Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi
eğitime devam ettiği Yıldız Kampüsü’nden Davutpaşa
Kampüsü’ne gönderiliyor. Gönderilme kararı kesin ama eğitim döneminin
başlamasına iki hafta kala, fakülte özellikle bazı bölümler müphemiyetler
içinde. Bileşik Sanatlar Bölümü’nün öğretim üyeleri eşyalarını
kolilere koyup Davutpaşa Kampüsü’ne gitmek üzere hazırlanıyorlardı ki Davutpaşa
Kampüsü’nde bölüm dersleri için gerekli Teknik Uygulamalar
Atölyesi’nde elektrik prizlerinin bile bulunmadığını, tasarım
derslerinin yapılacağı sınıflarda mühendislik dersleri için konulmuş sıraların
olduğunu gördüler. Bu dönem Yıldız’da kalıyorlar ama diğer bölümlerle ortak
olabilecek dersler için öğrenciler, iki kampüs arasında gidip gelmek durumunda
kalacaklar. Gelecek dönem nerede olacakları belli değil. Dans Bölümü şimdilik
Yıldız Kampüsü’nde kalıyor ama ne zamana kadar kalacağı belli değil. Davutpaşa
Kampüsü’nde gerekli hazırlıkların yapılması için yeterli bütçenin bulunmadığı
söyleniyor.
Sanat atölyelerinin altyapısını Yıldız Kampüs’ünde 13 senede ancak
tamamlamakta olan fakültenin, gerekli planlamalar yapılmadan sanat eğitimi için
altyapısı olmayan kampüse gönderilmesi, gözden çıkarıldığı izlenimi veriyor.
Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Rıfat Şahiner’in
lisans ve lisanüstü öğrencileri ile, Nisan’da Yüksel Sabancı Sanat
Galerisi’nde düzenlediği Müphem Haller isimli sergi,
gözden çıkarılmaya karşı fakültenin direncini sanat yoluyla ifade ediyordu.
Rıfat Şahiner’in serginin adı olarak belirlediği Müphem Haller başlığı,
fakültenin içine düştüğü durumun da adını koyarak şehirdeki kamusal
politikalardaki sorunları deşifre ediyordu.
Cevapsız sorular
Cevapsız kalan şu sorular, fakültenin gönderilmesi durumunda olduğu gibi,
kentteki diğer kentsel dönüşüm projelerinde de kentlileri müphemiyet psikolojisi
içinde bırakıyor: Yerinden edilme kararları neden ve nasıl alınıyor? Neden bazı
mekanlardaki kentliler gönderiliyor da diğer mekanlarda yaşayanlar
gönderilmiyor? Mekanın kullanıcıları burayı terk ettikten sonra mekanda ne
yapılacak? Gönderilenlerin yerine kimlerin gelmesi planlanıyor ve niye? Ne zaman
taşınılacağı bildirildikten sonraki direnişle başlayan süreçler neden
uzatılıyor? Haklı taleplere neden kulaklar tıkalı kalıyor? Direnç gösterilirse
neler olabilir? “Oraya” gidince ne olacak? Yıllar içinde oluşturduğumuz
mekanlarımızdan gönderildikten sonra başımıza ne gelecek?
Müphemiyet kavramı, kentlilerin yaşadığı belirsizlik, muğlaklık, gözden
çıkarılmışlık deneyimlerini yansıttığı gibi aynı zamanda kamusal vizyon
eksikliğinin yerine ikame edilen bir politikayı tanımlıyor. Kentsel dönüşümle
ilgili çok ağır yaptırımlar içeren yasaları çıkartırken tüm ağırlığını kullanan
devlet, kamu politikası oluşturması gerektiği noktada müphemiyetler üretiyor.
Uzunca bir süre bu müphemiyet dönemi geçirilip kamu kaynakları tükenmeye yakın
hale geldiği noktada ise özelleştirmekten başka bir seçeneği olmadığı söylemine
sığınıyor. Bu noktada müphemiyetler ortadan kalkarak yerine uzmanlar, mimarlar
ve reklamcılar tarafından çok keskin hatlı, hiçbir belirsizliğe yer vermeyecek
kapalı site, alışveriş merkezi, kongre merkezli kültür kompleksi veya son
dönemde bunların hepsini birden kapsayan projeler geliştiriliyor. Devlet,
dilediğinde kamu politikaları üretiyormuş gibi yaparak ideolojik ya da
teknokratik politikaları, ağır yaptırımları olan kanunlar zoruyla dayatıyor.
Zorlandığı noktada ise “devlet burada olmasa da olur, zaten şimdiye kadar çok
büyüktü, küçülmesi lazım” diyerek kamusal alanları özel şirketlerin projelerine
bırakıyor.
Kent, kentlileri içinden çıkılması zor psikolojiler içine sokan bu
müphemiyetler yerine nasıl politikalarla yönetilebilir? Yıldız Üniversitesi
Kampüsü gibi bir saray kompleksinin içine kurulmuş, çok özel niteliği olan bir
üniversitenin kentin kültür-sanat can damarlarından biri olan fakültesini,
yokolma riskine atmak yerine ne yapılabilir?
“Yıldız Sarayı ve Parkı Stratejik Vizyon Projesi” adı
altında bir çalışma, Kültür Bakanlığı’nın da girişimiyle yürütülüydr. Bu proje,
bütüncül bir yaklaşımla Yıldız Sarayı, Yıldız Üniversitesi ve parkın da dahil
olduğu bir alanın nasıl yönetilmesi gerekliliği üzerine çok disiplinli bir
anlayışla yaklaşıyor. Araştırmalarla, farklı aktörlerin kamusal çıkarlarının
değerlendirilip ortak buluşma noktalarının bulunmasıyla yapılacak planlar,
müphemiyetler yerine kamusal vizyonlar üretebilir. Ümidimiz, alelacele alınmış
kararlarla, kentlilerin kaynaklarıyla yaratılmış, yerine aynısının inşa edilmesi
çok zor kurumları yoketmeden, vizyon planları çerçevesinde değerlendirerek
kentteki dinamizmin ve yaratıcılığın yüreklendirilmesi ve kentlilerin yaşam
alanlarına sahip çıkmalarının teşvik edilmesi.
Aysim Türkmen / Şehir antropoloğu
|