BR> Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de nüfusun büyük
bir bölümü şehirlere göç etmeye devam ediyor. Şehirler sosyal ve çevresel
sorunların yanı sıra; bunlarla bağlantılı kalabalık, işsizlik, fakirlik,
kirlilik ve trafik ile uğraşıyor. Ayrıca bunlara, şehirlere yığılan halkın
konut, su, enerji vb. ihtiyaçlarını ve üretilen çöp yığınlarından kurtulma
gereğini eklemeyi de unutmayalım. Hepsinin üzerinde ise, iklim değişikliği en
son ve önemli tehlikelerden biri olarak şehirlerimizi tehdit ediyor. Son
yıllarda kuraklık, aşırı sıcak dalgaları, yağış ve seller şehirlerimizi vuruyor.
Gerekli önlemler alınmazsa, iklim değişikliğinin sosyal ve çevresel etkilerinin
gelecekte şehirlerde daha da artacağı, hava ve su kalitesini doğrudan
etkileyeceği tahmin ediliyor.
Türkiye’de merkezi ve yerel
yöneticilerimizin ne mevcut şehircilik sorunlarına; ne de iklim değişikliğine
karşı ürettikleri politikalardan, planlandığı önlemlerden haberimiz yok. Aşırı
yağışlar öncesinde kamuoyunu medya aracılığıyla uyarmanın ve sele karşı kriz
masası oluşturmanın dışında neler yapıldığını bilmiyoruz. Ama su kaynaklarımızın
ve geleceğimizin, merkezi ve yerel yöneticilerin geliştirecekleri politikalara,
planlara ve uygulamalara bağlı olduğunu biliyoruz.
Peki Paşaköy’lüler
gibi, biz de yaşadığımız şehirde yöneticilerin izlediği politikaları,
uyguladıkları planları, dağıttıkları içme suyunun temizliğini ve kalitesini
sorguluyor muyuz? Musluklarımızdan akan suyun nereden geldiğini, ne kadar
korunduğunu ve ne içerdiğini biliyor muyuz?* Doğal kaynaklarımız nasıl
korunuyor? Geleceğe yönelik kullanım ve sosyal adalet gözetiliyor mu? Ömerli
Havzasının ya da şehrin diğer içmesuyu havzalarının betonlaşmasına neden engel
olunamıyor? Karar vericiler ve bütün yöneticiler dahil, herkesin
“kontrolsüz şehirleşme/kentleşme” deyip çıktığı bu sorun nasıl
çözülebilir?
Türkiye’de bütün bu soruları ve muhtemel yanıtlarını içine
alan yeni bir şehircilik anlayışına acilen ihtiyaç var. Bu yeni şehircilik
anlayışı, doğru arazi kullanımını; su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini;
“yeşil” mimari, toplu taşıma, geri dönüşüm, yenilenebilir
enerji kaynakları kullanımını ve enerji tasarrufunu teşvik eden politikalardan
oluşmalıdır. Yeşili tahrip eden ve insanları doğadan uzaklaştıran betonlaşmış
şehirlerimiz, onları çevreleyen doğal alanlar ile bir bütün olarak (insanların
fiziksel ve ruhsal bağlantı kurmasının sağlayacak şekilde) planlanmalıdır.
Demokrasilerde bireylerin değer yargıları, karar verme sürecini doğrudan
etkileyebilir ve değiştirebilir. Önemli olan, bizlerin doğaya ve yaşadığımız
yerlerde yeşil alanlara önem vermemiz. Biz aldırmaz, değer vermezsek; karar
vericileri ve yöneticileri bu tutumlarından dolayı eleştirmeye ve suçlamaya da
hakkımız olamaz. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, yaşadığımız sorunlar artarak
devam edecek ve şehirlerimiz yaşanamaz bir hale gelecektir. O zaman yarattığımız
cehennemi bırakıp – piknik yaparken çöplerimizi olduğumuz yere bırakmamız, buna
karşılık gelecek sefer piknik yapmak için aynı yere geldiğimizde temiz yerler
aramamız gibi - başka yerlere gidebilecek miyiz?
* İSKİ web
sitesi (www.iski.gov.tr) ana
sayfasında Tesislerimiz/Su Kalite Kontrol Laboratuarı bölümünde, belli
aralıklarla Ömerli Barajından alınan su örneklerinin aylık ortalama kalite
kontrol raporları veriliyor.
Sema Atay: Doğa
Korumacı
|