'Bugünün Türkiye’sinde mimarlık tartışmak', İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ile Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) işbirliğiyle; ACO, Kalebodur ve TRIMline interiors sponsorluğunda düzenlenen konferansta ele alındı. İki güne yayılan konferans, 'mimarlığın kamusallaşması', 'mimarlıkta değişim', 'sınır aşımı', 'alternatif yaklaşımlar', 'mimarın rolleri', 'eleştiri ve ötesi' ve 'işbirlikleri / ortaklıklar' başlıkları altında Türkiye'nin önemli isimlerini buluşturdu.
Mimarlığın kamusallaşması
Suha Özkan’ın açılış konuşmasının ardından birinci oturum Mimarlığın Kamusallaşması temasıyla Bülend Tuna, Gökhan Avcıoğlu, Kerem Piker ve Sevince Bayrak’ın katılımıyla gerçekleşti.
Oturuma Mimarlar Odası Genel Merkezi Eski Başkanı Bülend Tuna “Türkiye ve Dünyada Mimarlık Meslek Ortamı” sunumuyla başladı. Meslek ortamındaki kadın-erkek oranına, Türkiye’de yabancı mimarlık ofisleriyle kurulan ilişkinin sorunlarına, Türkiye’deki mimarlık bölümüne sahip üniversitelere, kontenjanlarına ve bu üniversitelerin akademik kadro yetersizliklerine, maket atölyesi, kütüphane gibi fiziksel ihtiyaçlarına, 73 ilde mimarlık bölümünün olmasının eğitim hayatına getirdiği sorunlara ve olasılıklara değinen sunumunda Tuna, Türkiye’deki ve yurtdışındaki meslek ve eğitim ortamlarını da karşılaştırarak mesleki eğitime ve mesleki pratiğin gerçekleştiği ortama dair oluşturulması gereken politikalardan bahsetti.
"Mimarlığın kamusallaşması sadece mimarların kudretinde gerçekleşebilecek bir şey değil"
Kerem Piker ise “Konut, İnşa ve İmkan” isimli sunumuna Spiderman çizgi roman karakterinden ve bu karakterin hayat bulabildiği kent ortamından bahsederek başladı. Türkiye’den de benzer bir örnek olarak Galata-Cihangir arasında kurgulanan hikayesiyle “Vakur Barut” örneğini veren Piker, iyi bir konut üretemeyen şehirde mimarlığın kamusallaşmasının mümkün olmadığını söyledi. Paris'teki Pompidou Kültür Merkezi, Oslo’daki Opera Binası, Chicago’daki Millenium Park düzenlemesi gibi projeleri örnek vererek bu yapıların ancak iyi bir konut yapısı üretilebilen yerlerde var olabildiklerinden bahsetti. Mimarlığın kamusallaşmasının sadece mimarların kudretinde gerçekleşebilecek bir şey olmadığını söyleyen Kerem Piker, imar konusunda düzenlemelerin, planlamada uygulanacak iyi hamlelerin, siyasi politikanın geliştirilmesinin gerekli olduğunu ancak bunun yanında iyi bir konut üretimi üzerine tartışılmasının çok önemli olduğunu vurguladı.
Kamusal alan olarak meydan kavramını Beyazıt Meydanı üzerinden tartışmak
Oturumun devamında sözü alan Sevince Bayrak ise Mimarlığın Kamusallaşması kavramını Beyazıt Meydanı’na odaklanan bir sunuşla tartışmaya açtı. Beyazıt Meydanı’na inşa edilmesi planlanan, inşasına başlanan, tamamlanamayıp yarım kalan çeşitli projeler hakkında fotoğraflar, köşe yazıları ve gazete haberleri üzerinden derlediği “Doluluk Takıntısı” başlıklı sunumunda Bayrak, tarihi süreçte meydan kullanımı ve değişimine dair yorumlardan bahsetti.
Gökhan Avcıoğlu ise “Mimarlığı Tartışan Kim” başlıklı sunumunda mimarlık ortamının aktörlerinden bahsetti. Kent ortamının üretiminde önemli bir noktada yer alan şehir planlama bölümünün eğitiminin, davranışlarının ve eylemlerinin iflas etmiş durumda olduğunu ifade ederek mimarlık eğitimiyle bu denli ayrışmasının iki mesleki dilin birbirinden uzaklaşmasına ve kopmasına neden olduğunu dile getirdi.
Mimarlıkta değişim
Konferansın ikinci oturumunda bir araya gelen Şevki Pekin, Kerem Erginoğlu, Abdi Güzer ve Kerem Yazgan, "Mimarlıkta Değişim"i konuştular.
"Yepyeni bir mimarlık ortaya çıkmaya başlıyor"
Şevki Pekin, "Mimarlığı Anlamak" başlıklı sunumunda, değişen yapı teknolojilerine ve kentsel bağlama dikkat çekerek, "Bugünün Türkiye'sinde mimarlığı değerlendirerek güncel mimarlık ortamını anlamaya çalışabiliriz. Binalar meydanlarda değil, sokaklardaki boşluklarda yapılıyor. Yepyeni bir mimarlık ortaya çıkmaya başlıyor" dedi.
Yönetmeliklerin yarattığı "çözüm"ler
Konuşması için "Yerel Mimari Geri Dönüyor: Marsilya Kiremidinden, Fransız Balkonuna" başlığını seçen Kerem Erginoğlu ise, çalıştığı ve yaşadığı Ortaköy semti üzerinden Türkiye'de değişen mimarlığı mercek altına aldı. İmar yönetmeliklerindeki kazanımlara göre şekil değiştiren yapıları Dereboyu caddesinden cephe fotoğrafları ile aktaran Erginoğlu; Türkiye'ye özgü çatı eğimi, parapet yüksekliği, blok boyu, köşe balkonu, Fransız balkonu "çözüm"leri sundu.
