Gerçekten özlenen bir İstanbul var mıydı? Varsa, kimin
için vardı? Peki, eski İstanbul’u bu kadar özlüyorsak, neyi özlediğimizi tam
olarak biliyor muyuz? Bu sorular, değil yakın zamanda İstanbul’a göç etmiş, yedi
göbek İstanbullu olduğunu iddia edenler için bile yanıtlaması zor sorular.
Yaşanılan şehre dair salt nostaljinin ötesine geçebilmek şüphesiz emek istiyor.
Bu gittikçe devasalaşan şehirde kimler kimlerle oturdu? Din, etnik köken, mezhep
hattâ ve hattâ iştigal edilen iş, mahallelerin kimliklerinde nasıl bir rol
oynadı? Bunları keşfetmek, her akşam arabasına ya da toplu taşıma aracına binip,
eve nasıl geldiğini fark etmeyen yorgun ve bezmiş kentli için dahi heyecan
verici.
Ancak nüfusu 1950’den beri 13 kat artan ve her geçen gün daha büyük bir hızla
genişleyen İstanbul, geçmişini biz sıradan kentlilerle paylaşmaya pek
teşne görünmüyor.
Peki ya İstanbul’un 1910-2010 yılları arasındaki resmi, zamanın içinde
yolculuk eder gibi bir sergiyle ayağınıza gelse... Bu yüz yıl içinde İstanbul’da
yaşamış insanların hayatlarını gözünüzde canlandırmanıza yardımcı
olsa...Beyoğlu’nda, Eminönü’nde şu an metruk halde duran bir evde kim oturmuş,
izini sürseniz... Eski Balık Pazarı’nda ne dükkânları vardı, kim pekmez
satıyordu, kim kunduracıydı, kim süpürgeci, kim yumurtacıydı öğrenseniz...
İşte İstanbullular tüm bunları 2010 yılının nisan ayında öğrenecek. Bilgi
Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Murat Güvenç ve
Dr. Eda Ünlü Yücesoy, 1910-1922 yılları arası Galata ve Pera’ya
dair bir araştırma yaparken, 2010 İstanbul Kültür Başkenti programı ilan
ediliyor. Ve akıllarına ilk şu soru geliyor: İstanbul’un son yüzyılını kapsayan
bir şehir sergisi yapabilir miyiz?
İşte, İstanbul’u tıpkı Londra ve New York gibi kendi kent müzesine
kavuşturacak macera İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım
Yüksek Lisans Programı’nın başvurusuyla Eylül 2008’de başladı. Tam adı
“İstanbul 1910-2010, Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü
Sergisi” olan ve Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih
Vakfı’nın da ortak olduğu projenin kentliyle buluşma tarihi Nisan 2010
olarak öngörülüyor. Murat Güvenç ve Eda Ünlü
Yücesoy dışında küratörlüğünü Günkut Akın,
İhsan Bilgin, Burak Boysan, Sibel
Bozdoğan ve Tansel Korkmaz’ın paylaştığı sergi,
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Santralİstanbul
kampusunun müze binasında gösterime sunulacak.
Küratörler projenin başlangıç tarihi olan 1910 yılını özellikle seçmiş. Zira
1910’da temelleri atılan ve müzeye ev sahipliği yapan Silahtarağa, ürettiği
elektrikle kentte birçok değişimi de beraberinde getirdi. Tramvayın geçebileceği
yeni bir Galata köprüsünün inşası, modern bürolu binaların iş dünyasına girmesi
gibi yeniliklerle 1910, İstanbul’a modernleşme sürecinin kapısını aralayan
sembolik bir tarih.
İstanbul’un dönüşümünde dört dönem
İstanbul 1910-2010 şehir sergisi esas olarak üç ayak üzerinde duruyor: şehrin
toplumsal ve iktisadî coğrafyası, mimarlığın evrilişi ve imar
operasyonları. Sergi bu üç ayağın dört farklı dönemde nasıl bir dönüşümden
geçtiğini ortaya koyacak: 1910-1929; 1929-1950; 1950-1983 ve 1983-2010.
Santralİstanbul’un müze binasında her biri dört farklı katta sunulacak bu dört
döneme ait değişimler görselleştirilerek sergi malzemesine dönüştürülecek.
Yüz yıl önce mahalleler ve işyerleri
Toplumsal coğrafya, şehrin sosyal yapısına, mahallelerin kimliğine dair
ipuçları verirken, iktisadî coğrafya işyerlerinin yerleşim süreçlerine işaret
ediyor. Bu anlamda serginin küratörlerinin başat materyallerinden biri de
Fransızca olan Ticaret Odası sicilleri olmuş. Bu sicillerden yola çıkarak
1860’tan itibaren faaliyette bulunan işyerlerini tesbit etmişler.
