TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Necati Uyar, son
dönemde gündeme taşınan yasa tasarılarına yönelik bir değerlendirme metni
üzerinden Orman Kanunu'nun 2.b maddesini, Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısını ele aldığı bir metni
yayınladı. “Bu kapsamda ormanlar, dereler, kıyılar, yaylalar ve doğal sit
niteliği taşıyan alanların büyük bir tehdit altındadır” diyen Uyar’ın yayınlamış
olduğu basın metni şöyle:
"Ormanların, Derelerin, Kıyıların ve Yaylaların Gözden Çıkarılması, Vatanın
Gözden Çıkarılmasıdır! Son günlerde birbiri ardına gündeme taşınan
yasa tasarıları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; başta ormanlar, dereler,
kıyılar, yaylalar ve doğal sit niteliği taşıyan alanlar olmak üzere, vatan
toprağının özenle korunması gereken bölümlerinin büyük bir tehlikeyle karşı
karşıya kalacağı görülmektedir. Büyük bir hızla sürdürülen, Orman
Kanunu'nun 2.b maddesi kapsamında arazilere yönelik çalışmalar, TBMM Gündemine
taşınmış olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı bir bütün
olarak değerlendirildiğinde, doğa koruma açısından sistematik bir gerilemeye
karşılık gelmektedir. Orman Kanunu'nun 2.b maddesi uyarınca,
işgale uğramış ormanların orman sınırı dışına çıkarılması ve işgalcilere
satılmasıyla, basit bir hesapla ülkemizde 150 yıl boyunca yangınlarda
kaybedilenden daha fazla orman alanı, yeniden kazanılmamak üzere yitirilmiş
olacaktır. Orman Kanunu'nun 2'nci maddesi b bendi gereğince orman
sınırları dışına çıkarılan alanlara yönelik çalışmalar il müdürlükleri
aracılığıyla, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na 27 Ocak 2009'da Resmi Gazete'de
yayımlanan 5831 sayılı Kanun ile eklenen Ek-4'üncü madde uyarınca iki yıla
yaklaşan bir zaman diliminde ‘sessizce’ sürdürülmektedir. Çalışma
kapsamında, bir yandan 2.b maddesine konu olan alan sınırları güncellenir ve
genişletilirken, diğer yandan Orman Kadastro Komisyonları tarafından hazine
adına orman dışına çıkarma işlemi kesinleşen yerlerin de ‘fiili kullanım
durumlarına göre’ (işgalci paylaşımına göre) kadastroları tamamlanmakta, söz
konusu alanlar işgal edenlere satılabilir duruma getirilmektedir.
Geçmişte satışa ilişkin düzenlemenin kadastro çalışmaları
tamamlanıncaya kadar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması dikkate
alınarak, bu kez 473.418 hektar büyüklüğe ulaşan bu alanların zaman alacak olan
kadastro çalışmaları, Kadastro Kanunu'nda yapılan değişiklikle öncelikle
başlatılmıştır. Çalışma tamamlandıktan ve söz konusu alanlar satılabilir
parsellere dönüştürüldükten sonra, anayasaya aykırılığı tescilli satışa yönelik
düzenlemenin yeniden TBMM'den geçirilmesi ve olası bir Anayasa Mahkemesi kararı
çıkıncaya kadar satışın tamamlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Yaz aylarında 2 hektar orman arazisinin yanması sonrasında, ekran
karşısında ‘ağıt yakan’ ülkemizde, 2010 yılı verileri esas alındığında (3.000
hektar/yıl orman yangını) 150 yıl boyunca yaşanan orman yangınlarında kaybedilen
alandan daha fazla orman alanı bir kararla ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu
girişim, orman yangınları ile mücadelede, bir metrekare ormanın yitirilmesini
engellemeye çalışırken yaşamını yitiren orman emekçilerinin kemiklerini
sızlatacaktır. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma
Kanunu Tasarısı, var olan bir eksikliği giderme yönündeki iyi niyetli
arayışların kötüye kullanılmasından daha çok, koruma çabalarının ‘yatırım’ adı
altında sürdürülen ve itiraz dinlemeyen ‘talan’ anlayışına terk
edilmesidir. Kanun Tasarısı, amaç maddesinden başlayarak ‘yatırım’
adı altında bu alanlara göz dikmiş olan ‘talan’ örgütleyicilerine karşı teslim
bayrağını çekmektedir. Yasada tek amaç koruma olması gerekirken, amaç maddesinde
yer verilen ‘…ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii değerlerin, biyolojik
çeşitliliğin ve peyzajın muhafazası ile koruma kullanma dengesi gözetilerek
sürdürülebilirliği…’ biçimindeki ‘kullanmayı’ amaç içine sokan düzenlemeler,
ülkemizin en önemli doğal değerlerinin gözden çıkarıldığının
belgesidir. 1996 yılında taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesinden doğan yükümlülüğümüz nedeniyle, biyolojik çeşitliliğin ve tüm
unsurlarının ülke çapında korunması zorunluluktur. Tüm ülke genelinde alan
gözetmeksizin sözleşme hükümlerinin uygulanması zorunluluğu tasarıyı "genel
kanun" niteliğine dönüştürmektedir. Yapılan düzenleme ile ‘Milli
Parklar Kanunu’ ve ‘Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’, gibi ‘özel
kanun’ niteliğine sahip yasalar tarafından korunan alanlar, ‘genel kanun’
niteliğindeki bir düzenleme içine doldurularak, ‘Maden Kanunu’, ‘Turizmi Teşvik
Kanunu’, ‘Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’ gibi ‘özel kanun’ niteliğini koruyan
yasalar karşısında koruma kararları üstünlüğünü yitirmektedir.