"Çok sayıda taklit ve simülasyon var"
"Akademisyenler bugünü konuşmaya mesafelidir. Yapboz yasalar, dış politika bugünü konuşmayı zorlaştırır" sözleriyle konuşmasına başlayan Abdi Güzer, "Bir Kırılma ve Direnç Noktası Olarak Mimarlık" adlı sunumunda, ODTÜ'de bugünü anlamak üzere gerçekleştirdikleri çalışmadan bahsetti. "Çok sayıda taklit ve simülasyon var. Önünü arkasını, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmediğimiz büyük projelerle karşı karşıyayız diyen Güzer'in, Türkiye'nin bugününü anlamak üzere dikkat çektiği anahtar kelimeleri ise şunlardı: Arada kalmışlık, Doğu, Batı, Kimlik, Yerel, Ana eksen, Moda, Avangard, Anonim, Özgün, Tarihselci, Modern, Yüzeysel (Sceneographic), Bağlamsal, Tip, Taklit, Sahte, Ütopik, Dini, Geleneksel, Kentsel, Sürdürülebilir, Gerçek, Sanal, Milli, Koruma.
"Bugünün Türkiye'sinde mimarlık irrasyonel durumlar ile birlikte varoluyor"
Oturumun son konuşmacısı Kerem Yazgan ise, "Bir Mimarlık Belgeseli" başlıklı sunumunda, 2008 yılında 3,5 ay içerisinde tamamladıkları Ankara Arena projesinin hikayesini, sürece dahil olan farklı aktörler (işveren, müteahhit, uluslararası kontrolör, mimar, Kurul, Oda, taşeron, mafya) ile ilişkiler üzerinden paylaştı. Yer yer akıldışı bir hal alan diyalogların özeti olarak Yazgan, "Bugünün Türkiye'sinde mimarlık irrasyonel durumlar ile birlikte varoluyor" dedi.
Sınır aşımı
Günün üçüncü oturumu Emre Arolat, Uğur Tanyeli, Hasan Çalışlar ve Belkıs Uluoğlu’nun katılımıyla gerçekleşti.
“140 karakter” başlıklı sunumunda Emre Arolat, sosyal medyanın tetiklediği bir durum olarak “çok tekrar edilenin doğru sanılması” halinden bahsetti. Günümüz dünyasında çevremizdeki olaylara karşı geliştirdiğimiz tepkilerin “kısa düşünüp çabuk söylemek” üzerine kurulu olduğunu ve bunun çoğu zaman tartışmaları yanlış eksenlere kaydırdığını belirterek sunumu, bilimsel bir bakışla ele alınması gerektiğini söylediği Aspendos Tiyatrosu restorasyonu hakkında Twitter üzerinden verilen tepkilerden örneklerle tamamladı.
Oturumun ikinci konuşmacısı Uğur Tanyeli, “Türkiye’de Mimarlıktan Konuşmanın Psikososyal Ortamı” adlı sunuşunda Amerikalı mimar Stanford White’ın cinayetini ve 2002 yılında Türkiye’de gerçekleşen bir mimar cinayetini ele alarak White üzerine bilimsel ve kurgusal araştırmaların, çalışmaların yapıldığını ancak Türkiye’de gerçekleşen olayın üzerine konuşulamadığından bahsederek bunun “konuşamamak” üzerine çok büyük bir problem tanımladığından söz etti. Ülke olarak dünyayı ideal doğruluklar içerisinde görmek istediğimizi, “hiçbir etkenle bozulmamış bir insanlık tahayyülü” talep ettiğimizi, bu sebeple kültürümüzde bir “demonic” yön bulunmadığını ancak bu bakış dolayısıyla en olağan durumlarda bile “suçluyu, sorumluyu bularak cezalandırma” ihtiyacı hissettiğimizi ve bu durumun çok problemli bir ortam doğurduğunu vurguladı.
Hasan Çalışlar ise mimarlık ortamında etkili olan “Güç ve İktidar” ilişkilerinden söz etti. Mimari yarışmalardan, yap-sat, sat-yap ve kentsel dönüşüm kaynaklı proje türlerinden ve bu türlerin doğurduğu farklı güç-iktidar ilişkilerinden bahseden Çalışlar, Türkiye’de mimarlık ofislerinin kaliteli kamu yapısı yapabilmek için ofislerinin ekonomisini farklı projelerle desteklemek zorunda kaldıklarını belirtti. Buna uygun bir ekonomik model olmadığı sürece bu tür projelerin oluşması için gerekli ortamın sağlanamayacağını söyleyen Hasan Çalışlar, çözüme; teknik gerekliliklerin, mevzuat ve şartnamelerin konuşulduğu toplantılar yapmakla ve konuyu Ankara’ya taşımakla ulaşılabileceğini ifade etti.
“Üç beş tane pırlantayla dünya daha güzel bir yer olmuyor”
Oturumun son konuşmacısı Belkıs Uluoğlu ise sunumuna “Hangi Mimarlık?” sorusuyla başladı. Mimarlık denilince az sayıda üretilen özel işlerin anlaşıldığından, ancak öncelikle gündelik hayatın içindeki işler için bu üretimlerdeki mimarlığın ne olduğuna dair tartışmanın gerekliliğinden ve öneminden bahsetti. Uluoğlu, az sayıda ve toplumun kısıtlı bir kesimine hitap eden özel işlerin, “dünyayı daha güzel ve iyi bir yer yapma”ya yetmeyeceğinin altını çizdi.
* İkinci gün oturumları için sonraki sayfaya geçiniz
|