b>Ortaköy bilginiz cumartesi gecesi trafik keşmekeşi, sahilde kahvaltı, açıkhavada kutu bira keyfi ve haftasonları kurulan pazarla mı sınırlı? Yazılı kaynaklarda tarihi 9. yüzyıl Bisans'ına kadar giden, Osmanlı döneminde Yıldız Sarayı'nın yanıbaşında konumlanmasının nimetlerinden epey yararlanan (örneğin yemek ihtiyacı, sarayın artıklarından karşılandığı için zamanında 'Ortaköy'de duman tütmez' derlermiş) semtte bundan fazlası var.
Arkeoloji mezunu, uzun yıllar basın sektöründe çalışmış ve "ömrü yettikçe" taşınmayı düşünmeyen Ortaköylü Necati Aksüt, dokuz yıldır semtinin tarihi araştırıyor. Şimdiye kadar 5 bine yakın kaynak taramış, eski Ortaköy sakinlerinin izini Kanada'ya, İsrail'e kadar sürmüş.
Tek başına bu çalışmayı yürüttüğü dokuz senenin ardından hem sponsorların hem de bilgi konusunda yardımcı olabilecek Ortaköylülerin desteğini bekliyor. Ama tek başına yürüttüğü çalışmanın dökümü de dudak uçuklatıcı boyutlarda. Kısa bir görüşmede bu kapsamlı tarihten birkaç kilit nokta çıkartmak istedik.
Kimlerle görüştünüz şimdiye kadar?
Başlangıç noktam 1997'de Milliyet'in eklerine Ortaköy'le ilgili yazdığım bir yazıydı. 1999 yılında İstanbul'un başka semtleriyle ilgili başka makaleler yazdıktan sonra Milliyet Sanat'tan böyle bir teklif geldi. O talebi biraz daha geliştirme ihtiyacı duydum ve cemaatle görüşme girişimlerinde bulundum. Kitaplarda, yazılı kaynaklarda rastlamadığım isimlerle karşılaşmaya başladım. Ermeni, Rum, Yahudi ve Müslüman Türk cemaatleri. Dört ayrı cemaat yaşıyor şu anda Ortaköy'de. Ama maalesef Rum cemaatinden sadece iki aile, bunun dışında Yahudi cemaatinden 20-30 civarında, Ermeni cemaatinden de yaklaşık 50 kadar aile yaşıyor. Giderek de sayıları azalıyor.
Görüşmelerde tutum nasıldı?
Kimileri Ortaköy'de bir süre yaşamış artık orada yaşamayan, hatta İstanbul dışında, bazıları da yurtdışında yaşayan insanlardı. İçeri girip tanıştığımda insanlar, başkalarına ulaşmanın yollarını gösterdi. Bu şekilde yurtdışında yaşayan Ortaköylülere ulaşma şansım oldu. Ve insanlar, çocukluklarındaki Ortaköy'ü özlemle andılar.
Hangi döneme kadar inebildiniz?
En eski tarihi kaynaklarda geçen Bizans. Yaklaşık 9. yüzyıl. Bu dönemde bir Bizans imparatorunun yaptırdığı Damianu sarayı var. Daha sonra Arkheon adı verilen bir yerleşimden bahsediliyor. Ortaköy'ün eski ismi olarak iki ad öne çıkar; biri Mesa Hora, daha çok Rumların kullandığı bir addır, diğeri de Arkheon.
Mesa Hora'nın anlamı ne?
Mesa Hora yine Ortaköy anlamına geliyor. Bunun yanında üçüncü bir isim de kullanılmış. Bu da bir zamanlar burada varolduğunu bildiğimiz bir manastırdan geliyor; Aya Fokas.
Ortaköy, Osmanlı döneminde etnik cemaatlerin toplandığı bir yer mi?
Ortaköy, İstanbul'un herhangi bir yeri ya da tesadüfen Yıldız Sarayı'nın yanında yer almış bir semt olarak değerlendirilebilir. Fakat ne Dolmabahçe Sarayı'nın yanındaki Beşiktaş'ta ne de Topkapı Sarayı'nın yanındaki Eminönü'nde bu kozmopolitliği, bu dengeyi, bu ahengi görürsünüz. Demek istediğim Osmanlı döneminde kimse "Bu mahallenin horozuyum" diyememiş, deme gereğini de duymamış zaten. Herkes birbirine saygılı davranmış çünkü. Belirli dönemler arasında gelgitler olmakla beraber, kimi zaman Yahudiler nüfus olarak daha fazlayken, kimi zaman ilk başlarda özellikle Rumlar daha fazla. Ama Ermeniler her zaman için birinci, olmadıysa da ikinci çoğunluğu oluşturmuş. Azınlıktan öte çoğunluk demek daha doğru. Beyaz Ruslar da var. Her cemaat Ortaköy'de bir iz bırakmış. Ortaköy'den Ulus'a çıkan Portakal Yokuşu vardır. İlk başlarda ben de pek çok kişide bıraktığı izlenime sahip olmuştum. Herhalde burada bir zamanlar portakal ağaçları vardı demiştim. Fakat daha sonra bakıyorsunuz ki bir zamanlar burada II. Abdülhamit'in maliye nazırlığını yapmış olan Mikail Portukal Paşa yaşıyor. Yokuşa da onun adına ithafen Portakal Yokuşu denmiş.
