İnsanlık tarihinin en büyük çevre felaketlerinden biri sayılan
Çernobil faciasının 24. yılında salt ülkemizde değil, dünyanın
hemen tüm ülkelerinde doğayı, çevreyi, üzerinde yaşayan tüm canlıları korumaya
kararlı milyonlarca insan, gezegeni tehdit eden nükleer santrallara karşı
yollara dökülmekte, meydanları doldurdurmaktadır.
Sayın Oktay Ekinci’nin dün Cumhuriyet gazetesindeki “ÇED
Köşesi”nde değindiği kitlesel tepkilerden olan Kadıköy
mitingine katılanlar “bu cennet dünya”yı cehenneme çevirecek “nükleer
enerji pazar”ını durdurmaya çalışırken öbür dünyadaki cennete pek meraklı
siyasilerin aynı kirli pazara “Sevdalanmaları nasıl açıklanabilir” diye
soruyor.
Yanıt aslında sorunun içinde. İşin içine “pazar” girince akan sular duruyor.
İnsan yaşamının, doğanın güzelliklerinin, giderek tüm canlıların yaşamlarının
“paranın” kutsandığı bir pazara dönüştüğü ülkelerde “kâr”ın yanında esamisi bile
okunmuyor.
Büyük kitlelerin Kadıköy’de ve söz konusu santralların inşa edileceği
yerlerde “Nükleer’e Hayır” demeye hazırlandıkları bir sırada Almanya başta olmak
üzere Avrupa ve dünyanın çok sayıda ülkesinde milyonlarca insan aynı amaçla
eylemdedir. Örneğin Kuzey Almanya’da 120 kilometrelik bir insan zinciri
oluşturulacaktır. Söz konusu insan zinciri Çernobil faciasının 24. yılında
Brunsbüttel ve Krümmel santrallarını birbirine bağlayacaktır. “Zincirleme tepki”
olarak adlandırılan insan zinciri, aynı zamanda, Angela Merkel yönetiminin en
geç 2020’ye kadar 17 nükleer santralın kapatılması kararını ertelemek istemesine
karşı tepki özelliği de taşımaktadır.
***
Almanya gibi elektrik gereksinmelerinin dörte birini nükleer santrallardan
karşılayan bir ileri teknoloji devinin bile nükleer santrallar konusunda başının
belada olması, bizim gibi olanakları sınırlı bir ülkenin yöneticileri için
önemli dersler içermektedir. Son birkaç yıldan bu yana Kuzey Almanya’daki bazı
santralların çevresinde çocuk ölümlerinin arttığı, kan kanseri vakalarının da
ciddi boyutlara ulaştığı üniversitelerin bilim araştırmalarıyla ortaya
çıkmıştır. Yine söz konusu üniversitelerin araştırmalarına göre nükleer
santrallar çevresinde canlıların organları giderek küçülmekte, üreme yetenekleri
de yok olmaktadır. Bu, kuşkusuz salt Almanya için geçerli değil. Nerede nükleer
santral varsa, orada çevre, doğa, insan yaşamı tehdit altındadır. Fransa’da
nüklere karşı tepkiler yoğun ve süreklidir. Örneğin son günlerde “Nükleer
Santrallara Dur” diyen kitlesel eylemlerin sayıları 300’ün üzerindedir.
Nükleer santralların yarattığı riskler salt yukarıda söz edilenlerle sınırlı
değil. Nitekim nükleer atıklar üstesinden gelinmesi neredeyse olanaksız bir
başka beladır. Örneğin ABD gibi zengn bir ülkede bile bu çetin sorunu aşmak
kolay değildir. Ağır maliyeti vardır. Örneğin ABD’nin Nevada eyaletindeki Yucca
Mountain nükleer atık deposunun yapımına 11 milyar dolar harcanmış, ne ki,
lobiler arası rekabet nedeniyle inşaat yarım kalmıştır. Bazı radyoaktif
atıkların milyonlarca yıl ölümcül niteliklerini sürdürdükleri gerçeği, söz
konusu atıkların mutlak güvenliğe sahip özel depolarda korunmasını
gerektirmektedir. İlaç ve sanayi atıklarının kentlerin varoşlarındaki boş
alanlara ya da derelere boca edilme alışkanlığının yaygın olduğu ülkemizde
radyoaktif atıkların ne tür bir tehdit oluşturabileceğini kestirmek kimse için
zor olmayacaktır. İleri sanayi ülkelerinin vazgeçmeye başladıkları insan ve
çevre sağlığı için son derecede riskli, ayrıca da çok pahalı sevdadan, eğer
nükleer güç olma gibi boş ve anlamsız bir tutkumuz yoksa kesinlikle
vazgeçmeliyiz.
|