Hangi sektörler hangi spesifik bölgede toplanmış, kimler önden gitmiş,
beraberinde kimleri götürmüş, çevresinde nasıl bir sanayi yaratmış. Örneğin
İstanbul’a başka ülkelerden denizcilerin gelmesi limanda hamamlar, berberler,
restoranlar hatta sigorta şirketlerinin açılmasını zorunlu kılmış.
Projenin babası diyebileceğimiz Murat Güvenç’in deyimiyle, “azmanlaşması” 70
ve 80’lerde başlayan İstanbul’un mevcut halini kayıt altına almak hiç kolay
değil. 1910 yılında İstanbul’da 570 sokaktan bahsedebilirken, günümüzde bırakın
sokağı, tam 782 mahalle var. İngiltere ve diğer pek çok ülke gibi
adreslerin yanına kod numarası koyma ‘disiplinimiz’ olmadığından, proje
çalışanları oldukça zor anlar yaşıyor. Adresleri anahtar kelimelerle analiz eden
özel bir programları var ve örneğin tüm İstanbul’da aynı isme sahip 10 sokağı
konumlandırmaya çalışıyorlar.
Haritalama sürecinde ise Bilgi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından
üretilmiş, 1907 nüfus sayımı Müslüman mahalleler örneklemleri, Annuaire
Oriental’in (Doğu Yıllıkları) 1910 ve 1922 ciltlerinden elde edilmiş kodlu
yaklaşık 60.000 adres, 1923 sonrası kent rehberleri, ticarî ve sınaî işyeri
adresleri, 1927-2000 nüfus sayımları ve İstanbul Sanayi Odası tarafından
yayımlanan rehberlerden yararlanılıyor.
Mimarî kültürü
Sergi, mimarlık ayağında ise bu yüz yılda hâkim olmuş mimarlık akımlarını,
mimarlık okullarının müfredatını ve müteahhitlik müessesesinin evrimini ele
alıyor. Küratörlerin deyimiyle “star mimarlar” kadar etkili ancak anonim kalmış
kişiler de bu alanın aktörleri olarak tanıtılıyor. 1910-1929 dönemi, Alman
ekolünün nüfuz etmeye başladığı, ayrıca gayrımüslim ve Levantenlerin yanı sıra
Vedat Tek ve Kemalettin Bey gibi ilk Müslüman-Türk mimarların kendini gösterdiği
bir dönem olarak öne çıkarken; 1929-1950, mimarlığın Cumhuriyet rejiminin
ideolojik aygıtı olarak devreye girdiği bir dönem olarak tanımlanıyor. 1950-1983
dönemi ise çok partili hayata geçişle birlikte ilk özel mimarlık bürolarının
açıldığı, mimarlık kültürünün Amerikanlaştığı (Hilton Oteli) ve tabii ki
gecekondulaşmanın başladığı bir dönem olarak hafızalarımıza kazınıyor. Son
olarak 1983-2010 dönemi modernizme karşı postmodern tarzın yükselmesini
simgeliyor: Yeni oteller, alışveriş merkezleri, ofis kuleleri, rezidanslar, kent
dışında lüks villalar, Beylikdüzü gibi kenar kentlerin oluşması, vesaire.
İmar operasyonları
İmar operasyonu kavramı, İstanbul’un son yüz yılını anlamlandırmamız
açısından neredeyse anahtar kelime. Sözcüğün kendisinden de anlaşılacağı üzere,
operasyonlar katılıma olanak tanımayan, dayatmacı, sırtını siyasete dayamış,
olağanüstü bütçelerin akıtıldığı kentsel müdahaleler. Proje sahipleri
İstanbul’da dönemin ruhunu ve yönetim anlayışını yansıtan dört imar operasyonu
seçmiş: Cumhuriyet öncesi Cemil Topuzlu Operasyonu, 40’lı yıllarda (Henri Prost
dönemi) Lütfi Kırdar Operasyonu, 50’lerin ikinci yarısında Adnan Menderes
Operasyonu ve 1980’li yılların sonunda Bedrettin Dalan Operasyonu.
Sonbahar’da ilk ürünlerini verecek olan proje sabit kadrosunun yanı sıra
danışmanlardan ve gönüllü öğrencilerden de yardım alıyor. Proje, aynı zamanda
internet ortamında açılacak sanal sergiyle de daha büyük bir kitleyle
paylaşılacak.
“Olmayan bir şeyi yapıyoruz” diyor serginin küratörlerinden Eda Ünlü Yücesoy,
tevazunun verdiği korku ve heyecanla. Sakinlerinin, bırakın tarihî eserleri,
evinin bulunduğu sokağa, yürüdüğü kaldırıma yabancılaştığı, faydacı bir
anlayışla yaşadığı bu şehr-i İstanbul’a bu “olmayan şey”i hediye etmek en
azından bizlere bu ihtişam dolu şehre iade-i itibar fırsatını
veriyor.
|