Rum, Ermeni, Yahudi, Müslüman mahalleleri gibi yerleşimler var mı?
Böyle bir şey söylememiz mümkün değil, fakat Ortaköy'de özellikle kiliselerin bulunduğu kısımlarda kilisenin cemaatinden insanlar daha yoğunlaşmış, nasıl ki caminin yanında Müslüman cemaati yoğunlaşıyorsa. Böyle bir tercih var. Ama mahallelerde öyle bir bölüşüm var diyemiyoruz.
Genelde sarayda çalışanlar mı oturuyor Ortaköy'de Osmanlı döneminde?
Öyle olmaması mümkün değil. Ulaşım yönünden çok büyük bir avantaja sahip çünkü. Ortaköy'e açılan birkaç kapısı vardır Yıldız Sarayı'nın. Pek çok paşanın köşkü de burada. Bunlarla da sınırlı değil, padişahın ailesinden olanlar, yani şehzadeler ve sultanlar, onlar da yine sahildeki yalılarda, sahil ya da Feriye sarayında oturmuşlar. (Ortaköy'den Beşiktaş'a uzanan hattaki yapılardan bazıları bugün Çırağan Sarayı, Galatasaray Üni., Kabataş, Beşiktaş Liseleri ve Ziya Kalkavan Denizcilik Meslek Okulu olarak kullanılıyor.) Feriye Karakolu da bu sarayları korumak için kurulmuş zaten.
Peki Ortaköy'ün ilk akla gelen sahil kısmı?
Sanat tarihi profesörü Semavi Eyice'nin Ortaköy'le ilgili broşür niteliğinde bir kitapçığı var. Burada sadece sahil kısmını anlatır. Balıkçı kasabası kimliğine sahip bir yer ilk başlarda. O nedenle sahil kısmında kürek kayık yapımıyla uğraşan insanların atölyeleri var. Daha sonrasında demircilik atölyeleri var. Sonra çay bahçesi niteliğine kavuşmuş. Bugün de baktığımız zaman, Ayfer Atay döneminde yapılan çalışmayla atölyeler tamamen buradan çıkmış, bunun yerine olduğu gibi kafeler kaplamış durumda.
Belediyeden hiç destek aldınız mı?
Özellikle Ayfer Atay döneminde, -o da doğma büyüme Ortaköylüdür-, belediyeden belirli destekleri gördüm. Ama daha sonra Yusuf Namoğlu döneminde maalesef bir netice elde etmek mümkün olmadı. Şu anda da İsmail Ünal belediye başkanlığını yapıyor. Ondan bir ümidimiz var. Ortaköy'e sahip çıkması adına.
Ortaköy'ün diğer semtlere oranla daha iyi korunduğu söylenebilir mi?
Söylenebilir belki ama nereyle kıyasladığımız önemli. Eminönü'yle ya da Beşiktaş'la karşılaştırmak farklı sonuçlar çıkacaktır. Ama baktığınız zaman burada birçok yapının korunduğunu görürüz. Genelde insanlar Ortaköy'e geldikleri zaman sadece Ortaköy'ü hedef alıyorlar. Bunun dışında da ezbere söylenen bir söz vardır. Kilise, cami, sinagog üçlemesi... Ama Ortaköy'de çok daha fazlası, bir Ermeni Katolik kilisesi, bir Ermeni Gregoryen kilisesi, iki Rum kilisesi, iki sinagog, iki de camii vardır. Bunun yanında bir de papaz okulu 'Andonyan Manastırı, bu yakınlarda bir şirket tarafından, içinde anıt ağaçların da olduğu bahçesiyle beraber 30 yıllığına kiralandı. Mahalleli gerek binanın gerek bahçenin akıbeti konusunda endişeli' vardır. Ama bugün çok bakımsız ve yıkılmaya yakın bir durumda. Şu anda yetimhane olarak kullanılmamakla beraber Yahudilerin yetimhanesi de var.
necatiaksut@yahoo.com
|