Kanun Tasarısı’nın geçici 2'nci maddesi ile yapılmak istenen
‘…2863 sayılı Kanun kapsamında tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları
Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından değerlendirilir ve bu Kanunda
düzenlenen koruma statüsü özelliklerini taşıyanlara uygun koruma statüsü
verilir, özellikleri taşımayanların ise mevcut statüleri sona erer...’
biçimindeki düzenleme, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları
tarafından ‘doğal sit’ olarak belirlenerek koruma altına alınmış, uzun yıllar
baskılara, tehditlere rağmen ve bir çok bölgede ‘yargı kararlarıyla’
desteklenerek korunabilmiş olan alanların, statüleri sonlandırılarak, rant
uğruna gözden çıkarılması anlamını taşımaktadır. Yasa tasarısı ile
korunması gereken alanlar ‘biyolojik çeşitliliğe’ indirgenirken, doğal sit ilan
edilen alanlar için kullanılan geniş tanım olan ‘Jeolojik devirlerle, tarih
öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve
güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su
altında bulunan korunması gerekli alanlar’ tanımı daraltılarak, özellikle
jeolojik ve jeomorfolojik yapıları nedeniyle sit ilan edilmiş olan kıyılar, peri
bacaları, yanardağ, volkan, lav akıntısı gibi oluşumları kapsayan alanların
korunmasından vazgeçilmektedir. Bugüne kadar salt doğal sit niteliği nedeniyle
yapılaşmadan korunmuş kıyılar, dereler ve göllerin çevresindeki alanlar
tasarıyla ‘rant pazarı’na yeni ürün olarak sürülmeye
hazırlanmaktadır. Yasa tasarısı ile bilimsel çalışmayı
zorunlu kılan, ulusal ve uluslar arası nitelikte değer taşıyan alanlara ilişkin
karar alma yetkisi 14'ü bürokratlardan oluşan 20 kişilik kurula verilmekte,
ülkemizin en önemli doğal değerleri, görevleri koruma kararlarıyla çoğunlukla
çelişen, bu alanlardaki tahribatta en önemli paya sahip olan ‘Devlet Su İşleri
Genel Müdürü’, ‘Maden İşleri Genel Müdürü’, ‘Enerji İşleri Genel Müdürü’nün de
içinde bulunduğu ‘yönetici bürokratlara’ emanet edilmektedir. Yasalaşması
halinde böylesi bir düzenleme, 87 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde alınmış en
koruma karşıtı karar olarak tarihe geçecektir. Biyolojik
çeşitlilik üzerine kurgulanan Yasa Tasarısında kültürel kaynak değerlerine hiç
yer verilmezken, ‘doğal özelliklerin’ yanı sıra sahip olduğu ‘kültürel değerler’
nedeniyle milli park ilan edilmiş alanların statüleri de tartışmalı hale
gelmektedir. Bu kapsamda, aşağıda yer verilen sorular benzeri sorulabilecek çok
sayıda soruya düzenleme içinde net yanıtlar bulunabilmelidir.
Türkiye'nin dünya ölçeğinde önemli milli parkları arasında bulunan
ve kaynak değerini 1915 Savaşları gibi tarihsel, kültürel özellikler oluşturan
‘Gelibolu Tarihi Milli Parkı’ statüsünde ya da sınırlarında bir değişiklik
olacak mıdır?
Benzer biçimde milli park ilan edilmiş olan ‘Troya Milli Parkı’nın ve Dünya
kültür miras listesine alınması için UNESCO tarafından milli park ilanı şart
koşulan "Göreme Tarihi Milli Parkı"nın statüsü ne olacaktır?
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en önemli mekânlarından olan, Afyon'un
Kocatepe'sini ve Kütahya'nın Dumlupınar'ını içine alan ve tarihi ve kültürel
kaynak değerleri ile milli park ilan edilmiş olan ‘Başkomutan Tarihi Milli
Parkı’, tarihe mi karışacaktır?
Ülkemizde ‘Tabiat Parkı’ tanımının en önemli örneklerinden olan Polonez
kültürünün tek mekânsal temsilcisi olan ‘Polonezköy Tabiat Parkı’nın statüsü ne
olacaktır? Körfez kesimini de içine alan, deniz ekosisteminin de milli park
sınırları içinde olduğu ‘Marmaris Milli Parkı’ ranta terk mi edilecektir?
Doğal özellikleri ile iç içe geçen kültürel özellikler ve ‘kadimden beri’
sürdürülen yaylacılık faaliyetlerinin mekânsal yansıması olan yaylacılık
alanlarına sahip olan ‘Kaçkarlar Milli Parkı’nın statüsü korunabilecek
midir? En az biyolojik çeşitlilik kadar önemli, özgün niteliklere
sahip, doğa ile kültürün iç içe geçtiği bu alanlarda, ‘kültürel’ kaynak
değerlerinden nasıl vazgeçilecektir? Etle tırnak gibi iç içe geçen bu yapı
birbirinden nasıl ayrılacak ve tümden statü dışına çıkarılacaktır?
Gündeme taşınan düzenlemelerin tasarıdaki haliyle yasalaşmasıyla
ülkemiz ‘dolar’ yeşilini ‘doğa’ yeşiline tercih etmiş olacaktır. TMMOB Şehir
Plancıları Odası olarak ilgilileri girdikleri bu yanlış yoldan dönmeye, doğal ve
kültürel değerlerimizi sahiplenmeye, gözlemlenen bu mirasyedi yaklaşımı terk
etmeye çağırıyoruz”.
|