BR>Müzeleri 33 yaşımdan sonra keşfettim
33 yaşıma kadar doğru dürüst Batı müzelerini göremedim bile. Türkiye'de müze
yoktur, resim yoktur işte... Sonra Batı'ya gidince müzelere gitmeye başladım.
Louvre ve Uffizi'den bahsetmiyorum. Küçük müzelere, kenarda kalmış müzelere
gitmekten çok hoşlanırdım. Bireysel müzeler ya da zengin insanların yaptığı,
epey bir sanat eseri var içerisinde. Onların günlük hayat eşyaları da var. En
çok da bunlardan hoşlanırdım. Ben de böyle birşey yapmak istiyordum. Arkasında
tabii ressam olamamanın acısı gibi bir şey var, o nedir? Eksiklik duygusu! Ben
ressam olmak istiyordum. Oysa bir yazar oldum. Resim yapmak, sonuçta sana gelen
objelerle ilgili bir şey. Resim bir hediye gibi. Sanat eserinin eşya olma hali.
Müzeler için duyduğum aşkla da ilgili. Ben müzelerde mutluyum. Kitabın son
bölümü müzelerde olmakla ilgili. Kemal'in duyguları benimkilere çok yakın. Sonuç
olarak ben bu müzeyi çok zengin bir adam, ya da siyasetçi olduğum için değil,
sadece sanat aşkı için yaptım. İnkar etmiyorum: Müze yapmak arzusunda çok
çocuksu bir şeyler de var. Şimdi çok yorgun olsam da memnunum. Müze fikrinde
ebedilik kavramının romantik bir vizyonu da var. Ama sonuçta içgüdüsel bir şey.
Örneğin, Kara Kitap'ı niye yazdığımı sorarsanız... Bilmiyorum. Etrafıma
bakındım, tanıdığım İstanbul'a... Ve yazdım. Ama bu hırsı yüksek bir proje.
Ödediğimin üç katı talep edildi
- Küratörlerle bu objeleri yaratırken bazen çok eğlendik, bazen de sanat ve
zanaat erbabının ağırlığı, tespit edilenden öte fiyat talepleri yüzünden
sinirlendik. Ben bu tip işleri takip edebilecek, o parçayı tutkuyla yapması için
zanaatkarı motive edebilecek bir insan değilim, hemen sabrımı kaybedip,
kızabiliyordum. Bu müze çalışmasının en zor yanı mimarlar, proje uzmanları,
bankalar, işçilerle uğraşma kısmı oldu. Çoğu kez benden şimdi ödediğimin üç katı
talep edildi. İnsanların sanat ya da kültürle ilgilenmemesini anlıyorum ama
onların tek hedefleri para kazanmaktı.
Nobel'in gücü olmasa bitmezdi
- Nobel ödülünün bana verdiği ekonomik güç, ün olmasaydı, bitiremezdim. Gerçi
bunları kurarken Nobel alacağım aklımda yoktu, daha küçük daha mütevazi bir şey
düşünüyordum. İşi büyüttüm, başarısız olmaya mahkum bir müze düşünüyordum, şimdi
başarısız olmaya mahkûm diyemem! Yayınevine turizm şirketlerinden müzeye
uluslararası turlar düzenlemek isteyen şirketlerin faksları geliyor.
Romandaki kırık kalpleri satıyoruz
Müzedeki pek çok resmi ben yapacağım. Onlar yukarıda sergilenecek ve
kopyaları da satılacak. Pek çok şey satılacak, bir kısmı müzeye gelir getirmek
için ama sonunda bütün müzelerin bir kavramsal sanat eseri olduğunu da
düşünelim. Bazı şeyleri kimse almasa da iki adet orada bulunmasını düşünüyoruz.
Mesela "Kırılan kalbimin acısı" adını taşıyan kırık kalp... Romanda bir yerde
diyor ki: "Kalbim kırılmıştı." İşte biz de porselenden bir "Kırık Kalp"
yaptırıyoruz. Bunları yaptığıma memnunum. Bunu ciddiyetle saygı göstererek
yaparsan fikrini illüstre etmiş olursun.
|