BR> 11 EYLÜL NÜKLEERİN KÂBUSU
OLDU
Bunların bir kuramdan ibaret olduğunu söyleyecek nükleer
taraftarları çıkacaktır. Bu taraftar kitlesine, İngiltere Parlamentosu Bilim ve
Teknoloji Komisyonu’nun Temmuz 2004’te hazırladığı, ‘Nükleer tesislere terörist
saldırısı riskinin değerlendirmesi’ başlıklı 148 sayfalı raporu okumalarını
öneririm. Raporda sadece santrallara yönelik bir terör eyleminden değil, nükleer
yakıtların taşınması sırasındaki saldırılardan, nükleer maddelere erişim için
yapılacak girişimlere kadar birçok risk analiz ediliyor. O raporda da, reaktörün
kalbi yerine dışarıda kalan bölümlere yapılacak saldırının santrala daha büyük
zarar verebileceğine dikkat çekiliyor.[5] 11 Eylül’den sonra uçakla yapılacak
saldırılara karşı nükleer santralların dayanıp dayanmayacağına ilişkin testlerin
çeşitli ülkelerde yapıldığı belirtilen raporda, birçok ülkenin güvenlik
nedeniyle sonuçları açıklamadığına dikkat çekiliyor. Rapora yansıyan Almanya ve
İsviçre’den verilen örnekleri özetlersek, Almanya’da, kaynar sulu reaktörlerin
(BWR), basınçlı su reaktörlerine (BWR) göre daha zayıf olduğuna dikkat çekilmiş.
İsviçre’deki çalışma da ise, iki eski reaktöre büyük ticari uçakla yapılacak bir
saldırının, güvenlik sistemi ve ekipmanına etkisinin gözardı edilemeyeceğini,
iki yeni reaktörde ise etkisiz olacağı belirtilmiş. Reaktörün kalbi dışındaki
yangın ve dumanın etkili olabileceğine de değinilmiş. Tüm raporlarda, büyük bir
uçakla, yüksek hızda, bir santralı kalbinden vurmanın ne kadar zor olduğu
vurgulanmış, bununla beraber, santralın kalbi dışındaki ekipmanların daha
korumasız olduğu, yangın ve jet yakıtı gibi diğer etkenlerin sonuçlarının çok da
kestirilemediğine değinilmiş. Fransa ve Belçika’daki nükleer tesislere saldırı
olursa bunun İngiltere’yi nasıl etkileyeceği tartışılmış.
UÇAK
DÜŞTÜĞÜNDE BAKAN NEREDE OLACAK?
Böyle bir rapor hazırlama gereği
bile duyulmadan yasa çıkaranları, bu konuda da, patron ve iktidar korkusundan ve
bilmemezlikten olsa gerek, tek kelime edemeyen medyayı kutlamak gerek. Neyse ki,
Enerji Bakanı Taner Yıldız, her ne kadar görmezden gelmeye çalışsa da tehlikenin
farkında. 11 Mart’ta yaptığı açıklamada, Sinop’a santral yapması için girişimde
bulunulan Kore firmasının güvenliğini övmek için şunları söylemişti:
“Güvenliğini denemek için daha önce Fantom uçağı çaktılar. Beton kalıyor bir şey
olmuyor. 11 Eylül’den sonra ‘Boeing 737 uçak vurduracağız’ diyorlar.”[6] Bakan
Yıldız en azından bunun olabileceğinin farkına, nükleer firmalar da. Burada
atlanan, çalışan bir santralda bu deneyi yapmakla boş reaktör duvarına uçak
indirmek arasındaki fark. Sayın Yıldız’ı bu deney yapılırken reaktör odasında
görmek isterdim. En azından esprili bir bakanımız var. Bırakın uçağın kontrol
odasını hedef almasını, santral sahasına atılacak birkaç el bombasının bile
nasıl bir panik yaratacağını hayal etmek zor. O panikte neler olacağını
da.
Asıl soru şu, bu riski almaya gerek var mı? Riskin olasılığı düşük
ama risk büyük. Uçak düşme olasılığını bilerek uçağa biniyoruz ama uçak düşerse
sadece uçaktakiler ölüyor. Nükleerde sızıntı veya patlama olduğunda bu riski
almak istemeyen benim gibiler de ölüp gidiyor. Riskin büyüklüğü ve oranı
arasındaki fark bu. Tüm Türkiye’nin sonunu getirebilecek bu yasayı onaylayan
milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı’nın gece yattıklarında ne düşündüğünü gerçekten
merak ediyorum.
21 Temmuz’da Kuzey Kafkasya’da, Rusya’ya ait bir
hidroelektrik santrala yapılan silahlı saldırı, Murat Karayılan’ın 18 Temmuz’da
‘The Daily Telegraph’da yayımlanan, “turistik tesisleri vururuz” tehdidi, El
Kaide’nin geçmişteki saldırıları, Hizbullah’ın Türkiye’deki varlığı gibi birçok
nedeni üst üste koyduğunuzda, Türkiye’de kurulacak nükleer santralın getireceği
tehlike de ortada.
Nükleer santrala iki el bombası atsanız, ülkede turist
kalmaz. Denk gelir de santralda, Çernobil, Üç Mil Adası benzeri büyük bir kazaya
veya büyük bir sızıntıya neden olursanız, Türkiye bir daha kendini toparlayamaz.
Santralın atom bombasından kat ve kat daha fazla radyasyona ev sahipliği
yaptığını anımsatalım. Mersin’den, Antalya ve Alanya’dan binlerce insanın
bulabildiği araçlarla bölgeden kaçmaya çalıştığını bir hayal edin. 24 yıl aradan
sonra hâlâ girilemeyen Çernobil’deki toprakları. Rüzgârdan, güneşten, kayıp ve
kaçağın telafisinden, elektriğin tasarrufundan, akıllı kullanılmasından atom
santralının üreteceği elektrikten daha fazlası üretilebilecekken, bizi böyle bir
kumar oynamaya, 75 milyonun hayatını kumar masasına koymaya iten nedir
acaba?
1- 6007 sayılı Kanun’un “gerekçe” bölümü 2- 2009 yılı
turizm geliri, Turizm Bakanlığı. 3- Dünya’da ve Türkiye’de Turizm, www.kultur.gov.tr, 4- http://www.enotes.com/topic/Cha%C3%AFm_Nissim, 22 Temmuz
2010 5- Parliamentery Office of Science and Technology, “Assessing the risk
of terrorist attacks on nuclear facilities”, s. 58, Temmuz 2004. 6- http://www.milliyet.com.tr/ucak-nukleer-santrale-carpacak/turkiye/sondakikaarsiv/09.07.2010/1210367/default.htm
Özgür
Gürbüz ozzgurbuz@gmail.com
|