konsept başlıkları üzerinden bir iletişim aracı olarak örnek kimlikler üzerine
yoğunlaştı.
‘Görsel Perakende’ konferansının ilk söyleşisi ise, Divan
Pazarlama Müdürü Bade Tomruk ve Maybe Design’ın yönetici ortağı Erdem Akan ile
gerçekleştirildi. Divan’ın Türkiye’nin ilk lüks çikolata ve pastane konseptini
ortaya çıkaran Tomruk ve Akan, Divan’ın
bir marka olarak nasıl yeniden inşaa edildiğini, 2 senelik bir süreçte
ambalajlardan logoya, mağaza tasarımlarından pralinlere kadar her küçük detayın
nasıl birliktelik içinde ve bir arada tasarlandığından söz ettiler. Çikolatanın
bir ihtiyaç değil, bir lüks olmasından yola çıkarak, Divan’ın misafirperverlik
ve lüks içeren mevcut ‘DNA’sını kullandıklarını belirten Akan, gerekmedikçe
tasarlamamak şeklindeki genel yaklaşımları üzerinde de
durdu.
Bir
diğer söyleşi, VitrA-Karo Pazarlama Müdürü Konca Çalkıvık ile gerçekleştirildi.
VitrA’nın bir dünya markası olma yolundaki emin adımlarına nasıl yön
verdiklerini anlatan Çalkıvık, trendlerin ürün geliştirmede çok etkili
olduğundan ve karo seramik gibi bir malzemede kullanışlılık, uzun ömürlülük,
dayanıklılık gibi çok sayıda özelliğin bir arada bulunması gerektiğini aktardı.
Aynı zamanda VitrA-Karo’nun genişleme sürecine de değinen Çalkıvık, hedeflerinin
dünyanın ilk üçü arasına girmek olduğunu ve bunun arkasında önce uluslararası
bir üretim ağı, sonrasında da akla gelen bir marka imajı yatması gerektiğini
belirtti.
Reklam ajansı kurucusu ve marka direktörü olarak başladığı
kariyer yolculuğuna, gazeteci, pazarlama ve TV programı danışmanı, yaratıcı
direktörlük gibi kimlikler sığdıran Giglio Roncaglia, moda perakendeciliğine
değindi. ‘Yarının dünyasında marka iletişimi’ başlıklı sunuşuna bir entegrasyon
ve mesleklerin kesişim noktası olarak modanın ifade ettiklerini anlatarak
başlayan Roncaglia, pek çok filozof ve tarihçiden alıntılarla bezediği
konuşmasını, mecraların kesişmesi, içerik, metropol ve prestij başlıkları
üzerinden sürdürdü. Lüksün anlamı üzerinde de duran Roncaglia, “Zaman lükstür ve
lüs de maldır” diyerek lüksün artık yerelleştiğine ve kültürün ortaya çıkmasını
sağladığına değindi. Bugün bir soyutlanma değil, ‘içeri girme’ dünyasında
yaşadığımızı söyleyen Roncaglia, kendinden önceki yapılan tüm sunuşlarda
meslektaşlarının çok önemli pek çok konuya değindiğini, tekrardan kaçındığını
belirterek sunumunu kısa tuttu. Roncaglia’nın perkanedecilik üzerine ‘motto’su,
“toplumun ürünü değil, üreticisi” oldu.
Odak
Danışmanlık tarafından Swiss Otel’de düzenlenen konferansın son sunuşu ise, genç
görsel iletişim ve perakende tasarımcısı Jörn Fröhlich idi. YKM’nin kış sezonu
tanıtımlarını ve vitrinlerini de hazırlamış olan Fröhlich, terzilik ve tiyatro
kostümü tasarımcılığından uzandığı perakende tasarımcılığı macerasına değinerek,
iletişimin önemine dikkat çekti. Kullanılan renk, tipoloji ve resimlerden
medyaya, tanıtım strüktüründen denge ve ilham kaynaklarına kadar pek çok
tasarımsal madde üzerinde duran Fröhlich, farklı örnekler üzerinden kampanya
içeriği, slogan, görsel ve vitrin ilişkileri ve strüktürlerini
aktardı.
Oldukça
yoğun bir katılımın gözlendiği, ilgiyle izlenen konferans, bu yoğun programın
ardından son buldu.
|